Varlık Yokluk Savaşı

27 Nisan 2014 Pazar

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, AKP’yi 2007’nin derin çalkantılı zamanlarında korumuştur. “Bizim mahalle” ona çok kızar; eşi türbanlı, Özal’ca oraya getirildi ve üstelik de hukukçu değil! Ayrıca AKP’nin kapatılmamasında başrolü oynadığı söylenir! Şüphesiz kapatılsaydı AKP, yeni bir parti ile bu kez belki de daha güçlü olarak seçimleri kazanırdı.
AYM 12 yıl boyunca AKP’ye zorluklar çıkarmadı. AKP yasalarına yapılan “anayasaya aykırılık” iddialarını ne kadar nesnel değerlendirdiğinin hesabını yapamam ama son yıllarda AKP ile sürtüşmelere girdiğini biliyoruz.
“Son yıllarda” sözü, RTE’nin müttefikleriyle giderek tüm bağlarını koparmaya yöneldiği, artık liberaller dahil hiçbir ittifaka ihtiyaç duymadığı, tek adam otoriter rejimini daha çok uygulamaya koyduğu ve üstüne üstlük hukuka karşı da savaş başlattığı zamanları kapsıyor.

***

Anayasa Mahkemesi ne zaman ön plana çıkmaya başladı? RTE hukuku tek geçerli hukuk yapılmaya başlandığında, yargıyı tamamen kendine bağlamaya yöneldiğinde, buna bağlı olarak da özgürlüklere sistematik saldırılarını artırdığında, yanıtını verebiliriz.
Bu şu demektir: Artık kurumlar ve özgürlükler yoktur. Tek özgürlük, RTE’ye tüm siyasi kararlarında evet demek, her yaptırımına boyun eğmek özgürlüğüdür. RTE, ne diyorsa o! Ağzından çıkan her şey adeta kutsal cümlelere bürünüyor, TV ve gazete köşelerindeki adamları hemen görev başı yapıyor.
Böyle koşullarda ya RTE’nin kulları olacaksınız ya da varlığınızı savunacaksınız. Ortası yok. Varlığınızı savunmanın yolu, şüphesiz ki özgürlükleri savunmaktan geçiyor. Mesela Twitter gibi sosyal medyada haberleşme özgürlüğünü...
Anayasa Mahkemesi de böyle yaptı. Twitter’ın “açılması” kararı evrensel hukukun (AİHM) özgürlükleri genişletici içtihatlarına tamamen uygundu. Biliyorsunuz, RTE komik bir gerekçeyle buna “gayri milli karar” dedi!

***

Mahkemenin RTE’nin hiç hoşuna gitmeyen belki de ilk önemli kararı, Gül’ün ikinci kez cumhurbaşkanlığına seçilemeyeceğini öngören RTE yasasını iptalidir (Haziran 2012).
RTE, Gül’ü bir vuruşta tasfiye edecekken AYM buna engel olmuştu! Unutmadan: Gül’e bu fırsatı veren başvuruyu CHP yapmıştı! RTE bunu unutmadı, o zaman da AKP’nin ağır topları, mahkemeyi dövdüler.
AYM, yargıyı iktidarın her türlü siyasi yaptırımına peşkeş çeken HSYK’yi, bakanlığın kuklası olmaktan da kurtaran kararlar verdi. Şüphesiz, bu da RTE ve adamlarının derin şimşeklerini çekti!
Demiştim ki AYM bu kararlarıyla aslında, anayasal varoluşunu korumaya çalışıyor. AYM ya kendisini var eden anayasanın yüklediği görevleri titizlikle yapacak; böylece hem anayasayı hem kendi varlığını koruyacak, yargıyı RTE ve adamlarının tasallutundan koruyacak ya da sürekli tecavüz edilen, anayasal varlığı kuklaya dönüştürülen, kimliği yok edilmiş bir Yok-Kurum derekesine düşecek. RTE anayasal kurumları tanımıyor. Son yerel seçimlerde de, “halk bize ne yapıyorsan doğru yapıyorsun, yürü yürüyebildiğin kadar” sözlerine benzer şeyler söyledi.

***

Adalet Bakanı, Haşim Kılıç’ın açıklamalarına kükredi. Her şeyin belirleyicisi olan Meclis’tir dedi. AYM, anayasal bir kurumdur, hükümetin yasallığını sürekli denetlemekle mükelleftir. Meclis ve halk, bu anayasal kurumu ortadan kaldırmadığı sürece, yapabileceğiniz tek şey varlığını kabul etmektir. İktidar olarak hukuka, yargıya durmadan saldırı halindesiniz ama bu kurumların yılda bir kez kendilerini savunmasını çok görüyorsunuz.
Varoluşlarını savunmaları, neden size bir siyasi muhalefet olsun! Anayasa Mahkemesi’ni getirdiğiniz nokta, bir tek adamın her şeyi belirleyiciliğine ve keyfi yönetimine karşı, Türkiye Cumhuriyeti’ni bir hukuk devleti olarak savunma noktasıdır.
AYM’nin tüm üyeleriyle fikir birliği içinde olduğu belirtilen Haşim Kılıç’ın konuşması, RTE’nin umarım anayasal sistem olarak artık aşamayacağı bir sınırı belirlemektedir. Ama bildiğimiz RTE, bu “anayasal duvarı” da yıkmaya ve ötesine geçmeye çalışacaktır. Bakalım...

O Olmasaydı
Orhan Karaveli yine tam zamanında yeni kitabıyla ortaya çıktı: “Çanakkale Olmasaydı, O Olmasaydı” (Doğan Kitap) Tam Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünde, Karaveli bize tam okunması gereken, okunacak bir kitap hediye etti. Binlerce kişi Çanakkale’de 57. Alay olarak Conkbayırı’na yürürken kitabı okumak, kutsal bir olayı yeniden yaşamak duygusu verdi.
Karaveli, kitabının ilk bölümünü, Çanakkale Savaşı’nda çarpışan bir askerin günlüklerine ayırdı. İlk kez böyle bir günlük okudum, savaşı içeriden ve yeniden izledim gibi. Karaveli, yorumlarıyla araya giriyor ve açıklamalarla tamamlayıcı rol oynuyor.
Sonra geriye dönüp Mustafa Kemal’i sahneye çıkarıyor, Corinne Hanım’a mektuplarıyla! Atatürk, emir almış, Sofya’dan doğrudan doğruya Çanakkale’ye geçmiştir! Bu mektuplarda Atatürk’ü yapacaklarıyla, büyük asker yönüyle, kazanma hırsıyla, vatan sevgisi ve ülkeyi kurtarma azmiyle tanıyoruz..
Bakıyorum, ne kadar çok şeyin altını çizmişim! Ama bunları aktarmam zor burada..
Atatürk’ün Ruşen Eşref Ünaydın’a anlattığı Çanakkale Savaşı öyküsü, okumayanlar için müthiş heyecanlıdır. Karaveli bu söyleşiyi kendi diliyle kitabına alarak büyük iyilik etmiş ve kitabı bütünleştirmiş...
Rahat, zafer günlerini yaşarken bir çırpıda okuyacaksınız. Teşekkür Karaveli!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları