Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
N'olacak Bu Yunanistan'ın Hali?
Yunanistan’da olup bitenlere göz atmadan önce Musahipzade Celal’in 1929’da sahnelenen ve 1938’de Muhsin Ertuğrul’un beyazperdeye aktardığı “Aynaroz Kadısı” adlı, kara mizah tiyatro oyununu anımsayalım.
Kuzey Yunanistan haritasına baktığınızda güneye doğru uzanan parmak biçiminde 3 yarımada görürsünüz. Birinin adı Yunanca “Athos”, Türkçe “Aynaroz”dur. Buradaki değil manastırlara, yarımadaya bile dişi sineğin ve ticaretin girmesi yasaktır. Melina Merküri Kültür Bakanı olarak erkek kılığında yarımadaya girememişti. 15. yüzyılda 30 manastırın her birinde yaklaşık biner keşiş yaşarken bugün 20-90 yaşları arasında topu topu bin keşiş yaşıyor. Yunanistan’da özerk olan Aynaroz, dinsel olarak Fener Patrikhanesi’ne bağlıdır.
Musahipzade Celal, oyununda bu yarımadaya atanan dini bütün Yakup adlı Osmanlı kadısı ile bir kilisenin başpapazı Gregoryos’un ortak alavere dalaverelerini sahneler. Müslüman ve Hıristiyan din adamlarının parasal üçkâğıtları, içki ve kadın düşkünlüklerinin anlatıldığı oyunda ahlak adı altındaki çeşitli ahlaksızlıklar hicvedilir.
Günümüzde Başkeşiş Efrem, Osmanlı tapularına dayanarak Vatopedi Manastırı’nın topraklarına yüksek değer biçtirtip düşük değerli kamu arazileriyle takas yaptırmış. Ticaretin yasak olduğu manastıra, kimilerine göre 100 milyon görevden alınan “kara para” ile mücadele biriminin başı Yeorgios Zorbas’a göre ise 300 milyon Avro kazandırmış. “Aynaroz Kadısı” ve Gregoryos’tan farksız sicilli Kıbrıslı Efrem, Rum manastırlarında seks partileri düzenleyen keşiş Yosef’in de öğrencisiymiş.
Çağdaş “Aynaroz Kadısı” oyununda rol alanlardan Deniz Ticaret ve Ege Bakanı Yorgos Vulgarakis, “siyasal ahlakla bağdaşmayan servet edinmesine ilişkin savlar üzerine” istifa etti. Takas işlemlerini yürüten avukat kayınpederi, işlemleri gerçekleştiren noter ise eşiydi. Servet bildiriminde 18 bin Avro’ya karşılık, bakanın bir “offshore (kıyıötesi)” şirkette 2.5 milyonluk varlığı çıktı.
Başbakan Konstantin Karamanlis’in seçim bölgesi yöneticisi Hristos Zahopulos da, bizdeki AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli olayı benzeri uygulamalarla, koruma bölgesi arazilerinin peşkeş çekilmesine göz yumduğunun anlaşılması üzerine aralıkta intihar girişiminde bulunmuştu.
Ayrıca Atina Olimpiyat Oyunları’nda kullanılacak araç gereç satmak için Siemens’in Yunan yöneticilere yüzde 8 oranında “komisyon” vermesini, “Deniz Feneri” olayında olduğu gibi Alman savcısı ortaya çıkardı. (Bu Almanları anlamak gerçekten güç! Alan razı satan razı onlara ne?) Siemens’in eski Başbakan Konstantin Miçotakis’in milletvekili oğlu Kiryakos’un bürosunu dayayıp döşediği de belgelendi.
Türkiye’den farklı olarak, iktidar basını da yasal soruşturmadaki salyangoz hızını şiddetle eleştiriyor, halk düzinelerle sanığın yargıya sevk edilmemesine homurdanıyor. Türkiye’deki gibi Yunanistan’da da ekonomik büyüme yavaşladı. Faizler artıyor. Enflasyon yükseliyor. İki ülke arasında fark var. Recep Tayyip Erdoğan yüzde 47 ile kürsülerde meydan okurken, Karamanlis 2 sandalye ile iktidarını korumaya çalışıyor.
Komşuların Birinden!
Komşuların birinde anlatılan bir öyküyü aktaralım! Bir inek, bir at, bir eşek, dağılıp insanların ne yaptıklarını öğrenmeye, beş yıl sonra buluşmaya karar vermişler. Beş yıl sonra buluşma yerine önce inek ile at gelmiş. İkisi de dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, çökmüş ve perişan olarak dönmüşler.
At sormuş: “Ne oldu sana böyle?”
İnek, iç çekerek yanıtlamış: “İnsanlar çok acımasız. Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Bir başka ineği yanıma koyup çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım!”
Sonra at anlatmış: “Benim de ağzıma bir demir parçası gerdiler. Ağzımı açamadım. Üzerime bindiler. Binmedikleri zamanlar zincire vurdular... Belim çöküp de sırtımda taşıyamaz olunca arkama kocaman bir araba bağlayıp hepsini birden taşıtmaya başladılar. Taşıdıkça kırbaçladılar. Ben de canımı zor kurtardım!”
Bir süre sonra eşek mutluluktan anıra anıra gelmiş! Şişmanlamış, tüyleri parlamış, gözleri “eşek gözü güzelliğinden” daha da güzelleşmiş. Üzerinde lacivert takım elbise varmış, son modaya uygun olarak kravat takmamış!
İnek ile at “Hayrola! Ne oldu böyle sana?” diye sorunca eşek kasıla kasıla anlatmaya başlamış: “Yolum bir ülkeye düştü. Biri bağırdıkça insanlar onu coşkuyla alkışlıyordu. Ben de dayanamadım yüksekçe bir yere çıkıp anırmaya başladım. Ben anırdıkça insanlar benim yanıma koştular. Bağırmamı bilirsiniz, duyan yanıma koştu. Onlar geldikçe ben daha çok din-min, iman-miman, türban-mürban diye bağırdım! Sonra beni seçip bir koltuğa oturttular. Elimi sıcak sudan soğuk suya sokmaz oldum. Bir şey yapmama gerek yoktu. Ben anırdıkça, onlar ‘Ülke seninle gurur duyuyor!’ diye alkışlıyorlardı. Onlar alkışlıyordu, ben de yedikçe yiyordum. Yedikçe palazlandım. Bazılarına de yedirdim, onlar da palazlandı. Palazlandıkça bana yeni yiyecekler getirdiler.”
İnek ve at şaşkınlıkla sormuşlar: “Peki! Senin eşek olduğunu anlamadılar mı?”
Eşek katıla katıla güldükten sonra yanıtlamış: “Anladılar anlamasına da iş işten geçmişti!”
Sadrazam Hamamda
Ümit Yaşar Oğuzcan’ı gel de şu şiiri ile anma!“Günlerden bir gün / Hamama gideceği tuttu / Sadrazam hazretlerinin. / Bir yanında birinci veziri, / Bir yanında ikinci veziri, / Bir yanında üçüncü veziri, / Sonra efendime söyleyeyim; / Peşkircibaşısı, / Nalıncıbaşısı, / Sabuncubaşısı ,/Velhasıl tam dört yüz kişilik kafile / Peştamal takip girdiler hamama, / Geçtiler kurnaların başına / Üçer beşer. / Sadrazam derseniz; / Kuruldu göbek taşına, / Yan gelip yattı. / Memleketin en ünlü tellakları / Sardılar dört bir yanını, / Kimi elini kaptı kimi bacağını, / Bir keseleme, sürtme faslıdır başladı. / Tam on iki saat, / On iki ünlü tellak / İncitmeden keselediler / Hazretin mübarek vücudunu. / Öylesine kir çıktı ki sormayın / Her biri nah parmağım gibi. / ‘ -Aman efendim bu ne kiri?’ Demeye kalmadı, / Keselerin altında eriyip gitti / Koskoca sadrazam. / Bütün maiyet erkânı yerinden fırladı / ‘ -Nittunuz Devletliyi’/ Dediler tellaklara./Tellaklar cevap verdi: / ‘ - Biz yıkadık keseledik/ Devletlinin kirden ibaret / olduğunu bilemedik. / Suç bizde değil, / Neyleyelim. / Kir bitti / Sadrazam elden gitti.’“
Bir de Hayyam’dan!
Konu “Aynaroz Kadısı”ndan açılmışken oyundan bir alıntıyı aktarıp Hayyam ile noktalayalım. Dini bütün Osmanlı kadısı Yakup, oyunda eşine şarap gösterip “İç Eda! İç! Ben onların kâffesini sirke eyledim!” der. Hayyam ise şöyle dörtler:
“Demişler ki! Haram nedir bilmez Hayyam.
Ben haram ile helali karıştırmam.
Dost ile içilen ‘şarap’ helaldir,
‘Puşt’ ile içilen su bile haram…”
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, “Aynaroz Kadısı” oyununu Devlet Tiyatroları’nda yeniden sahneletip Anadolu’da dolaştırıp TRT ekranına yansıtsa acaba nasıl olur? Köşeye katkıda bulunan başta rahmetli yazar ve ozanlar ile günümüz çizerlerine saygılarımla…
Elmek: oacar@superonline.com\t
Faks: 0312. 442 79 90
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- İtirafçı Nevzat Bahtiyar'dan sürpriz hamle geldi
- Nasuh Mahruki'nin tutuklanma gerekçesi belli oldu!
- Cem Garipoğlu soruşturmasında karar!
- Elektronik kelepçeyi kırıp cinayet işledi
- Beşiktaş'tan Talisca açıklaması: 'Karar verilmiştir'
- MSB açıklamasında 'Erdoğan' ayrıntısı
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- Kaynanasını hiçbir zaman sevemeyen 4 kadın burcu
- Teğmenlerin avukatlarından açıklama geldi!