Özdemir İnce

Okur-yazar çekirgeler

08 Mayıs 2022 Pazar

“Medrese safsatası”na, bu yazıda, üç örnekle son vereceğim. Birinci örnek Prof. Dr. Şadıman Halıcı’nın  27 Mart 2022 tarihli Cumhuriyet’in Pazar ekinde yayımlanan “Sığırcık Suyundan Pulvarizatöre” başlıklı yazısı. Konu: Osmanlı’dan Cumhuriyete çekirgeyle mücadele.

17 Haziran 1881 günlü Tercüman-ı Hakikat gazetesinde çekirgeyle ilgili şöyle bir yazı varmış:

“Aman yarabbi! Bu öyle bir afettir ki kurttan bile beterdir. Kurt gelir, sürüye dalar, alabildiği yalnızca bir koyundur, sadece onu yer. Çekirge ise yiyebileceği ne varsa hepsini yer. Kocaman ormanlarda bir ot tanesi bile bırakmayıp çöle döndürür. Sonuç kıtlık ve açlıktır.”

Ne var ki bizim Osmanlı çekirgeyle nasıl mücadele edileceğini bilmemektedir. Şaduman Halıcı yazıyor:

“Osmanlı coğrafyasında 16. yüzyıldan itibaren görülen çekirge salgınları zamanla afete dönüşür. 1915 yılı ise bu afetin doruk yılı olur. Osmanlı Devleti’nin, çekirgelerin biyolojik yapıları da dahil konuyla ilgili bilgi birikimi, uzmanı yoktur. Örgütlenmesi yoktur. Afetten zarar gören halk çaresizdir. Çekirgeleri kendi olanakları ile yok etmeye kalkınca, açıkgözler ortaya çıkar. Bu açıkgözler kadıya koşarlar. Şöyle derler:

‘Çekirgeler sığırcık kuşlarının rızkıdır, öldürülmeleri günahtır. Çaresi biziz, bizim okuduğumuz suları serperek çekirgeler yok edilsin.’

Çekirgeler Allah’a havale edilir.

Ancak Çekirge Şeyhleri’nin okunmuş suları da afeti önleyemez. Bunun üzerine köylüler çekirge  derdine deva bulmak için medreseden şahadetnameli kadıya başvurur. Kadı ne yapar? Kadı, çekirgelere hitaben bir mürasele (resmi kadı mektubu) kaleme alır. Tarlalara bırakılmasını uygun bulduğu bu mektupta çekirgelere şöyle seslenir:

‘Çekirge ismiyle anılan siz oburlar, Allah’ın kullarına ait olan ekili ürünleri yiyerek zarar verdiğiniz için sizden şikâyetçi olundu. Ben de şeriat adına sizi uyarmak için bu mektubu kaleme aldım. Buna uyarak bulunduğunuz yerden tiz zamanda çekilip gidin. Aksi takdirde her şeyi yok eden Allah’a havale edilirsiniz. Amin!’”

***

Şimdi, medrese tahsili görmüş Osmanlı ümerasının (yöneticiler) hali pür melalini tasvir için

Balıkhanene Nazırı Ali Rıza Bey’in “Bir Zamanlar İstanbul” adlı kitabını  (Tercüman Gazetesi Yayınları) yardıma çağıracağım. (Yazıları derleyip sadeleştiren: Niyazi Ahmet Banoğlu).

“Devletler arası anlaşmalarda murahhaslarımız cahil oldukları ve bu yüzden zararlara uğradığız tarihlerde yazılıdır. //  Rusların Akdeniz’e donanma göndereceklerine dair Fransızlar tarafından verilen haber üzerine, Baltık Denizi’nden donanmanın gelebileceğine akıl erdiremeyen devlet  erkânı Rus donanması uçup mu Akdeniz’e gelecek diye inanmamışlar, Çeşme Limanı’nda Osmanlı donanmasının yakılmasından sonra akılları başlarına gelerek hayret etmişlerdi.” (S.20)

Bu olay 6-7 Temmuz 1770 tarihinde oldu ve Osmanlı donanması Rus donanması tarafından yok edildi. Demek ki Osmanlı 1770 yılında Rus donanmasının Cebelitarık Boğazı’ndan geçerek Akdeniz’e gelebileceğini bilmiyormuş. 

***

“1826  muhaberesi yenilgisinden sonra Edirne’ye gönderilen murahhaslarımıza Rusya murahhaslarının harita üzerinde gösterdikleri yerleri bizimkilerin tayin edememeleri ve meselenin Babıâli’ce hal edilememesi  üzerine Fransa ile Avusturya elçilerine başvurulmuş, bu murahhasların tazminat konusunda ileri sürdükleri bir milyonu, bir yük, yani yüz bin sanarak kabul etmişler, aradaki korkunç farkı anladıkları zaman da şaşırmışlardı. // Politikamızı idare edenler, memleketimizin hududunu bilmezlerdi.” (S.20-21)

***

Şimdi bana, Saray kadrosunun bunlardan beter olduğunu söylemeyin sakın!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları