Özdemir İnce

Yazmasam olmazdı 2023 -6

20 Ocak 2023 Cuma

11 Eylül 2022 tarihli yazımda (Nankörlük, ihanet, bilinç) da anlatmıştım ama tekrarında fayda var: 1966 yılı sonu ya da 1967. Aydın Lisesi’nde Fransızca öğretmeniyim. Öğretmenler Sendikası’nda seçim varmış. Bir grup öğretmen bir liste yapıp seçime katılmamı istedi. Pek istemesem de kabul ettim. Seçimi benim liste kazandı. Doğal olarak benim başkan olmam gerek ama olmadı, aralarından biri başkanlığa adaylığını koydu. Bunun üzerine istifamı yazıp arkama bakmadan çıkıp gittim ve bir daha lokale adım atmadım. Meğer valinin talimatı üzerine öyle davranmışlar. Sözünü ettiğim yazım yayımlanınca aralarından biri e-posta gönderdi, 56 yıl önce meğer kendi demokratik iradeleriyle öyle davranmışlar.

Gene Öğretmenler Sendikası. Bu kez Ankara’da genel kurul var. Özel çağrı üzerine Muğla’dan Ankara’ya gittim. O günler, kazandığım yurtdışı sınavlarını iptal eden Milli Eğitim Bakanlığı ile boğuşmaktayım. Bakanlığı, gerici ve dinci bir siyaset izleyen Milliyetçi Cephe Hükümeti’ni eleştiren sert bir konuşma yapacağım. Konuşmamın uzun süreceği düşünülerek benden sonraya konuşma haklarını bana devredecek isimler yazdılar. Konuşmamdan sonra “bakanlık emri”ne yani açığa alınmam kesin. Her şeyi göze almış durumdayım. Toplantıya öğle arası verildi. Toplantı yapılan binanın avlusunda birkaç arkadaş konuşuyordu. Birinin elindeki torbada bizim yönetim kurulu aday listemiz varmış. Göstermediler. Göründüğüm kadar aptal olmadığım için geri dönmemek üzere yanlarından ayrıldım ve Meşrutiyet’teki Pis Buhara adlı meyhaneye gittim.

Her iki olayda da bana “aptal” muamelesi yapanlara gücenmedim. Arada bilinç ve piliç çelişkisi vardı. Büyük idealler, idare-i maslahat ve safsatalar...

Altılı masa gıcırdadıkça bunları düşünüyorum, içime bir ateş düşüyor. Bu iki yaşanmış olayla masadan çıkan gıcırtılar arasında ilişkiler kuruyorum. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanı adayı olarak düşünülmesi... Tam anlamıyla hamlık ve densizlik! Adaylıklar düşünülecekse bu, partileri CHP’nin işi ve hakkı... CHP dururken bir başka partinin aculluk yapması nezaket adabına pek uymaz. Ayıptır! Ayıbın ötesinde epeyce bozgunculuk olur.

Şöyle kabaca düşünelim: İmamoğlu ya da Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmaları için görevlerinden istifa etmeleri gerekiyor. Buna göre ya İstanbul ya da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı AKP’ye geçecek. AKP’nin dört gözle beklediği fırsat. Ayrıca ve zaten CHP de Kılıçdaroğlu da böyle bir şeyi düşünmediklerini kaç kez ilan ettiler. Böyle bir durumda bu iki belediye başkanlığının adaylığına ısrar etmek CHP’ye karşı tuzak ve saygısızlık değil mi? Ama nedense İYİ Parti hazırladığı videolarda bu iki mutasavver (hayal edilen) adaya rol veriyor. Bu ısrar neden?

Ayrıca hakkında soruşturmalar, davalar açılan Ekrem İmamoğlu’nun yazgısı hukukla arası bozuk yargının elinde. İmamoğlu “ahmak” davasından ceza alırsa seçme ve seçilme hakkından yoksun kalacak. Bu durumda onu nasıl aday göstereceksiniz? Belki de aday gösterilmesine izin verip seçim gününden önce ceza verirler. AKP’de oyun çok!

Gazetelerde okuyoruz: CHP ile İyi Parti adaylık konusunda uzlaşamıyormuş. Kimin adaylığı konusunda? Altılı masanın öncesi ve sonrası, kurulması ve yürütülmesi konusunda “bilinç, gayret, emek ve etkinlik” kalemleri ölçü olacak ise Kılıçdaroğlu öteki beş başkanın çok önündedir. “O olmasın, başkası olsun!” dayatmasında, deneyimlerime ve tanıklıklarıma dayanarak kuvvetli bir hinlik ararım. Kişisel değer ve donanımdan söz etmiyorum çünkü bunlar emekle doğru orantılı.

Altılı masanın adayı HDP ve birleşik SOL’un desteği olmadan birinci ve ikinci turda kazanamaz (gibime geliyor). Ama İYİ Parti, “HDP’yi asla istemem!” diye huysuzluk ediyormuş... HDP’nin yüzde 10 dolaylarındaki oyu olmazsa genel başkan Meral Akşener nasıl başbakan olacak? Altılı masada HDP’ye kapıyı kapatan sandalye AKP’nin işbirlikçisi sayılır. HDP’nin de aklı varsa “anadilde öğretim” ve “yerel özerklik” gibi imkânsızları ağzına almaz.

65 yıldır yazdığım binlerce yazıya büyük bir aşkla bağlandım ama bu okuduğunuz yazıdan nefret ediyorum ve (ama) sebep olanları da şimdilik bağışlıyorum. Gerçekci olmadan hayal kurmak mümkün değildir!...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları