Özdemir İnce

Nomenklatura üzerine (1)

18 Ocak 2022 Salı

Neredeyse 6-7 aydır zulada bekleyen “Nomenklatura üzerine” başlıklı yazıları, amaçsız bekletmenin gereksiz olduğunu düşünerek yayımlamaya karar verdim. Ama bu kararımda değerli dostum Prof. Dr. O. Şadi Yenen ile yaptığımız telefon konuşmasının etkisi oldu. Ben AKP iktidarı ile Nazilerin iktidarı arasında görünür görünmez bir benzerlik olduğunu söyledim. Şadi de olabilir diyerek, Hitler öncesi şansölyesi (1930-1932) Heinrich Brüning’den söz etti.

Google’da Heinrich Brüning’in peşine düştüm. Karşıma Vahap Coşkun’un “Bir Alman’ın Hikâyesi” başlıklı iki yazısı (15 Ağustos 2021 - 21 Ağustos 2021) çıktı. Yazar, Sebastian Haffner’in “Bir Alman’ın Hikâyesi- Hatırladıklarım” (İletişim Yayınları) adlı kitabını okumuş, “Yakın zamanlarda bana en çok tesir eden kitaplardan biri oldu” diye yazıyor.

“Serbestiyet” adlı, “Yetmez ama evetçi”, “İkinci Cumhuriyetçi” kokusu aldığım bir sitede eşinirken karşıma Yıldıray Oğur’un Karar (15.12.2021) gazetesinde yayımlanmış olan “Nomenklatura Sınıfının Sinir Bozucu Mutluluğu” başlıklı yazısı çıktı. Yazıya biraz göz atınca yazarın ya Sovyetik Nomenklatura sınıfını ya da kimi AKP dayılarını yanlış değerlendirdiğini düşündüm. Sovyetik Nomenklotura sınıfı nitelik ve özellikleriyle (kaliteleriyle) dünya standartlarının üzerindeydi. En azından iki yabancı dil bilen, kapitalist düzeni avcunun içi gibi tanıyan, kapitalist dünyanın kodomanlarıyla tanışıklığı olan, Marksist eğitim ve öğrenimden geçmiş, yüksek uzman-bürokratlardı. AKP saflarında bunların en gerisinde kalanlarla bile yan yana koyacak tek adam bulamazsınız.

1990’larda SSCB çatırdarken, sanayi ve kolhozların özelleştirilmesinin yapılamayacağına karar verdiğim için komünizmin kesinlikle yıkılmayacağını düşünürdüm. Elbette ve kuşkusuz kof bir cehaletti. Güya komünist dünyayı iyi (!) tanımaktaydım. Ama 2010 yılında, 10 yılda bir verilen “Penyo Penev Uluslararası Şiir Ödülü”nü almak üzere gittiğim Dimitrovgrad’da (Bulgaristan) Avrupa’nın en büyük petrokimya kompleksinin üç beş dolara kapitalizmin eline geçtiğini öğrenince ayağım suya ermişti. Birlikte yemek yerken öğrendiğime göre, herifler Bulgar “Nomenklatura sınıfı”ndandı. Bu sınıfa değinen ilk yazımı 8 Nisan 2001 tarihli Hürriyet Avrupa’da yayımlamışım.

Şair Penyo Penev, petrokimya kompleksi için üç köyün birleştirilmesiyle kurulan ve Bulgaristan’ın kurucusu Dimitrov’un adını taşıyan Dimitrovgrad’ın temeline harç atanlardan biriydi. İlk taşın konulduğu yerde bir anıt var şimdi. Dimitrovgrad’ın ve petrokimya kompleksinin destansı kuruluşu çok etkilemiştir beni. Bu anıt kentin simgesi petrokimya kompleksini bir avuç dolara satın alan Nomenklotura’nın beni yemeğe çağırmasını anlamış değilim. Komünist düzenin kalelerinin “batan geminin malı” gibi yağmaladığını gözlerimle gördüm. Cumhuriyetin eserlerini yağmalayanlarla (yağmalatanlarla) komünist düzenin Nomenkloturası arasında sadece eylem benzerliği vardır. Kalite benzerliği yoktur.

Nereden nereye? Dünyanın işleri görünmez ağlarla bağlıdır bir birine: Alman şansölyesi Heinrich Bruning’in kimliğini araştırırken gele gele ülkeni saran örümcek ağının önüne gelirsin.

***

AKP’nin ve yandaşlarının ve de Nomenklatura kılıklı pazar cambazların gaflet ve dalaletiyle Türkiye, Lozan’da kurtulduğu kapitülasyonun kucağına atıldı. Bunun son örneğini Antalya Limanı’nda görüyoruz. Mustafa Çakır’ın 15 Aralık 2021 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan haberine göre, (zırnık katmaz) Katarlıların Antalya Limanı’nı 2047’ye kadar işletmesine olanak sağlayacak bir madde “torba yasa önerisi”ne eklenecekmiş. Alaturka Nomenklatura ancak muhtemel bir “Düyun-u Umumi”ye hizmet eder.

Cumhuriyet, Antalya Limanı’nı kendisi işletemeyecek hale düştü ise bunun sorumlusu bu ülkeyi 20 yıldır yönetemeyen yeminli yeteneksizlik ve beceriksizliktir. Haber devam ediyor: “Ayrıca tapuda kapatılan Etibank ile TEK’e ait olan bazıları denize sıfır mülkler ve tesisler bedelsiz olarak TEİAŞ ve TEDAŞ’a devredilecek” ve daha sonra özelleştirilecek imiş.  

Yepyeni Maliye Bakanı da “Sen maaş alıyorsun. En fazla neyini kaybedersin? Ama ben bütün varlığımı kaybederim bu iş düzelmezse” demiş maaş ve ücretle geçinen yoksullara. Sanki kendisi sorumlu değil. Böyledir işte “alnı secdeye değen” mutekit Nomenklatura’nın (!) halleri. İşte böyle!

Derken, Kazakistan olayları çıktı; Nazarbayev ailesi ve oligarklar dile düştü. Bu hikâyenin içinde “kötü adam” olarak Nomenklatura var.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları