Özdemir İnce

Şiir günü

14 Mayıs 2023 Pazar

Kavun acısı

Bu kavun acısı gelecektir 

bu kavun acısı geçecektir 

demir tavını bulacaktır 

ağır kuru ve gebe bir sesle 

çekiç örse vuracaktır 

karımın devsel yeşil gözleri 

öfkenin şiirini yazacaktır

Kavun acısı

kışın ilk sesidir camlarda

yazın boş bir okul avlusunda birikmesidir,

unutulmuş bir kalemdir öğretmen masasında

gülen ayvadır ağlayan nardır

bir umut sürgünüdür Dicle boyunda

kavun acısı gelecektir

kavun acısı geçecektir

kırağı gibi dalların üzerinden

bir al turna gibi tüfeğin önünden

su gibi damlayacaktır

ve dağlayacaktır yalım gibi

kavun acısı geçecektir

kiraz zamanı gelecektir

Çünkü

saat çalışır ve tamamlar günü 

bir kan damlar kaldırımın üzerine 

bir daha bir daha damlar 

acı yağmur suyuna karışır 

bir adam durur direğin dibinde 

boynu kıldan ince bir adam 

saat vurur yürek atar kan damlar 

atar sigarasını adam ezer böcek gibi

atar sigarasını adam ezer yazgı gibi 

atar sigarasını adam, çünkü 

bir yerlerde beyaz mügeler açmaktadır 

incir sütü biber gibi yakmaktadır 

ak döşekler diken gibi batmaktadır 

dağlar dağlar dağlar çağırmaktadır

Türkünün yurdu insanın yüreğidir

türkünün yüreği insanın belleğidir

onlar senin türkünü anlamazlar

türkün bütün sularda yıkanmıştır

bütün otların ince tadını bilir

bütün zindanları özgürlüğe çevirmiştir

onlar senin türkünü anlamazlar

çünkü onlar

gak deyince et

guk deyince su isteyen

Anka’dırlar

 

Kavun acısı geçecektir 

kiraz zamanı gelecektir 

bu kütük çiçeğe duracaktır 

karımın devsel yeşil gözleri 

öfkenin şiirini yazacaktır.

(Aydın, 2.4.1967)

***

Elmanın Tarihi

Elmanın hızını düşün 

Tomurcukları gördün bir sabah 

tomurcukları düşün 

saniyede 300.000 kilometre yol alan hızda 

sayısız güneşlere bölünüyordu 

sayısız su kabarcıklarına

Çiçeklerini gördün bir sabah 

çiçekleri düşün güneşin inatçı gücünü 

erguvan tülünü ilkyazın 

tutsak insanları ölü çocukları 

hedefe giden merminin hüznünü 

köyleri kentleri kasabaları düşün 

çiçekleri düşün hepsinin düşleri bir 

ama hepsinin düşleri ayrı 

Yeşil tüylerini gördün ilk patlamada 

yeşil tüyleri düşün 

bir şey olmayacakmış gibi duran tüyler 

dengeli bir coşkuyla bekleyip kafa tutarak 

yelin bağrına gümüş kakmalar döken 

yeşil tüyler onları düşün 

İlkyazda durumu bu elmanın 

yeşil kırmızıya dönüşecek 

kırmızı tada dönüşecek 

ve sonra doludizgin bir koku 

ve elmanın doruk noktası: 

Yumruktan küçük ve yuvarlak 

kabuğu parlak ve sert 

kırmızıdan yeşile kadar türlü renkte 

kokusu hoş tadı tatlı ve mayhoş 

Dokusu gevrek ufak çekirdekli 

Gülgiller’den Elma. 

Elmanın hızını düşün 

Elini uzatsan elindedir 

yere düşerse çürür ayrışır 

ve çekirdekleri yayılır toprağa 

toprağın dölyatağına 

Elma çürür ama öcünü içinde taşır 

bir filiz olmanın bir ağaç olmanın öcünü 

Döllenmenin hızını düşün yeşermenin hızını 

yeşilin kırmızının mayhoş tadın ve kokunun 

dalından düşmenin ve çürümenin hızını 

Saniyede 300.000 kilometre yol alan hız 

benim dışımda benden ayrı bana karşı 

parmak uçlarımı karıncalandıran uygar sıcaklık 

sevgilimin yeşil saçları gibi yığılan 

ölümün sakladığı dirim ertelenen dirim 

benim yaşama tarzım bu benim direnmem 

bu benim... değişmem delidumanlığım zorbalığım 

ölümsüz ve benden bağımsız bir başka şey 

bu beni saran beni sarsan bir bengi salgı 

Elmanın hızını düşün sevgilim 

seni beklememin hızını düşün.

(Muğla, 5.8.1968)

***

Zorba ve Ozan

47.

Size boyun eğmeyi öğrettim, dedi Zorba, 

sağır ve dilsiz aklın uçurumlarında;

boş yere acı çekmişsiniz bir hayal için.

Gözyaşları her şeyi tan rengine boyar sandınız, 

bağış dilenmektir onun bir damlası bile,

ne işe yaradı ölümlere lâyık sevdanız?

Nuh’un ömrü, Eyüb’ün sabrı mı var sizde?

Fermansız adım attınız, yol bitti işte, 

sınanma zamanı geldi, sustu diliniz.

Ölümümü bekliyorsunuz, kurtulmak için benden, 

vücudum çürüyecek ve büyü bozulacak sanki, 

tatlı canınıza, gül teninize kıymayacaksınız.

Boş bunlar! Kulluktur yapının biricik temeli, 

sır budur ve yalnız bu seçilir âlemde; 

isyan çare değil, secde edeceksiniz Nemrud’a.

(Paris, 29. 5. 1986)

48.

Sevdayı da karıncadan öğrendim, dedi Ozan, 

dikenlerle yırttım gözlerimdeki perdeyi, 

devlette bir ululuk görmedim sevda konusunda.

Utanmadan kendini teraziye koyuyorsun, dediler,

sen mi daha yücesin yoksa köpek mi?

Bunları bana değil Zorba’ya sormalılar.

Pas yapar, demiri eritir gözyaşları, 

dağların yerini değiştirir ufacık bir karınca; 

sabrı, gayret kemerini kuşananlar bilir.

Alay ediyorlar: Kılıç mı keskin, sözcük mü?

Kılıca bakıp kederle gülümsüyor bir şiir:

“Mum gibi başımı kesseler ne korkum var?”

(Paris, 30.5.1986)

50.

Düşlerim hiç gerçekleşmeyecek sanıyorsun -

dedi ozan, yargı gecesi, son söz olarak -

ayırabilir misin sen düşü gerçekten?

Düşlerimle demir attım dünyaya, 

gördükten sonra ışıkla gölgenin kavgasını 

ne yapayım ben artık düşsüz hayatı?

Geçen zaman kazandığım topraktır benim, 

yıktığın kent bir gün benim kalem olacak, 

ölümümü gördün ve dirilişimi göreceksin.

O gün, İsrafil’in Sûr’u üç kez çalınca 

geri döneceğim kanatlı atımla birlikte; 

diyeceksin, şaşkın gözlerle bakarak bana:

Hep buradaymış bu, hiçbir yere gitmemiş.

(Paris, 12.6.1986)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları