Özdemir İnce

Bugün doğum günüm

01 Eylül 2023 Cuma

DURUM

Pazar günü geçmek bilmiyor

Birden bir kavak fışkırıyor pencereden

Hızla kapıyı örtüyor bir sokak

Bir kız saatine bakıyor alanda

Gençliğim, güneşim, rüzgârım benim!

Bu çıraklık sabah akşam sürüyor.


Pazar günü geçmek bilmiyor

Toprağın alnında eriyor güneş

Sevdiğim uzakta, bir an kadar yakın

Aramızda sessizliğin amansız yasası

Aklımda denizle donatılmış kentim

Alışıyor sevgilim yaprak dökümüne.


Pazar günü geçmek bilmiyor

Nerede o ölüme yürümek öyküsü

Ölüme yürümek, bir tarla açarmış gibi

Yürümek, genç ve mutlu, yürümek, sessizce.


Pazar günü geçmek bilmiyor

Gecenin güne değdiği yerde

Saatler geçiyor parmaklarımın arasından

Paslanmış demir renkli saatler

Taze kan kokusu yoğunlaşıyor aklımda

Bir pazar, yanmış küllenmiş bir gövde,

Bütün pazarlar gibi geçiyor,

Bütün aylar, bütün yıllar gibi geçiyor.


Kentim biraz uzakta, donatılmış bir gemi.

***

Bu şiiri 1 Eylül 1971 günü Ankara Yıldırım Bölge Gözaltı ve Tutuklu Evi’nde yazmaya başlamış ve 3 Ekim 1971 günü aynı yerde bitirmiştim. Hayatımın dramatik ama şenlikli bir dönemidir. 11 Ağustos 1971 günü, Ülker’le evlenme günümüzdür. O gün Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın emriyle Bodrum’un ünlü barı Han Bar’da gözaltına alındım. Nedeni, Emil Galip Sandalcı’nın yönettiği TRT Dış Haberler Müdürlüğü’nün “kurum içi personel” için teksir baskısıyla yayımladığı, (Yanlış anımsamıyorsam adı “Dünya Sorunları”ydı) A4 boyutlu bir dergiyi çıkartmamızdı. Örneğin benim Pierre Jalée’den çevirdiğim “Üçüncü Dünya’nın Yağmalanması, Eşitsiz Kalkınma” incelemesi yayımlanmıştı. Bunları 12 Mart ortamında gazete ve dergilerde yayımlamak olanaksızdı. Dergi kurum içinde kalmamış ki Emil Galip Sandalcı, “Madam” Esin Çelikkan, Nili Tlabar ve beni gözaltına almışlardı.

Yıldırım Bölge’nin bir başka binasında Erdal Öz vardı. Kadınlar bölümünde Sevgi Soysal vardı, Behice Boran ve arkadaşları TİP’liler vardı. Beni bir albay savcı birkaç kez sorguladı. TRT Televizyonu’ndaki masamın çekmecesinde ne varsa masasının üzerindeydi. Paris emniyetinin verdiği oturma izni belgesi, yabancı diplomatların verdiği kartlar, adres ve telefon defterlerim, fotoğraflar... Albay, defterlerimde neden Mümtaz Soysal ile Sevgi Soysal’ın adreslerinin ve telefon numaralarının olduğunu sordu. “Elbette olacak, Sevgi 20 yaşımdan bu yana arkadaşım, eşi Mümtaz Soysal’la arkadaş olmamız da kaçınılmaz” dedim. “Peki, ya yabancı diplomatların kartları?” “Görevim gereği haftada birkaç kez elçiliklerin verdiği kokteyllere katılırım, buralarda kartlar değiş tokuş edilir. Bu nedenle bu kartların çekmecede bulunması çok doğal.” 

“Ben normal kartlardan söz etmiyorum, komünist kartlardan söz ediyorum.” “Kusura bakmayın komünistlerden kart alınmayacağını bilmiyordum. Size görev gereği diyorum, Dışişleri Bakanlığı’nda herkesin çekmecesinde var bu kartlar. Bu kokteyllere özel olarak değil üstlerimin talimatıyla görevim gereği gittim!”

Bu sorular birkaç kez devam etti. Albay, evde buldukları mektupları, evrakları da okumuştu. Sonunda bana şöyle dedi: “Her şeyin içindesin ama hiçbirinin içinde değilsin ya çok profesyonelsin ya da çok budala!” Bir daha beni sorguya çağırmadı.

Albay, bir yolunu bulup bir örgüte bulaştırmak istiyordu bizi ama bir örgütün bizim TRT’deki görevlerimizin yanında solda sıfır olduğunu düşünemiyordu.

Koğuşta, Emil Galip Sandalcı ile aynı ranzayı paylaşıyorduk. O yukarıda, ben aşağıda. Koğuşta ODTÜ’lü gençler çoğunluktaydı. Gözaltı süresi epeyce geçildikten sonra beni bıraktılar. Emil abi içeride kaldı. Fransız Radyo-Televizyon Kurumu’nda (ORTF) bir yıl staj yapmam gerekiyordu. Yurtdışına çıkmam yasaklandığı için gidemedim. Yurtdışı yasağı yıllarca sürdü. Bereket versin, TRT özerk bir kurumdu. Bir süre sonra yapılan reorganizasyonda, o zamana kadar idareten yönettiğim, TRT TV Öndenetim ve Redaksiyon Şube Müdürlüğü’ne yönetim kurulu kararıyla atandım. Aradan çok geçmeden 1971 Muhtırası’nın ardından 1972’de anayasa değişikliği sırasında TRT’nin özerkliği kaldırıldı ve kurum, “tarafsız” bir kamu iktisadi kuruluşu olarak yeniden düzenlendi ve 50 yıl içinde iktidarların otlağı ve sözcüsü haline geldi.

Yukarıda okuduğunuz şiir Yıldırım Bölge damında yazıldı. Bir süre sonra serbest bırakıldım ama sıkıyönetimin el koyduğu kitaplarımı, evraklarımı ve mektuplarımı geri alamadım. Bu şiirden sonra 5 yıl 3 ay 15 gün şiir yazmadım. Bütün zamanımı televizyonun kuruluş ve örgütlemesine ayırdım. Bu suskunluk bana çok yararlı oldu. Edebiyat ve şiirde zamanı yakaladım.

Bugün Dünya Barış Günü, kutlu olsun!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları