Özdemir İnce

Aydının suçu

17 Ekim 2023 Salı

Eski yazılarımı tekrar yayımlayarak kuşkusuz “Kuru deriden bal çıkarmıyorum. Çıkarmıyorum diyorum ama doğru değil. Balın hasını çıkarıyorum.” Alçakgönüllülüğün gereği yok: Benim bu yöntemimi tekrarlayacak kaç yazar var Türkiye’de? Boşa harcanmış en azından 25 yılı vatandaşın her türlüsünün gözüne sokuyorum. İnsanları utandırmak istiyorum. Şimdi 15 Şubat 1995 tarihli Yeni Yüzyıl gazetesinde yayımlanan şu yazıyı okuyalım bakalım! Aradan tamı tamına 28 yıl 8 ay geçmiş.

***

AYDINLIK SUÇU

1 “Okumuş insan”, “kültürlü insan”, “kafa emekçisi” (doktor, avukat, öğretmen, yönetici vb.) ile “aydın” arasında kalın bir duvar vardır. Pratik bilgi teknisyenleri diyebileceğimiz beyaz yakalılar diplomalarının sağladığı bilgiyi satarak hayatlarını kazanırlar. Aydınlık (aydın olma), hayat kazanma tarzı olmadığı için bir meslek değildir. Bir toplumsal tiptir aydın. Aydın, pozitivizm ve Aydınlanma çağının ürünü olan bir tiptir: İnancı (imanı) değil, mantığı ve düşünceyi seçmiştir, deney ve eleştiriyi seçmiştir. Aydınlık diploması veren okul yoktur, aydın oluş babadan oğula geçmez, aydınlık atama yoluyla elde edilen bir görev değildir, aydınlık ihale edilemez, aydını hiçbir güç görevden alamaz. Aydın, sorumluluk duyan bir kişidir ve bu sorumluluk duygusu kendiliğindendir; bu duygu aydına görev olarak verilmiş, ihale edilmiş değildir. Aydın, “üstüne vazife olmayan işlere burnunu sokar”, kendisini ilgilendirmeyen (karıştığı işlerde kişisel çıkarı yoktur) işlere karışır. Karışır ama mahallenin namusunun da bekçisi değildir. Bu nedenle, başta devlet olmak üzere egemen sınıflar ve güçler sevmezler aydını. Çünkü aydın kişiliğiyle, varlığıyla, eylemiyle bir düzen değiştirmiştir; bu dünyanın kutsal düzenini değiştirmiştir. Bunu, Dostoyevski’nin Cinler’inin ak saçlı yüzbaşısı fark etmiştir. Bu nedenle şöyle haykırır: “Tanrı yoksa benim yüzbaşılığım neye yarar? Ya da Tanrı yoksa ben neyin yüzbaşısıyım? Yine bu nedenle, “Egemenlik ulusundur!” ilkesini Meclis duvarına yazdıran aydına, aynı yüzbaşı ya da Müslüman köktendinci, “Egemenlik Allah’ındır!” diye karşılık verir. Devlet gibi, egemen sınıflar gibi, (varsayımsal olarak) Tanrı da hoşlanmaz aydından. Çünkü aydının düşünce dizgesi ve vicdanı, bir önyargı ya da kör inancın parantezi içinde değildir. Aydın bir kez “Evet” derse 99 kez “Hayır” der. Bu nedenle, globalleşen dünyanın yeni sahipleri olan “hür teşebbüs” ve medya dünyası da sevmez aydını. Hele aydının yazar olanını hiç mi hiç sevmez. Bu nedenle, 12 Eylül’den sonra, aydının Frenkçesi olan “entelektüel” sözcüğünü ikiye bölüp “entel” ve “lektüel” yapmıştır. “Entel” şimdilik belli: Kuraklığın, enflasyonun, rüşvetin, şiddetin, Avrupa Birliği’ne alınmamanın ve belki de palazlanan mafyanın nedenidir bu “enteller” (!). Güya, entel sıfatını “barlara takılan” yarı aydınlara vermişler. Unutulmasın: Yarı bâkire olunmayacağı gibi yarı aydın da olunamaz. Aydın (entelektüel) ve entelektüalizm düşmanlığı, faşizm illetinin ilk belirtileridir. Son günlerde medyada ve sokakta tanık olduğumuz da budur. Bu nedenle, dünyanın bütün aydınları birleşiniz!

***

Aralarında büyük saygı duyduğum düşünürler, yazarlar, romancılar olmak üzere Türkiye’nin geri kalmasını “aydın”ın “münevver”in omzuna yüklerler. Aslında suçlu kendileridir. Çünkü aydın ya da münevverin kimliğinin gerçek tanımını yap(a)mamışlardır. Başta devlet memurları olmak üzere diploma sahiplerinin tamamını “aydın çuvalı”na doldurmuşlardır. Okuduğunuz yazı kuramsal bakımdan yeni ve çok sağlam. Ancak bugün çok yanlış bulduğum bir saptama var: Eylem adamı “aydın” ile düşünür “entelektüel”i eşanlamlı sanmam. Çok uzun zamandır, ikisinin iki ayrı kimlik ve kişiliği işaret ettiğini düşünüyorum ve yazıyorum, söylüyorum. “Aydın” toplumsal bir tiptir, eylem adamıdır. Entellektüel, düşünürdür, felsefi düzlemde düşünce üretir. Benim aydınım J. P. Sartre’ın tanımladığı aydındır: “Kendisini ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokan, insan ve toplum adına kabullenilmiş gerçeklerin ve bundan kaynaklanan davranışların tümünü sorgulama iddiasında olan biri midir? İşlevi var mıdır? Bu işlevini yerine getirmek için kim görevlendirmiştir onu? Yoksa onun özelliği, hiç kimse tarafından görevlendirilmemiş olması, konumundan dolayı kimseye borçlu olmaması mıdır? Öyleyse bu özelliğiyle o, canavarlaşmış toplumların ürünü bir canavardır. Onu kimse istememekte, hiç kimse tanımamaktadır. Söyledikleri, yazdıkları karşısında duyarlı olunabilir ama varoluşuna pek aldırılmaz.”

Aydın bir öncüdür ama “Fareli Köyün Kavalcısı” değildir. Kara kalabalığın kendine ve sorunlarına dair bir bilinci yoksa aydın ne yapsın? Aydın emir veremez, sadece önde yürür. “Göde Omar” peşinden gelmiyorsa aydın ne yapsın?

1 Bu Ne Biçim Memleket & Yaşasın Cumhuriyet, Eksik Parça Yayınları, 2023, s. 88-89.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kürt sorunu muamması 15 Kasım 2024
Ulusal Kurtuluş Devrimi 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları