Özdemir İnce

‘Kayıt dışı anılar’

27 Mart 2022 Pazar

Her konuda cehalet tüccarları, Dışişleri Bakanlığı mensuplarına yani “Hariciyeciler”e “Monşer” (Mon Cher, Dostum, Azizim) derler hakaret olsun diye, ama Hariciyeciler kimseye “Hacıfışfış” demez. Bu konuda Hürriyet gazetesinde iki (11.06.2006 ve 22.03.2009) ve Cumhuriyet gazetesinde bir yazı (20.10.2019) yayımlamışım. 11 Haziran 2006 tarihli yazının ilk bölümünü okumanıza sunuyorum:

***

Bu benim tarzım: Gündemden düştüğü ve unutulur gibi olduğu zaman bir konu hakkında yazmak hoşuma gidiyor. Hacıfışfışlar, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve Dışişleri Bakanlığı’nı ele geçirmek isterler. TSK, Hacıfışfışların fesadengiz amaçlarını çok iyi bildiği için yönetmelik ve özel yöntemlerle kendini korumayı başarmaktadır. Dışişleri Bakanlığı, TSK kadar koruyucu donanımlı olmasa da bakanlığın cumhuriyetçi meslek gelenekleri ciddi sızmalara engel olmaktadır. Monşerlik fitnesinin gerçek nedeni budur. Yoksa, hariciyecilik ya aile geleneğidir ya da mensuplarının çoğunun ailesi öğretmen, memur ve orta sınıf gruplarındandır. Çoğunun soylulukla, yüksek burjuvalıkla hiçbir ilişkisi yoktur.

Tanıdıklarım arasında başkonsolosluktan yukarıya çıkarılmamış çok değerli, çok donanımlı hariciyeciler de vardır, ama onlar da monşerliği kabul etmezler. Monşerlik halktan kopukluğu, snopluk, züppelik ve alafrangalığı temsil eder hahıfışfışların gözünde. Ama hariciyecilik evrensel bir meslektir. Kasaba erkânıharpliği ile bu mesleğe giril(e)mez.

Ama ah Nakşibendileri ve Fethullahçıları hariciye masalarına, konsolosluklara, sefaretlere bir doldurabilseler; türbanlı eşleri,  meslek memurlarını dünya başkentlerine bir salabilseler...

(Değerli okurlar, 11 Haziran 2006 tarihli yazımda, ne yazık ki çok yanılmışım: Meğer Fethullah tarikatı en iyi TSK’de örgütlenmiş ve ne mutlu ki Dışişleri kendini epeyce korumuş...)

***

Bu yakınlarda Kayıt Dışı Anılar adlı bir kitap yayımlandı. Ben kitap tanıtma yazıları yazmam; honular, izlekler (temalar) ve sorunlar üzerine yazarım. Ama bu bir kitaptan çok öte bir şey; bir ailenin, bir disiplin ve çok eski bir mesleğin öyküsü, çalıştıkları ülkelerde “zevale” uğramadıkları için anılarını aktaran yirmi diplomatın kaleminden çıkmış hesaplaşma.

Zevale uğramak”, eskiden, elçinin gittiği ülkede kellesinin gitmesi anlamına gelir ki elçiler bu sonu bile bile görevlerini yaparlardı. İnsanlar uygarlaştıkça bu usul kalktı ama bunun yerini suikastlar aldı. Ermeni örgütü ASALA tarafından 33 diplomat ve misyon personeli öldürüldü, 9 personel yaralı olarak kurtuldu. TRT televizyonundan arkadaşım Demet’in eşi Şarık Arıyak bunlar arasındadır.

Başka ülkelere nasıl olur bilmem ama bizde hariciyecilik askeriyeye benzer: Askeriyede teğmen rütbesiyle, hariciyede “aday” olarak işe başlarsınız; işler yolunda giderse askeriyede general, hariciyede sefir (büyükelçi) olursunuz; binbaşı iken tuğgeneral, ikinci kâtip iken büyükelçi olamazsınız. AKP bile bir yandaşını dışarıdan büyükelçi atıyor ama iki yıllık bir konsolusu büyükelçi yapamıyor. Oysa bir devlet bankasının veznedarını genel müdür yapabilir.

Anıları okurken bu mesleğin ast-üst ilişkisinin herhangi bir zanaattaki (marangozluk, demircilik) gibi usta-çırak ilişkisine benzediğini anladım. Diplomanız ne olursa olsun Dışişleri kapısından girdiğiniz andan itibaren yeni bir eğitim başlıyor. Mesleğin, örnek alınan “üstatları” var. Başka mesleklerde yeniler eskileri küçümseyebiliyor. Bunu da gördüm.

TRT TV’deki görevim ile gazete yazarlığımın Hürriyet gazetesi döneminde ve “sadece” şair ve yazar olarak, yurtdışında Bağdat (İkinci Irak savaşı sırasında), Sofya, Doğu Berlin (büyükelçiliğin açıldığı yıl) ve Batı Berlin (Büyükelçi Osman Korutürk), Brüksel, Atina, Paris (Osman Korutürk), Tel Aviv büyükelçilikleri ile Marsilya ve Gümülcine başkonsolosluklarına yolum ve işim düştü. Buralarda görev yapan bütün görevlilere teşekkür ederim. Ancak Büyükelçi Osman Korutürk’e özel bir teşekkürüm var: Berlin’de gazete yazarlığıma çok yardımcı oldu, Paris’te ise Max Jacob Şiir Ödülü’nü (2009) aldığım zaman Türkevi’nde toplantı düzenlendi.

Aralarında yakın arkadaşlarım olan bu cengâverler, fedailer mesleğinin mensuplarının Cumhuriyet’in temelinde, yapısında akıl, ter ve kanları vardır. Saygı duyalım!

Son olarak ilk Türkistan Büyükelçimiz (dostum) Selçuk İncesu’nun Anavatan Türkmenistan (İleri Yayınları) adlı kitabını da mutlaka okuyun. “Doğu tipi despotizm”in nasıl bir bela olduğunu öğrenirsiniz. Cumhuriyet gazetesince (14.2.2021) bu kitap hakkında bir yazı yazmıştım. Adı “Güldür Kokar Soydur Çeker” idi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları