Özdemir İnce

Vahdettin aklı

19 Aralık 2023 Salı

Vahdettin’in kafa yapısını ve “durum”la ilgili bilinç sorununu irdelemek için 12 Aralık 2023 günü yayımlanan “Vahdettin’in ABD başkanına mektubu” başlıklı yazıma dönmek ve oradan bir alıntı yapmak istiyorum: 

“Siyasi olayların ve gelişmelerin tüm iç yüzünü, hangi nedenlerden dolayı saltanat merkezini geçici bir süre için terk etmek zorunda kaldığımı biliyorsunuz. Bu konuda ayrıntılı bilgi sunmayı gereksiz görüyorum. Bu süresiz uzaklaşmamın, babadan kalma sahip olduğum saltanat ve hilafet makamından vazgeçtiğim anlamına gelmeyeceği açıktır. Ankara meclisi gibi bir isyancı fitnenin bu konuda alacağı tüm kararların geçersiz olacağını bildiririm.” 

Bunun ardından bir de kendi ağzından kendisi hakkında ne dediğini öğrenelim: “Ben bu makam için hazırlanmadım. Çocukluğumdan beri vücutça rahatsız olduğumdan layıkıyla tahsil edemedim. Yaşım kemale erdi, dünyada bir emelim kalmadı. Biraderle hangimizin evvel gideceğimiz malum olmadığından bu makamı bekleyişte değildim. Fakat takdiri ilahi böyle teveccüh etti, bu ağır vazifeyi deruhte eyledim. Şaşmış bir haldeyim, bana dua ediniz.” (Vikipedi, “VI. Mehmed” maddesi.) 

Vahdettin’in dünyadan habersiz bir cahil olduğunu kendi ağzından öğrendik. Osmanlı İmparatorluğu’nun babasının malı olduğuna inanmakta ve kendisine miras kaldığını düşünmekte. İngiliz krallığına karşı Kurtuluş Savaşı vermiş demokratik bir ülkenin başkanının saltanata karşı olabileceğini düşünemiyor. 

ABD başkanına mektubu 13 Mart 1924 tarihinde yazmış ama o tarihe kadar padişah ve halife olarak yaptığı ihanetleri, işlediği suçları tamamen unutmuş ve Avrupa’daki saltanatların birer birer yıkıldıklarından haberi bile yok. Fransa, 1789, Bourbon hanedanı; Almanya, 1918, Hohenzollern hanedanı; Avusturya-Macaristan, 1918, Habsburg hanedanı; Rusya, 1917, Romanov hanedanı yıkılmış. Fransa, Almanya, Avusturya’da cumhuriyetler, Rusya’da ise Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) kurulmuş. 

29 Ekim 1923 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti” adlı yeni bir devlet kurulduğunu ve bu Cumhuriyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 3 Mart 1924 günü halifeliği kaldırmasının ne anlama geldiğinin farkında bile değil. Özellikle Mustafa Kemal Paşa’ya, kurtuluş hareketine ve katılanlarına karşı yaptığı düşmanlıkları, işlediği suçları unutmuş görünüyor ama biz anımsayalım: 

30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarakesi’nden 14 gün sonra İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar İstanbul’u işgal etti. Vahdettin ve hükümetleri işgalcilerle yakın ilişkiler kurdular. 

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışından 15 gün sonra İngiliz yüksek komiseri Amiral Calthorpe onun geri çağrılmasını istedi, hükümet geri çağırdı. 

Amasya kararlarından sonra Vahdettin hükümeti, Mustafa Kemal Paşa’yı görevinden azletti. Anadolu’daki bütün illere ve askeri birliklere onun emirlerine uyulmaması emri verildi. Görev verilmesinden 50 gün sonra Mustafa Kemal Paşa, Vahdettin’in onayıyla geri çağrıldı. 

Sivas Kongresi devam ederken bir gizli anlaşma yapılarak boğazların denetimi ile Irak’ın kuzeyi ve Suriye, İngilizlere bırakıldı. 

Padişah Vahdettin’in onayı ile Mustafa Kemal Paşa ve Kuvayı Milliye’yi asi ilan eden şeyhülislam fetvası İngiliz uçaklarıyla havadan dağıtıldı. Fetvaya göre Kuvvacılarla savaşmak vacip, onları öldüren gazi, ölenler şehit sayılıyordu. 

23 Nisan 1920’de Kuvayı Milliye’ye karşı İngiliz destekli “Kuvayı İnzibatiye” adlı bir ordu kuruldu ve iç savaş başlatıldı. 

Padişah Vahdettin’in onayıyla kurulan divan-ı harp, Mustafa Kemal Paşa ile direnişin komutanlarını idama mahkûm etti. 

Galip devletler tarafından hazırlanan Sevr (Sèvres) Antlaşması, Osmanlı bakanlar kurulu ve 43 kişilik Saltanat Şûrası’nın 42 üyesinin oyuyla kabul edildi ve 10 Ağustos 1920 günü imzalandı. 

Daha önce de yazmıştım: Paris ve Londra’da görüşmeler yapmak üzere görevli bir kurulun çantasından gizli belgeler çalınıp İngilizlere verildi. 

Birinci dereceden hainlik suçlamaları bunlar. Ve vatan haini sayılmak için sanırım yeterlidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları