Orhan Bursalı
Orhan Bursalı obursali@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Gül ve Erdoğan, Fark?

03 Ekim 2013 Perşembe

Cumhurbaşkanı A. Gül’ün Meclis’i açış konuşması çeşitli kalemlerce değerlendirildi. İki yıldır yazdığım şu saptamada bir değişiklik yok: Gül, eğer ikinci kez cumhurbaşkanı olmaz, seçilmezse AKP içinde liderlik arar. RTE ile farklı kişiliklere sahipler, birbirlerinin gölgesi veya siyasi yedeklerideğiller. Gül’ün AKP liderliğinde rolü, RTE’ye göre farklı etkiler yapar. Akademisyenliği nedeniyle de olaylara yaklaşımı daha anlamaya yöneliktir. RTE gerektiğinde ve kendini güçlü hissettiğinde ne kadar diklenirse (ve zayıf durumda yelkenleri suya indirirse), Gül Batı ve değerleriyle daha uyumlu ve“istikrarlı”.
Burada yazdıklarımın sadece gözlemlerden yola çıkan değerlendirmeler olduğunu ve önümüzdeki seçim sürecinde tercihleri içermediğini, okura öncelikli bir not olarak ileteyim...

 

***

Gül, Gezi protestolarının Türkiye’yi sardığı sırada yapması gereken güçlü uyarılardan kaçındı, sadece bir kez, 3 Haziran’da ciddi bir vurgulama yaptı:“Herkesin kendi ülkesinde en geniş şekilde kendisini özgür hissetmesi gerekir… Demokrasilerle tabii ki seçimlerle halkın iradesi ile her şey ortaya çıkar. Ama demokrasi demek sadece seçim demek de değildir. Verilen bütün.. mesajlar da alınmıştır...”
Sonra sustu, sahneye yok edici kimliğiyle güçlü bir şekilde RTE çıktı! Sonuçta, dün Uluslararası Af Örgütü’nün de sonuçlarını açıkladığı bir cinayet, yaralama, korkunç bir RTE ve devlet şiddeti dalgası bütün ülkeyi sardı. RTE bu kafasıyla on demokrasi paketi açıklasa, yaşanılan şiddetin sorumluluğundan kaçınamaz.
Gül, ABD gezisinde ve Meclis açılışında RTE gölgesinden kurtulacaktı: 
“Gezi Parkı’nda çevre duyarlılığı sergileyen gençliğin eylemlerini demokrasinin tezahürü olarak gördüm... Uzun yıllar yargısız infazlarla, işkenceyle ve vahim insan hakları ihlalleriyle anılmış olan ülkemizin, bu kez, gelişmiş demokrasilerdekilere benzer kaygı ve taleplerle gündeme gelmesinden çekinilecek bir husus yoktu” dedi; ölenlerin ailelerine başsağlığı dileyerek şu sonucu çıkardı: “Bu tecrübeden demokrasimizin katılımcı ve çoğulcu vasıflarını güçlendirme yolunda yararlanmalıyız... Demokratik sahiplenme şiddetle ve tehditle olmaz...” 
Kutuplaşma üzerine: 
“Her tartışmaya siyah-beyaz, doğru-yanlış, haklı-haksız, bizden-onlardan, dost-düşman zaviyesinden bakamayız. Kutuplaşmalardan kaçınarak demokrasimizin değer ve erdemlerine toplum olarak sahip çıkalım.
Kuruculara gönderme: “Cumhuriyetin 27. yıldönümünde doğmuş ve onun en önemli erdemlerinden biri olan fırsat eşitliğinden yararlanmış bir Türk vatandaşı olarak...” ve “Kurtuluşumuzun, kuruluşumuzun ve demokrasimizin ocağı olan bu Meclis, istiklal ve istikbalimizin de nihai teminatıdır” cümleleri, hem kuruculara saygı mesajı hem de milletvekillerine ve Meclis’e “bağımsız kişilik” vurgusuydu... 
Demokrasi
 ve basın özgürlüğü farklılığı: 
“Demokrasi bir fren ve dengeler sistemi... Kuvvetler ayrılığı, özgür basın ve etkili muhalefet demokrasinin olmazsa olmazları arasında… Yasama, yürütme ve yargının etkin ve verimli çalışması; ciddi, yapıcı, güçlü bir muhalefetin varlığı; özgür, eleştiren, tarafsız ve bağımsız bir medya ülkelerin demokratik gelişimi açısından çok önemlidir. Anayasa ve yasalarla teminat altına alınmış özgürlüklerini kullanma iradesine sahip bir medyanın varlığı, demokrasimize güç katar... Tüm bu konularda ortaya çıkan eksikler veya yanlış uygulamaların düzeltilmesi tüm ülkemizin yararınadır... Zira, demokratik hak ve özgürlüklerin en geniş biçimde kullanılmasına imkân sağladığı için geriye gitmiş, bundan zarar görmüş dünyada tek bir ülke dahi yoktur...”
Bu yaklaşımların 
RTE’den 30-45-90-180 derece faklılıklar içerdiğini belirtelim...

 

***

Okurlar, “Gül’ün kendine farklı bir siyasi program oluşturduğu”nu çok çok önceden yazdığımı anımsar... Bu söylemleri, inşa ettiği bu siyasi programın içeriğini oluşturuyor. Bu program ve konuşma, şüphesiz önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı (2014 Ağustosu) ve genel seçimlere (2015) yönelikbir açıklamadır. 10 ay sonra görevi bitiyor ve kendine yol çiziyor, RTE’den farklılıklarını ilan ediyor.
Gül’ün bu açıklaması, şüphesiz kamuoyuna olduğu kadar (ki AKP seçmeninden güçlü bir ilgi görebilir!), 
AKP örgütüne ve Meclis grubunada yöneliktir! Kendini Erdoğan’ın iki dudağı arasında ezilmiş, kişiliği ve özgürlüğü bastırılmış veya bir hiç hisseden partililer, hükümet üyeleri ve milletvekilleri, bu seste hoşlarına gidecek güçlü tınılar bulabilir...
Tabii en önemlisi, asla sürdürülebilir olmayan, demokrasiye düşmanlığı, otoriterliği ve diktacı tutumuyla 
baş aşağı giden RTE’nin yerine, Gül’ün siyasi söylemi, AKP’lilerce “kurtarıcı” bir nitelikte görülebilir...
Gül, elini iyice açmıştır. RTE’nin ne yapacağını bekleyeceğiz. Anlaşma mı, çatışma mı... Kilidi çözecek temel soru, RTE’nin, bugünkü yetkileriyle Cumhurbaşkanlığına çekilip siyaseten daha pasif bir makamı tercih edip etmeyeceğidir...

 

***

Önemli bir nokta: Gül, ülkede yapılan bunca yargı haksızlıklarına, içeride bulunan milletvekillerinin ve kesin masum olmalarına rağmen mahkûm edilen dizi dizi insanların, Balyoz palavrası sanığı yüzlerce subayın durumu için tek laf etmedi.
Bu yargı ucubeleri hemen ve derhal temizlenmeden, Türkiye’de yeni bir siyasete başlangıç yapılamayacağını herkes biliyor.
Gül de biliyor mu?

3 Ekim 2013 - Cumhuriyet



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları