Orhan Bursalı
Orhan Bursalı obursali@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Sarsılmaya Devam... Milli İrade Hırsızlığı

09 Şubat 2014 Pazar

Saptama yapalım:
1) İktidar başının 12 yıldır en önemli işlerinden birinin “medyayı düzenlemek” olduğu bir kez daha net olarak ortaya çıktı.
2) Bugünkü ikinci saptamam da iktidar başının durmadan tekrar ettiği ve gündemden düşürmediği “milli irade hırsızlığı”nı, kamuoyunun demokratik bilinçlenmesini, bilgilenmesini, doğru haber almasını ve bütün bunlardan bir kanaat oluşturarak oyunu kullanmasını engelleyerek bizzat kendisinin işi olduğu net olarak ortaya çıktı.
3) İktidar başının, son “demokratik düzenleme”sinin de, aslında demokratik hak ve özgürlükleri bir kez daha boğmak ve iktidarına yönelik tüm muhalefeti baskı altına alıp yok etmek olduğu ortaya çıktı.
Hepsi birkaç makale konusu, hangisinden nasıl başlasa bilemiyor insan. 1. ve 2. maddedeki olguları birleştirelim önce..

***

Basın özgürlüğü”, gazetecilerin haber ve yorum yazma özgürlüğü müdür? Konuya ilk yaklaşım öyle. Gazetecilik bir meslektir. Profesyonel gazeteciler mesleklerini çok iyi yapmak için yanar tutuşur. Tabii, olayları çarpıtmak, yanlış ve kasıtlı yorum yazmak, haberleri gizlemek, siyasi patronların veya mafya babalarının yönlendirmesiyle ve onların hizmetinde yayıncılık yapmak için kolları sıvayanları, bu kategoriye ben koymam.
Fakat gazetecilik bundan da öte halkın özgürce doğru haber alma ve bilgilenme özgürlüğüdür. Gazeteciler, çeşitli alanlarda uzmanlaşmış kişiler, siyasi ve kültürel analizleriyle, kamuoyunun görüş ve kanaat oluşturmasına hizmet eder. Haberde özgürlük, yorumda öznellik. Yorumculuk, siyasal ve toplumsal olayları ve haberleri mümkün olduğunca bilimsel bir analize tabi tutmaktan belirli siyasal ve ideolojik görüş doğrultusunda yorumlamaya kadar çeşitlilik gösterir.

***

Bu bildiğimiz şeyleri neden anımsatıyorum?
Şunun için: Açık bir iletişim ve haberleşme ortamıyla, halkın, kamuoyunun ve tabii ki seçmenin doğru bilgilendirilerek bir kanaat edinmesinin önemini vurgulamak için.
Çünkü seçmenler sandıkta oy kullanarak ülkeyi kimin yöneteceğini belirliyor.
Çok yönlü, doğru haberlerle iyi bilgilendirilmiş bir seçmenin varlığı, demokratik toplumun, parlamenter rejimin, demokrasinin vazgeçilmezi ve idealidir. Ve tabii ki sandığa atılacak oyların, seçmenin özgün kararını yansıtması için de vazgeçilmezdir(*).
Eğer seçmeni yanlış haberlerle, haberlere sansür uygulayarak ve yönlendirilmiş kasıtlı yorumlarla karşı karşıya bırakırsanız, seçmenin iradesini manipüle edersiniz, sandıktaki seçmenin oyunu da etkilemiş olursunuz.

***

Şimdi düşünün: Bir başbakan “milli irade hırsızlığı” lafını ağzınden eksik etmiyor.
Ama başbakanlığı boyunca “medya”yı yönlendirmeyi ilke olarak sürdürüyor. Ses kayıtları doğruysa, taaa Fas’tan Habertürk televizyonunun ekran altından akan haber bantlarına bile müdahale ediyor, onları kaldırın, diyor. Bir kamuoyu araştırma şirketinin sonuçları kendisine gidiyor, bu sonuçlar üzerinde başbakanı memnun edecek ne gibi manipülasyonlar yapılabilir üzerine konuşmalar yapılıyor.
Sadece bu kadar değil. 12 yıllık iktidar dönemi, medyayı yönlendirmek ve “dizayn etmek” için onlarca olayla dolu. Düşünün, Sabah adındaki büyük medya kuruluşu bizzat yandaş işadamlarına bir kez satılıyor. Sonra ikinci kez satılması gündeme gelince, devletten büyük ihaleler verilmiş yine yandaş işadamlarına “verin 100’er milyon” denerek satılıyor. Epey de zorla! Bir utanmaz “halkın anasını…” diyor.
Bir siyasal iktidar, doğrudan kamuoyu oluşturma, iletişim ve haber verme ağını kendi yararına etkilemek için büyük bir çaba içine giriyorsa, basını tirtir titretiyorsa, devletin vergi uzmanlarını medyanın üzerine salıyorsa, devletle zorunlu ilişkilerini, işadamlarına karşı bir koz olarak kullanıyorsa…
Orada namuslu bir millet iradesi oluşmaz, orada namuslu bir sandık ve sonuçları oluşmaz.
Tabii internete konan yasaklar da, medyaya, iletişim özgürlüğüne yapılan ve sonuçta, milli iradeyi ve sandık sonuçlarını manipüle etmeye yönelik büyük planın bir parçasıdır.
Başbakan kendisine yönelik rüşvet ve yolsuzluk savlarını, iktkidarına karşı bir darbe olarak gösteriyor ve bunu da “milli irade hırsızlığı” olarak anlatıyor.

***

Yaşadıklarımızın bütününe baktığımızda esas MİLLİ İRADE HIRSIZLIĞI, halkın gerçekleri, farklı haber ve fikirleri, yolsuzluk ve rüşvetleri öğrenmesini, kanaat oluşturmasını önlemektir. Bunu kim yapıyorsa sandığa yanlış oyların atılmasını sağlıyor demektir.
Milletin iradesinin özgürce oluşmasını önlemek en büyük milli irade hırsızlığıdır, demokrasiyle, demokartik toplumla zerre kadar ilgisi yoktur.
Pardon, ben zaten hiçbir zaman Türkiye’nin demokratik bir siyaset ve yönetime sahip olmadığını hep yazar ve söylerim.
Diktatör eğilimli bir insandan hiçbir zaman demokratik bir bakış çıkmaz.
Bu kadarını, Türkiye hiç görmemişti ve iktidarın oluşturmaya çalıştığı “kapalı rejim”in, kendi üzerine yıkılacağını öngörmek için de falcı olmak gerekmiyor.

--------------------

(*) Hey Türkiye Nasılsın? kitabımda Türkiye’deki rejimin ve yönetimin demokrasi ile ilişkisi, basın özgürlüğü ile demokrasi arasındaki ilişki ve bu konudaki büyük eksiklikleri ele alan ve yorumlayan yazılar, araştırmalar ve derecelendirmeler bulacaksınız. Cumhuriyet Kitapları.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları