Özdemir İnce

Medrese yalanları (1)

03 Mayıs 2022 Salı

Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilen Ayasofya Fatih Medresesi’nin açılışı 15 Nisan 2022 günü yapıldı. Törene Cumhurbaşkanı Erdoğan da katılmış ve burada  müthiş bir konuşma yapmış: 

“Muhteşem mazimizi bugüne ve geleceğe taşıma, insanımızla buluşturma adına çok önemli bir adımı atmış olduk. Bugün açılışını yaptığımız Ayasofya Fatih Medresesi ile izleri silinmek istenen bir eseri daha hamdolsun yeniden şehrimize kazandırıyoruz. Burası İstanbul’un fethinin akabinde, Ayasofya’nın bitişiğinde şehrin ilk medresesi olarak hizmete açılmıştır. İlk müderrisi Molla Hüsrev olan medresede, Ali Kuşçu da ders vermiştir. Medrese, farklı tarihlerdeki bakım, onarım ve inşalarla 1924 yılına kadar eğitim hizmetine devam etmiştir.”  

Erdoğan’ın yaptığı bu türden konuşmalarda sadece bazı tarihler, yer adları ve özel isimler doğru olabilir, gerisinin gerçekle, doğruyla hiçbir ilişkisi yoktur. Fatih Medresesi’nin 1924 yılında kapatıldığı doğrudur. Ama neden kapatıldı? Bunun eğitim-öğretim tarafını biraz sonra okuyacaksınız.

Gelelim yukarıda okuduğunuz konuşmaya: Mazi “bugüne ve geleceğe” bina olarak taşınabilir belki ama içeriği boş ise ne işe yarar? Medresenin açılış tarihi, bulunduğu adres doğrudur; ilk müderrisin Molla Hüsrev olduğu doğrudur; Ali Kuşçu’nun bu medresede ders verdiği de doğrudur. Peki, 471 yıl açık kalan bu medreseden mezun olan kaç büyük bilimci, kaç mucit, kaç kâşif var, kaç büyük hukukçu, kaç büyük matematikçi, fizikçi, kimyacı, biyolog var? Onların adları nerede, neden sayılmıyor? 

Medreselerin ilim yuvası olduğu doğru değildir, tam tersine fitne yuvasıdır. Medreselerde ağırlıklı olarak Kuran, kıyas, icma, fıkıh, kelam gibi dini dersler okutulmuş. Selçuklu zamanının Nizamiye Medreselerinde pozitif  bilimlerin de okutulduğu  iddia edilir. Sonradan sadece İslamla ilgili dersler kalmış. Yani Kuran kursu gibi bir şey olmuş. 1924 yılında kapatıldıkları zaman tamamı gericilik ve cehalet yuvasıydı. 

Tanık ve kanıt olarak İsmail Tokalak’ın İslam Ülkeleri Neden Geri Kaldı? (Gülerboy Yayıncılık, 2011)  adlı kitabının 402-420. sayfalarını kullanacağım: 

“Osmanlı İmparatorluğu’nda kurulan medereselerde, her ne kadar başlarda bu düşünce yapısı ve sistemi üzerinde fazla ağırlıklarını hissetirmeseler de sonradan bu durağan, olumsuz, katı sistemlerinden kaynaklanan nedenlerden toplumun önünü açacak orijinal fikir ve görüşler üretemediler. Durağan, sığ ve ezberci bir eğitim sistemi içinde, sıkışmış kalıplar içinde, yüzyıllarca kendi kendilerini tekrarladılar.” (s. 406) 

“Medreselerde eğitim Arapça yapıldığından Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk kurulduğu zamanlarda, İznik, Bursa ve Edirne gibi büyük şehirlerde medreseler açıldığı zaman, hocalar genelde Arapça konuşulan ülkelerden (Mısır, Suriye, Irak) gelmişti… Zamanla yabancı hocalar hayata veda edip yetiştirdikleri Türk talebeler onların yerine geçip eğitimi ele alınca, hocaları kadar Arapça konuşup yazamadıkları için onların  yetiştirdikleri talebe öncekilere nisbetle çok zayıf  kalmıştır… Medreselerdeki eğitim yıllarca sürer. Talebeler, bu müddet içinde yüzlerce defa tekrarlanan Arapça kelimelerden ve cümlelerden kuvvet alarak, Arapça bir ibareyi yarım yamalak okur. Böylece kırık bir mana verebilirse de asla Arapça konuşamaz; hele hiç yazamazdı. Bu devirde, 30-40 sene Arapça okuyup da o dili konuşmayı, hele yazmayı öğrenmiş olanlar parmakla  gösterilir.” (s. 407) 

“Kanuni devrine doğru, medreselerde okuyanlar çokluk itibarıyla Arapça öğrenemediklerinden, asıl amaç İslam kültürünü alamamış, lazım olan müspet ilimleri de asla öğrenmemiş, hayatta lazım olan müsbet ilimleri de asla öğrenmemiş oldukları için Osmanlı’da / Türkiye’de medrese mezunları, âlimler arasında değil dinden de dünyadan da haberi olmayan cahiller arasında sayılırdı... “ […]  “Arap ve Batı âlemi bunların eserlerinin çoğunu hiç dikate almamıştır.” (s.407) 

Osmanlı madreselerinin 400 yıl içinde yetiştirdiği en yetkin kişi olan, Arapça bilgisi kuvvetli Kâtip Çelebi’nin bile Arapça yazması yeterli değildir. (s. 411)

***

R.T.Erdoğan, okumamıştır ama en kabadayı İslamcılar bile Prof. Dr. Mustafa Akdağ’ın (1913-1973) Türk Halkının Dirlik ve  Düzenlik Kavgası, “Celali İsyanları”nı (YKY, 2013) okumamıştır. Okusalardı Osmanlı medreselerinin ne türlü bir cehalet ve fitne yuvası olduğunu bilirlerdi. Kitabın 145. sayfasında başlayan “Büyük öğrenci hareketlerinin başlama ve genişleme dönemi”ni (IV. Kısım) okusunlar “medrese” sözcüğünü bir daha ağızlarına almazlar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları