Orhan Bursalı
Orhan Bursalı obursali@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yol Haritası, Gerçek Harita Alışverişi mi?

21 Ekim 2014 Salı

Hükümet ile PKK arasındaki “Barış Yolu”nun üç gün boyunca adeta savaş provası ile bombalanması üzerine iktidar, işini bitiren ununu ipe seren “akil adamlar” grubuna, acil işbaşı yaptırdı. Onlar da “biz akil adamlara iş düştü yine...” süsü ile ortaya çıktılar, ilk işleri de Öcalan’a aracısız konuşma olanağı verilmesini istemek oldu ve bu görüşmeye de kendileri talip oldu... Özel yetkililerden başka kimse Öcalan ile görüşemezse, “akil adamlar”ın kendileri için “görüşme onuru” gibi bir rant elde etmeye kalkmalarına, ancak ayıptır diyebiliriz! (İçlerinde hükümete angajmanlı olmayanlar var, alınmasınlar!)
Bu vesile ile bizzat Cumhurbaşbakan’dan öğrendik ki, Öcalan iki odalı, banyolu ve bahçeli bir ev sahibi olmuş (TOKİ mi yaptı!?). Hiç karşı değilim! Silivri’de üstelik bir süre boklar içinde yatırılan gazeteci dostlarımız aklıma geldi de... Tek dileğim tüm mahkûmlara bu tür olanakların sağlanması... İşe de, müebbet mahkûmlardan başlanması... Bire birlikeşite eşitlik... Anayasaya aykırı bu durumun diğer mahkûmların lehine düzeltilmesini diliyoruz... İş mahkemelik olmadan...
Hımmm... Gördüğümüz kadar kentlerin yağmalanması ve 41 kişinin öldürülmesi yeni bir durum ortaya çıkardı. Tepedekiler, afra-tafralarından geçilmezken (ezeriz keseriz, on misli karşılık veririz), acele Kandil’e acil bir “yol haritası” gönderdi... HDP’lilerin açıklamalarından öğreniyoruz ki, Kandil beğenmemiş, somut ve pratik şeyler görelim beyler, yanıtını, “çözüm sürecinin yüzde 90’ı bitti, hassas bir noktadan geçiyoruz” diyen Numan Kurtulmuş bekliyor muydu? Bence evet.

Çözüm Sürecinde Yeni Koşullar
“Çözüm Süreci”nin kesilmesini, bugünkü koşullarda iki taraf da istemez. Ama eski çözüm sürecini çöpe atın. Bu süreç şimdi farklı koşulların ortaya çıkması ve farklı dinamiklerin de devreye girmesi ile yeni bir düzlemde başlıyor.
Nedir bunlar, bakalım:
1) RTE+Davutoğlu iktidarına “3 günlük ayaklanma ve 41 cinayet ayarı”...
2) İktidarın Ortadoğu’da tam yalnızlaşması durumu. Ve BM Güvenlik Konseyi’ne üye oluyoruz derken, iktidarın 60 oy ile ringden dışarı atılması durumu...
3) Şüphesiz ki en önemlisi ABD’nin el altından uzun süredir Suriye Kürt liderleri ile konuşuyor olduğunun açıklanması ve dün sabah erken saatlerde de Kobali’de savaşan PKK-YPG güçlerine havadan silah ve ilaç yardımı yaptıklarının resmi haberi. Götürdükleri, “Peşmerge (Barzani) silahları” imiş...
4) Ve bizimkilerin “Barzani silahlı güçlerine Kobani’ye geçmeleri için özel izin verdik” açıklaması da, bunların ardından geldi. Anlaşılan, hükümet izinli, bir tür aç-kapa biçiminde çalıştırılan özel koridor...

***

Yani yeni durum ve koşullar şöyle: Tek başına kalmış bir hükümet... “Terör örgütü” kisvesinden sıyrılmış, ABD ve Batı ile IŞİD’e karşı ittifak yapmaya başlamış bir PKK, ki Amerikalıların bombalamalarıyla, IŞİD’e karşı Kobani’de üstünlük sağladı... RTE-Davutoğlu’nun, IŞİD’in Rojava-Kobani bölgesinde PKK’yi sıkıştırma plan-manevra ve politikasının iflası (kaçıncı iflas!?)
Sanırım artık Batı’nın, yarattıkları heyulaya karşı Türkiye’yi savaşa sürmelerine gerek kalmadı. Kürtlerle bu işi nereye kadar götürebilecekleri bir muamma olsa bile... Ama onlar her zaman savaştıracak bir “Müslüman tugay” bulur.
Aslında, bizimkilerin tezkeresinin özünü, IŞİD’e karşı asla savaşmam oluşturuyordu. Çünkü tezkerenin öbür yanında “Esad’ı devirelim” ön şartı vardı. Bizimkiler şöyle düşündü: Batı nasılsa Esad’ı devirelim şartımı kabul etmez, o zaman benim de IŞİD’e karşı savaşmam söz konusu olmaz. Cin fikir. Bu çözümlemeyi yaptıktan sonra tezkerenin palavra olduğunu görüp içim rahatladı!

Torbadaki Turp Ne?
Önce bir konu var: Kobani mi Aynelarab mı? Biri Kürtlerin verdiği isim, diğeri Suriyelilerin... Orası Suriye. Bir isim savaşı var... Şüphesiz yerel halkın isimlendirmesi önemli. Ama bu derin tartışma, Suriye’nin bir bölgesini Kürt Devleti’ne dönüştürme süreci bağlamında yapılıyorsa, bizi ilgilendirir. Ortadoğu’da ülkelerin sınırları yeniden çiziliyorsa, o zaman Türkiye bunun dışında kalamaz..
Peki, Davutoğlu’nun “Türkiye Sykes-Picot sınırlarının bekçisi değil” sözlerinden ne anlamalıyız? Bu, gerçekleşmeyen bir gizli anlaşmaydı, bugün böyle bir sınır ve anlaşma yokken, Davutoğlu neyin bekçisi değil? Bulmacayı çözün lütfen...
Şunu mu demek istiyor: Suriye’nin sınırları ve Suriye diye bir ülke böyle yaratıldı... Orada bir IŞİD devletinin kuruluşuna karşı çıkmayız... Eğer bu değilse, Davutoğlu ne demek istedi?
İkinci nokta tam başlığımızla ilgili. Ama perşembeye... Sorum şu: PKK/Öcalan ile, pazarlıkları yürüten iki-üç kişilik derin adamlar arasında, el altından bir “harita aldım verdim” yapılıyor mu, yoksa böyle bir durum yok mu... Anadilinde eğitim ve bölgesel özerklikler üzerine alışveriş?
Hayır pişirilen yemeğe su katmak değil amacım, alınacaklar verilecekler konusunda bizim de bir katkımız olur düşüncesiyle soruyorum...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları