Özdemir İnce

Kirlenen Türkçe

19 Haziran 2022 Pazar

Yıllar önce, belki 50 yıl önce Ülker, Alman Yazar Hans Magnus Enzensberger’in bir makalesini Türkçeye çevirmişti. O makalede Enzensberger İkinci Dünya Savaş’ından, Nazizmin yenilgisinden sonra Almanya’daki yazarların kendilerini daha önce belki hiç örneği görülmemiş bir sorunla karşı karşıya bulduklarından söz ediyordu. Naziler sözcükleri öylesine kirletmişlerdi ki Alman yazarlar o kirlenmiş sözcükleri kullanmak istemiyor ve kullanacak sözcük bulamıyorlardı, örneğin “çocuk” sözcüğü bile eskisi gibi masum bir sözcük değildi artık. 

***

Eskiye dönelim: Dil devriminden sonra sağcı ve İslamcı kesim dede torunuyla anlaşamıyor artık, harf devriminen sonra da bir gecede okuryazarlığımızı yitirdik, cahilleştik demeye, yazmaya başlamışlardı. Dil devrimiyle dalga geçmek için kendilerince sözcükler uydururlardı: Gökkonuksalavrat (hostes), dumanlı tüttürgeç (sigara) falan. Budalaca şeylerdi bunlar. Ama halk dehası “kaptıkaçtı”yı (taksi) bulmuştu, ne yazık ki tutmadı ne var ki “dolmuş” tuttu.

Cahil mürteciler, Cumhuriyetten önce halkın, elit kesimin, aydınların ve Saray’ın Arapça = Farsça piçi Osmanlıca konuştuğunu sanırlar. Osmanlıca halkın konuşma dili değildi, resmi yazı diliydi. Halkın 1000 yıl önce konuştuğu Oğuz Türkçesi ile günümüz Türkçesinin sözcükleri yüzde 90 örtüşür. Bu günümüz yaşayan ulusal dilleri arasında çok yüksek bir orandır.

Gelelim harf devrimine: Harf devrimi yapıldığı zaman Arap harfleriyle (eski Türkçe) okuryazarların sayısı, yüzdesi çok farklıdır. Ben kendi düşüncemi yazmadan Taha Akyol’dan katıldığım bir alıntı (Karar, 11/11/2019) yapacağım:

“Aydınlanma tarihimizin öncülerinden Namık Kemal, 27 Temmuz 1860 günlü Hürriyet gazetesinde geri kalmamızın sebepleri hakkında çok önemli bir makale yazdı. Makalenin başlığı çok ilginçtir:

‘Türkistan’ın esbab-ı tedennisi!’

Türkistan dediği Osmanlı’dır; ‘esbab-ı tedenni’ yani geri kalma sebepleri.

Şöyle yazıyordu:

‘Millet-i İslamiye’nin yüzde 2’si yazı bilir çıkmaz, diğer milletlerin yüzde 20’si okuryazar bulunur.’

Diğer milletler dediği, Ermeniler ve Rumlardır:

‘Onların içinde on yaşında çocuk az bulunur ki okuma yazma bilmesin ve gazete okuyamasın. Bizimkilerin içinde on beş yaşında çocuk pek nadir bulunur ki Türkçe iki satır bir tezkere yazabilsin.’”

***

Gelelim günümüze: Ciddi edebiyat kesimi, 1950 kuşağının yarattığı  ve gerçek Türk Dil Kurumu’nun desteklediği  ulusal ve devrimci Türkçeye zarar vermiyor. Türkçenin beslendiği gerçek edebiyat dergilerinin yerini Pişmiş Kelle türünden dergiler ve internet edebiyatı aldı. Nazi döneminde kirlenen Almanca gibi AKP döneminde Türkçe de kirlendi. En hızlı kirlenme televizyonlarda  görülüyor. Sivri akıllı bir haber sunucucu mezardan hortlamış bir sözcük buluyor, sözcük ertesi gün hepsinin ağzında sakız. Kırmamak için şimdilik ad vermiyorum, ancak bu bir uyarıdır. Örnek:

AN BE AN: Dilimize Arapçadan geçmiş olan “an” artık Türkçeleşmiştir. Zamanın ölçülemeyecek kadar kısa olan birimine an denir. Farsça bir sözük olan “be” ise isim sözcüklere “e” halini verir. “Dest be dest” = “El ele”. İkinci anlamı ise “kadar”dır. “An be an” ne demek? “Her an” desene be bre ahmak.

NEZDİNDE (“NEZNİNDE” gibi söylüyorlar): “Huzurunda, gözetiminde, yanında, katında, maiyetinde” anlamında. 

Kulağımı tırmalayan bir yığın kullanım var ama aklıma gelenlerin bazıları şunlar: “An itibarıyla”, “günün sonunda” (İngilizceden aktarma), “muhhatap” ( Çift “h” ile. Doğrusu: “muhâtab”)

Fransız “Detay”ın hançeri her gün “ayrıntı” kızımızın boğazını kesiyor.

Haber sunucularına, 52 yıllık bir televizyoncu olarak bir tavsiyem var: Sözlüğe bakmadan, bir bilene sormadan yeni bir sözcük kullanmayın ve birbirinizi taklit etmeyin!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları