Hey, Vicdansız Adam

04 Mayıs 2014 Pazar

Orduya kumpas kuruldu, denildiği andan itibaren, subaylara kurulan Allah’ın belası tuzak, Erdoğan iktidarı tarafından da siyasi ve resmi olarak kabul edilmiş oldu. Yani ortada hukuki dava ve yargılama sıfır... Ama insanlarımız içeride... Bir bir öldürülüyorlar... Kurmay Albay Murat Özenalp, yaratılmış bir beyin kanaması cinayeti ile Mamak Askeri Cezaevi’nde ailesinin gözü önünde öldürüldü.
İktidar, kurdukları ortak kumpası, eski müttefiki ve bugün can düşmanı Cemaat güçleri üzerine yıkarak sözde işin içinden sıyrılacak, işlediği ortak suçtan sözde kurtulacak ama bunu bile başaramıyor. İçeride dışarıda büyük bir nefret birikimi yağmur bulutlarına dönüşüyor, subaylar üzerindeki kumpas, İzmir ayağında da rezil bir şekilde sürdürülüyor. Herkes aval aval seyrediyor... Yaşanan büyük adaletsizliği, haksızlığı içimize sindiriyoruz. Bir toplumun inanılırlığının yavaş yavaş ısıtılarak kaynar su içinde öldürüldüğü zamanları yaşıyoruz..
Hepimiz birer aptal kurbağaya dönüştük, ıraklayamıyoruz bile.
Allah kahretsin, o oraya çıkacak bu buraya, o onu dedi bu şöyle konuştu, diye incir çekirdeğini doldurmayacak zırvalıklar üzerine, yaz baba konuş baba... Ama bu adamlara sormayı unuttuk:
Suçsuz yere içeride subaylar yatıyor, sahtelikleri bin kez kanıtlanmış delillere ceza verdiler, hepsi bir bir öldürülüyor içeride, geride kalanları özgürlüklerine nasıl kavuşturacaksınız, bu kanı nasıl temizleyeceksiniz, yargıç ve savcı kılığında hâlâ dolaşmakta olan sahtekârların cüppelerini nasıl çıkaracaksınız ve çıplak bırakacaksınız milletin önünde ki, bir daha vicdanlarını satmasınlar, anayasa ve yasa adamı olduklarını asla unutmasınlar?
Adalet falan vız gelir tırıs gider... Burada adaletten konuşmuyoruz. Adaletsizliklerden bahsetme zamanı çoktaaan geçti... Bu kavramlar benim için iki yıl önce tükendi. İlk Balyoz’un içine bakıp, orada kımıl kımıl solucanları gördüğüm zaman... O andan itibaren, artık, insanlığından uzaklaşmış, kimliğini yitirmiş insan kılığında ucubelerin esirleri vardı içeride sadece...
Ey iktidarın cumhurbaşkanı adayları, vicdanlarınız sızlamıyor mu hâlâ, bu haksızlık dönüp dolaşacak ve sizleri taa kalbinizden vuracak, haberiniz olsun... Siz ki durmadan mağduriyet şampiyonusunuz... İçeride yıllardır yatanların mağduriyetleri yanında, sizin ileri sürdüğünüzün değeri, bir incir çekirdeğini bile doldurmaz artık...
Ülke içinde yarattığınız mağduriyetler, iktidarınızı boğacak büyüklüklere, dağlara tepelere ulaştı... Bir şeyler yapın, hemen, derhal, vakit geçirmeden...
Öncelikle, hemen özgürlüklerine kavuşmalarını sağlayın,.. Nasıl yaparsınız bilemem, büyük haksızlıklar söz konusu olunca, bugün sahip çıktığınız bütün hukuksal süreçlerin zerre kadar bir anlamı kalmadığını görün...
Ama bu yetmez, insanlara bütün onurlarını, gururlarını, bütün hak ve hukuklarını geri verin, birer “Büyük haksızlığa uğradı, milletçe özür dileriz” madalyası ile birlikte...

Basın Özgürlüğünde Muhteşem Düşüş ve...
Freedom House, saptadığı çok sayıda kritere göre, ülkelerin ne kadar özgür oluklarını, ayrıca basın ve internet özgürklerinin derecesini ölçer her yıl. Bu kıstaslara göre ülkelerin fotoğrafları çekilir. Türkiye, siyasal, hukuksal insan hak ve özgürlükleri açısından “yarı özgür ülke” kategorisinde yıllardır... Tabii basın özgürlüğümüz de “yarı özgür” statüsündeydi.
Hey Türkiye Nasılsın” kitabımda, bu uluslararası nesnel ölçümlere yer verir ve değerlendirmelerimi yaparken, basın özgürlüğünde nasıl olur da hâlâ yarı özgür konumunda oluruz ve özgür olmayan kategorisine düşmeyiz diyordum... Çünkü içinde yaşadığımız basın özgürlüğü sürecini bire bir bilen ve yaşayan bir insan olarak, Freedom House’un kriterlerine göre, en alttaki kategoriye düşmemiz gerektiğini görüyordum.
Türkiye, basın özgürlüğünde bir önceki yıl (2013 raporu) Avrupa’da sonuncu sırada, 56 kötü puanla dünyada 120. sırada ve kısmen veya yarı özgür kategorisindeki ülkeler arasındaydı.
Daha önceki yıl ise 54 kötü panla 116. sıradaydık (2012 raporu). Yani basın özgürlüğünde aşağı doğru muhteşem bir düşüş yaşıyorduk!
Şöyle yazmışım kitapta: Basını özgür olmayan ülkelerle aramızda sadece 8 ülke kaldı (sayfa 99). Ve şunu da yazmışım şimdi açıklanan rapor için: Kuşkusuz 2014’te açıklanacak raporlar, daha karamsar bir tablo ortaya koyacak(sayfa 101)... Bunun nedenlerini de açıklıyordum kitapta...
Ve o karamsar tablo şimdi önümüzde: Puanımız 62’ye çıkmış ve 17 ülke gerileyerek, 134. sıraya düşmüşüz!
Freedom House’a iktidarın medya patronlarıyla nasıl iç içe girdiğine vurgu yapıyor rapor. Yani iktidar, medyayı iktidarlaştırıyor... Bunu saptamamak için aptal olmak gerekiyor.

... Davutoğlu’na iki söz...
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, gazetecilerimiz bu raporu reddetmeli,Türkiye’de basın başka ülkelerde olmayacak şekilde özgür, buyurmuş.
Emredersiniz, Sayın Bakan!
Sanırım siz medya-basın derken, kastettiğiniz ve bildiğiniz, havuz medyanız, iktidar medyanız, yandaşlarınız... En son Karamehmet’in medyasına, Akşam’a falan el koydunuz, TMSF kanalıyla derhal yandaş medyaya dönüştürdünüz... Gazetecilik yaparken, iktidar gazeteciliğine dönüştürdünüz...
Sizden olmayanları kovdunuz...
Milliyet patronunu, Başbakan karşısında ağlayacak hale getirdiniz...
Ya belleğiniz zayıf, ya bütün bunlardan haberiniz yok ve Ay’da yaşıyorsunuz...
Ya, yandaşlar dışında nasıl başka basın olur diye düşünüyorsunuz...
Veya biz gazetecileri salak ve aptal yerine koyuyorsunuz...
Ama hiçbiri, bulunduğunuz makam için bir geçerli mazeret olamaz. Sıradan vatandaş olsanız, hepsi mazeret olabilirdi...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları