Özdemir İnce

Dudu Halamın bilezikleri

22 Şubat 2022 Salı

Hazine ve Maliye Bakanlığı, tahmini büyüklüğü 5 bin ton ve değeri ise 280 milyar dolar olduğu tahmin edilen yastık altındaki altınları ekonomiye kazandırmak için harekete geçmiş. Yeni sistemle ilgili ocak ayının ilk haftasını işaret eden Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, “280 milyar doların yüzde 10’u gelse ülkede dövize ihtiyacımız kalmayacak” diye konuşmuş.. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, yastık altı birikimin sisteme kazandırılmasına yönelik teşviklere ilişkin bilgi vermiş. Bakan Nebati, konuya ilişkin yasal değişiklikleri Meclis’ten talep edeceklerini söylemiş.. Bay Bakan, “Yüzde 10’u gelse döviz ihtiyacımız kalmaz... Ocak ayının ilk haftasında bu iş bitmiş olacak. 280 milyar doların yüzde 10’u gelse ülkede dövize ihtiyacımız kalmayacak” diyesiymiş...

***

Güleç Bakan işbaşı yapar yapmaz milletin cebinden harcamaya başladı, tıpkı AKP Genel Başkanı Erdoğan gibi. Güya, kendi iddialarına göre ikisi de “halk çocuğu” ama ikisi de “halk gadını”nı tanımamakta... Bu gadın canını verir ama kolundaki bilanzikleri, boynundaki beşibiryerdeleri öldür Allah hökümata da virmez, kimseye de virmez. O altınlar üç dönemeçte yerinden ayrılır: Kocası dara düştüğü zaman, oğlunun sünnetinde ve de evlatlarının düğününde... Başka bir zamanda asla...

***

Annemin ne bilezikleri ne de gerdanlığı vardı, benim aklım erdiğinde ama babam hapse girmeden mutlaka vardı. Dikkat buyurun: Babam hapis damına düşmeden önce diyorum.

İki en yakın arkadaşımdan biri olan sineastın annesi, oğlu, kendisi ve ben, bir arada olduğumuz zaman (yılda bir iki kez) beni bir kenara çeker, “Huna söyle bana burma alsın” derdi. Sineast anlardı, bana göz kırpardı. Ben “Teyze, herife söyleyeyim, sana bankada hesap açsın” derdim. Teyzemiz sinirlenir, “Ben panga munga ağnamam, ne işim var!” diye çıkışırdı. Bizim analarımız, bacılarımız, halalarımız, teyzelerimiz güvenmediğinden panga munga istemez; en güvenilir yerler boyunları ve kollarıdır... Nasıl da güzel şakırdar o bilezikler, burmalar, hamur yoğururken, çamaşır yıkarken.

Çocukluğumdan kalan en güzel görüntülerdir onlar: Köyle ve mahallede komşu kadınlar bir evde toplaşırlar, ekmek atarlardı. Sac ekmeği, yufka yapmaya “ekmek atmak” denir. Hamur yoğururken bilezikleri şıkırdar, sacdaki yufkayı çevirirken burmaları şakırdar. Benim çocukluğumda böyleydi.

Şair dostum, Dinarlı Nedret Gürcan anlatır. Hikâyenin tamamı Cumhuriyetin Üç Fedaisi (Tekin Yayınevi, 2016) adlı kitabımın 173. - 176. sayfalarında yer alır. Yazıyı okursanız Varlık Vergisi’nin başta Museviler olmak üzere sadece azınlıklara değil bütün T.C. vatandaşlarına uygulandığını da öğrenirsiniz. 

Sadede gelelim: Nedret Gürcan’ın ailesi (Gürcanlar) varlıklı bir “milli burjuva” ailesidir, tahıl ticareti yaparlar. O sırada un fabrikaları var mıydı bilmiyorum. Nedret yazıyor(*):

“Salınan vergiyi para olarak ödemek olanaksızdı. Paramızın tümü çeşitli hububat ve bakliyat ürünlerinin stokundaydı. Hemen satılıp paraya çevrilmesi fırsatçılara yarayacak, bize zarar verecekti. Alıcılar, İstanbul’un ve İzmir’in kurnaz toptancılarıydı. Babam onlarla iş yaptığı için kendilerini yakından tanıyordu. (Ama tamamı dara düşmüş aileyi kazıklamak peşinde, ölmüş eşek muamelesi yapıyorlar.) 

Babam ilçeye döndü, amcamla karar verdiler: Eldeki stoklardan hiçbirini maliyetin altında vermeyeceklerdi. Aşkale’ye gitme işi de buradan çıkmış, nakit olmayınca yol görünmüştü. Devlet onca mükellefi oralarda bir haftadan fazla tutamazdı, ‘Devlet Baba’ dediğimiz devletti ne de olsa... (Ama dedesi ile amcası çareyi buluyorlar.)

O gün dedem, babama belli etmeden amcamı da yanına alarak İsparta’ya gitmişti. Evde büyükannem, annem ve yengeme ait ne kadar altın, bilezik, takı gibi şeyler varsa -hatta evlilik yüzükleri de- paraya çevrilecek, vergiyi ödeyecekler, babamın Aşkale’ye gitmesini önleyeceklerdi.                                                                                        

İsparta’dan ödenecek vergi kadar ucu ucuna bir parayla döndüler. Babamdan habersiz, Maliye Dairesi’ne giderek parayı cezalı olarak ödediler. Babam altın bozdurma işini duyunca gözleri yaşlı, ‘Bunu yapmasaydınız; çok ağırıma gitti!’ dedi.”

***

İşte böyle, görmüş geçirmiş kardeşler; bizim sağduyulu kadınlarımız yastık altındaki altını ne zaman çıkaracaklarını çok iyi bilirler. Bakan Nebati Bey’e güveneceklerini hiç sanmam. Bu arada, Dudu Halamın bilezikleri var mıydı? Belki vardı, belki yoktu...

(*) Benim Sevgili Taşram II, Doğan Kitap, 2005.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları