Özgürlüğe Haykırış

09 Mart 2014 Pazar

Zulmün kapıları aralandı ve İlker Başbuğ özgürlüğe kavuştu. Diğer delikanlıları da artık hiç kimse orada tutamaz. Mahkemeler hiç ayak sürtmesin, gereğini hemen yapsınlar. Yarından itibaren 5 yılı aşkın süre zulüm kuyusunun içinde tutulan yurtseverlerin hepsi bu milletin kahramanları olarak birer birer dışarı çıkacak. Bu yetmez, bu alçaklığın bütününe son noktayı koymak gerekir. 5 yılı beklemeden, içeride ne kadar insan Balyoz ve Ergenekon isimli alçakça açılmış davalardan tutuklu insan kaldıysa, hepsi hemen salıverilmelidir. Bütün subaylar dışarı!
Bütün gazeteciler dışarı, Tuncay Özkan, hâlâ ne işin var orada, Ulusal Kanal ve Aydınlık gazetesinden arkadaşlar, Doğu Perinçek ve partidaşları, hadi durmayın, toplayın kitaplarınızı! Hemen yarın kapılar açılmalıdır. Bunun için ne Anayasa Mahkemesi’nin kararı gerekmeli ne başka bir şey.
Nasıl olur bilemem, mahkemeler toplanır, dosya açarlar, sadece savunmanın madde madde davaları çökerten gerekçelerini okurlar, bunların karşılığında savcı kılıklıların insanlara yaptıkları suçlamalarda bir karşılığı var mı yok mu bakarlar. Hiçbir şey göremeyeceklerdir. Bir günde karar verirler, bu sahte delillerle insanları içeri nasıl tıkarlar diye açıklama yaparlar ve davaları çökertirler. Adalet ve özgürlük, sahteliği kanıtlanmış bir davanın ne hukuki prosedürünü bekleyebilir ne başka bir şey. İlahi adalet böyle bir şeydir.
Başından beri davaları izleyen Halk Jüri’sinin bir ferdi olarak adalet için gösterebileceğim yol yordam budur. İşte bakalım edelim, usuller, süreçler falan filan... Bunların hiçbirinin önemi, varlığı falan yoktur.
Sonra da bu alçakça tezgâhı düzenleyenlerden hesap sorma dönemi başlayacaktır... İntikam mı, hayır, sadece adalet için. O yüce adaletin gerçekleşmesi için. Tanrı bana sesleniyor: O dünyanın hesabının orada görünmesi gerekir.. Yeryüzünden hiçbir açaklığın hesabının görülmesini bana haval etmeyin.
Bu sesi siz de duyarsınız.. Kulak verin, bakın.. dinleyin..

***

Bir kitap rafım, Silivri’den suçsuzluk ve özgürlük haykırışlarıyla dolu!.. Dünyanın hiçbir bölgesinde böyle bir olay görmeniz, yaşamanız bundan sonra da mümkün değildir. Neredeyse tutukluların hepsi, davalar üzerine özgün kitaplar yazacak kadar isyan halindeler. Bu dava hepsini yazar yaptı.
Ben çok iyi biliyorum, yazmasalar kendilerine kurulan bu komployu kaldırmaları, bu büyük haksızlıkla yaşamaları mümkün değildir. Bu nedenle yazıyorlar yazıyorlar yazıyorlar.. Sadece kitap yazmıyorlar. Mektuplar yazıyorlar.. Durmadan masamın üzerine yenileri yığılıp duruyor... Mektuplarıyla seslerini duyurmamız çoğu zaman mümkün olmuyor.. Yazdıklarının hepsi baş ucumda adalet bekliyor..

***

İşte, hem Ergenekon’dan hem Balyoz’dan ağır cezalara çarptırılan Cengiz Köylü’nün “Ergenekon’dan Balyoz’a Asrın İftirası” kitabı (Kaynak Yayınları) sökün etti. “Ülkemizde herkesin susmayı tercih ettiği süreçte, gördüğü doğruların arkasında durabilen bir gazeteci olarak bizleri ülkemiz adına umutlandırdı” diye hak etmediğime inandığım bir övgü ile imzalamış. Ordunun parlak bir kurmayı... Lime lime ediyor savcısını da, mahkemesini de, iddiaları da... Meriç Velidedeoğlu’nun önsözünü yazdığı kitabın girişinde diyor ki Cengiz Köylü “beton duvarlar ve arasından gökyüzüne tam beş yıldır adalet diye haykırıyorum”.
Sayfaları karıştırıyorum, ne kadar okunacak yazı var, ilginç olay var henüz bilmediğim ve atladığım.

***

İşte İkrami Özturan’ın ikinci kitabı “Paşa Paşa Ya ta cak sı nız”. İlk kitabı “Elveda – Elbirliğiyle Vatanında Esir Düşürülen Askerler” (Bilgi Yayınevi) idi. Bu ikincisini özgürlükte yazdı Özturan. Bu kez kitabını, iddiaların zırvalıklarını ortaya sermekten ziyade, “kamuoyuna yansımayan, mahkeme salonundaki trajikomik öyküleri ve davada yaşanan komedi tadındaki ilginç olaylar” üzerinde kurgulamış. Ayrıca “eş, baba, evlat, meslektaş, avukat, sanık, hâkim, savcı, mübaşir ve onların mahkeme salonunda birbirleriyle olan ilişkilerini, duygu ve düşüncelerini” iyi bir yazar kalemi tadında anlatıyor.
Bir dizi bilmediğimiz olay... Mesela bir avukat, salonda yargılama yapılıyor görünse de tüm yargılama ilkelerinin ihlal edildiğinden yola çıkarak sanıkların “susma hakkı” yasal hakkına benzer “gülme hakkımı kullanıyorum” diyor... Avukat Haluk Pekşen: “Bu salondan bir örgüt çıkması mümkün değil çünkü sanıklar, aileler ve avukatlar Bergama köylüsü kadar bile örgütlü değil.” Ve daha yüzlerce ve buraya aktaramayacığım hem trajik hem komik ancak bu tür yargılamalarda görülebilecek öyküler.
Tanıma fırsatı bulduğum İkrami Bey’e eline sağlık ve mizah yazarlığında yolu açık olsun diyorum.

***

4 Ocak tarihli ve “Bir şey yanlışsa hepsi çöptür” başlıklı Cumhuriyet’teki yazım, Pınar Doğan- Dani Rodrik’in, davanın sahtekârlıklarını gösteren Balyoz isimli kitabına ayrılmıştı. 2003 yılında kaydedildiği söylenen CD’lerde, 2008 yılına kadar bir dizi olayın yer aldığının gösterilmesi ile davanın aslında çöktüğünü yazıyordum.
Burada bir de bilimsel bir teoriye gönderme yaparak “bütün kuğuların beyaz olduğu” sanılırken Avustralya’da siyah kuğunun görülmesiyle, “bütün kuğular beyazdır” önermesinin çöpe atıldığını belirtiyordum. CD’lerde bırakın yüzlercesini, bir tane sahtelik veya yanlışlık varsa dava çöker demiştim. Mahkemelerdeki savunmada bu görüşen avukatlar tarafından kullanıldığını görmekten de mutlu oldum.

***

Balyoz ve Ergenekon, daha onlarca kitabının yazılmasını bekliyor. Bunlar daha başlangıç. Bu düzmeceleri tezgâhlayanlara da sıra gelecek.
Bu kitapların hepsini alın, onların adaletsizliğe karşı haykırışlarına hepimiz benzer şekilde yanıt veremeyebiliriz. Ama kitaplarını okuyarak, seslerine vicdanlarımızda yer açarak, yaşadıkları bu adaletsizliğin ve bu zulmün bir parçasını içimizde taşıyarak onlara yanıt vermiş oluruz.
Bu yani haksızlığa, adaletsizliğe zulme karşı durmak, aynı zamanda, ömür boyu süren bir insanlaşma sürecinin hayati bir parçasıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları