Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Uygarlıkların Batışı (3)
Lübnan yazılarımı, hoşgörünüze sığınarak, iki eski yazımdan yaptığım
alıntıyla bitirmek istiyorum. “Kızım sana söylüyorum,
gelinim sen anla” tarzındadır!
Lübnan’da birkaç gün
Gerçek Mersinlinin ruhu biraz da Lübnanlıdır, Berutludur. Biz “Beyrut” demeyiz “Berut” deriz.
Elbette, Mersinli aynı zamanda Lazkiyelidir (Lattakyalıdır). Lazkiye,
Suriye’dedir. 1850’lerde Mersin’i kuranların önemli bir bölümü Beyrutlu ve
Lazkiyelidir. Müslüman ve Hıristiyan. Ötekiler, Çavuşlu’dan, Yalnayak’tan,
öteki Toros eteği köylerinden geldiler, indiler. Lazkiyeliler “Fellah” idi.
Türkmenler, Yörükler köylü idi. Mersin’le birlikte kentli oldular. Beyrutlular
anadan doğma tüccar idi.
Ermeniler ve Rumlar da vardı. Şimdi Mersin Asri Mezarlığı’nda yan yana
yatmaktalar.
İskenderun, Antakya, Laskiye, Beyrut, Hayfa bu kentlerin hepsi Mersin’in
devamıdır. Ya da tersi. Tersine zincir Mersin’de durur. Öteye geçmez.
Ayrıca, Mersin Yumuktepe’nin Finike ile Finikeliler ile ilişkisini de bilen
çok azdır.
Birkaç arkadaş epeydir Beyrut’ta buluşmayı düşünüyorduk. Bu nedenle, Ülker ile
birlikte, yılbaşından birkaç gün önce Beyrut’a gittik. Ülker ,Beyrut’u ve
Lübnan’ı ilk kez görecekti.
Kimler buluştu Beyrut’ta? Kimlerdi? Şimdilik sadece mesleklerini yazacağım.
Çoğunluk üniversite hocasıydı: Sanat tarihçisi, tarihçi, ekonomist, siyaset
bilimci. İki şair. İki çevirmen ve çevirilimci. Bunlardan biri Ülker. Bir de
ailesi Kayseri’den gitme Ermeni, ressam Tanya da var. Tanya
bizim için sürpriz oldu. Ben böyle Kayserli görmedim. Müthiş duyarlı ve
görkemli bir kadın. Resimlerini henüz görmedim. Ama Mersin Uluslararası Müzik Festivali’nden
bile haberi var. Evet dediğim gibi: Aralık ayının son haftasında
Beyrut’ta buluştuk. Bu şenlikli seminer, seminerli şenlik 4 Ocak’a
kadar sürdü.
Konuşma konularından biri Kuran’ın yabancı dillere yapılan çevirilerinde
görülen sadakatsizlikler idi. Örneğin, D. Masson Tahrim
suresinin 12. ayetinde geçen “farj” (ferç; kadın cinsel
organı) sözcüğünü Fransızcaya “bekâret” olarak çevirmişti.
Ayetin Arapça aslı şöyle. Yani Allah’ın vahiy olarak indirdiği ayetin aslı
şöyle:
“Wa Mariam ibnat İmran allati ahsanat farjaha, fanufakna fihi min ruhina.”
XV. yüzyıl başlarında Muhammed Bin Hamza’nın yaptığı doğru
çeviri ise şöyle:
“Dakı Meryem İmran kızı, ol kim sakladı fercini. Pes ürdük anun içine,
canumuzdan.” (Hazırlayan Dr. Ahmet Topaloğlu, Kültür Bakanlığı Yayınları,
1976)
Yani günümüz Türkçesi ile ayetin şöyle çevrilmesi gerekiyor:
“Ve İmran kızı Meryem, sakladı (korudu) fercini (cinsel organını) ve biz onun içine (fercine) ruhumuzu üfürdük.”
Bendeki “meal” denen çevirilerin hiçbirinde ferç (kadın
cinsel organı) sözcüğü yer almıyor. Ferç yerine türlü çeşitli dolambaçlı
ifadeler kullanıyorlar, sonra da “biz onun içine
ruhumuzdan üfledik” diyorlar. Hangi içine? Bu ayet Allah’ın
ağzından İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu iddiasını doğrulamıyor mu?
Peki Allah’ın oğlunun dinine inananlar neden “gavur” olsun?
İktidarlara borazancılık yapan Diyanet ne fetva buyurur acep? (Hürriyet,
8.1.2011)
Nikâhın kerameti
2 Ocak 2011 günü öğleyin Lübnan’ın güneyinde, İsrail sınırına yakın
Sur’da (Tyros, Tyre) yemek yiyorduk. Tyros kalıntıları iyi korunmuş bir Finike
kenti. Şimdi de kullanılan Finike limanında bir lokantada. Deniz kıyısı.
Yemekte Adonis, Ülker, bendeniz, birkaç üniversite hocası, birkaç
yazar, Ermeni ressam bayan ve bizi yemeğe davet eden işadamı vardı.
Yemeğe bir süre sonra Adonis’in büyük kızı Ninar ile
nişanlısı katıldı. “Nikâh” sözcüğünün Arapçadan gelmiş olması
gerektiğini düşündüm ve Fransızca deyimi yerine “nikâh” sözcüğünü
kullanarak “Nikâh ne zaman” diye sordum. Soruma hepsi
kahkahayla güldü. Neden güldüklerini anlamadım. Bunun üzerine, işadamı, elle
işaret ederek ve “duhül” sözcüğünü de kullanarak,
nikâhın Arapça ne anlama geldiğini açıkladı: Lübnan’da resmi imzalı bir evlilik
sözleşmesi yoktu. Her cemaat kendi töresine göre evleniyordu. “Medeni” sözleşmeyle
evlenmek isteyenler, Türkiye’ye, Kıbrıs’a gidiyordu.
Tunuslu şair ve filozof arkadaşım Tahar Bekri, Eskişehir’de bir binanın kapısında “Nikâh Dairesi” yazısını görünce gülmeye başlamıştı. O da neden güldüğünü açıkladı. (Hürriyet, 31.8.2011)
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret ve emekli maaşı hakkında önemli iddia!
- Asgari ücret kaç TL olmalı?
- Yarısı mesleği bırakmayı düşünüyor!
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin en ünlü tekstil devi kapandı
- SMA'lı bebeğin babası intihar etti!
- Soğuk havada TIR kuyruğu 30 kilometreyi geçti
- Muğla'da helikopter kazası: 4 kişi öldü!
- CHP'den Erdoğan'a sert yanıt!
- Öğrencisinin Suriye'de Bakan olduğunu öğrendi
- Evini kiraya verecekler için geri sayım
- ‘Binadan çıkamıyorum, bu çaresizliğe...'
- 'Su sorununu çözmek, DSİ'nin görevi değil'
- Fidan ve Colani yeni dönemi açıkladı