Davutoğlu, Pratikte Parçalanan Teori

26 Ağustos 2014 Salı

Davutoğlu (*), kelimenin tam anlamıyla pratikte teorisi parçalanan bir adam. Fiziksel bir Cumhuriyet çocuğu, ama ruhen ve düşünce olarak batmış bir Osmanlı’nın devamcısı. Teorik Düşünceleri okuyanın/dinleyenin kulağına hoş gelir. Zaten ün salmasının nedeni de bu. Çıkış noktasına baktığınızda “haklı gibi” durur.
Osmanlı, geniş coğrafyasında izleri, kültürel varlığı ve etkileri, ne kadar olduğu tartışmalı olsa bile, hâlâ vardır. Mesela Bosna Hersek’te, Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da ve Osmanlı’nın ulaştığı diğer bazı İslam ülkelerinde... Osmanlı’nın merkezi Türkiye- İstanbul bugün Türkiye Cumhuriyeti olarak ayaktadır. Tez şu: Bu çekirdek yeniden doğal olarak genişler ve bugün parçalanmış ve dağılmış eski parçalarıyla bütünleşebilir... Bunun için gerekli olan bizim harekete geçmemiz, sahiplenici ve bütünleştirici politikalar uygulamamızdır...
Üstelik şunu da diyor Davutoğlu: Osmanlı’nın parçalanması yapaydır. 19. yüzyıl ideolojisi olan ulusçuluk, Avrupa’da küçük feodaliteleri birleştirirken, bizde ise parçalanmayı getirdi. Tarihsel organik yapıları parçaladı ve dağıttı.. Şimdi bunları birleştirmeliyiz.

‘Evet, yeni Osmanlıyız!’
Davutoğlu’nun yer yer tarihsel yanlışlıklarla yüklü bu tezlerini “Ulus Yıkıcılığı Zamanları - Davutoğlu ile Hesaplaşma”, (Cumhuriyet Kitapları, 2. Baskı, 2012) kitabımda bilimsel bir polemik çerçevesinde ele aldım. Bugün yeniden gündeme düşen ulusçuluk, ulusal devletçilik, Türkiye ulus devletçiliğin neresinde, solculuk ve ulusçuluk, ulusçuluğun tarihsel arka planı, biz neden başaramadık gibi başlıklar altında kitapta ele alınmaya çalışıldı.
Burada üzerinde kısaca duracağım konu, Davutoğlu’nun “teorisini yaptığı” politikanın, pratikte iflas etmesi üzerinedir.
Davutoğlu hiç çekinmeden “evet biz Yeni Osmanlıyız” demektedir. Ayrıca “ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi” görüşünü de dillendirmiştir. Şüphesiz, Yeni Osmanlı olan, ulusçuluğu da reddeder!
Oysa Ulus, kapitalizmin “ideolojisi” mi desem, yoksa zorunlu bir aşaması mı, yoksa kapitalizmle birlikte yükselen sınıf burjuvazinin parasının, malının, mülkünün ve büyümesinin anavatanı olarak mı ve sanayileşme ile birlikte, belki de hepsi birden, doğmuştur, yaratılmıştır. Tarihsel bir olgudur!
Bir imparatorluk olarak Osmanlı İmparatorluğu “organik bir bütünlük” hiçbir zaman değildi ve olmadı ki bölünmesi ve dağılması da yapay olsun... Ulusçuluk, ulus devletlerin oluşması çağında, doğal olarak, üstelik çöken bir imparatorlukta gelişmiştir, Yunanistan, Bulgaristan, Ortadoğu, Kuzey Afrika ülkeleri vb, kendi dil, din, gelenek, coğrafi koşullarına ve tarihsel fırsatlara ve savaşçılıklarına göre ve şüphesiz dış müdahaleler de devreye girerek, devletlerini kurmuşlardır.

Teori Hayatla Takışırsa Çöp Olur
Osmanlı İmparatorluğu çok güçlü, silahlı-külahlı, zengin, para dağıtan vb. olsaydı, parçalanması daha geç olabilirdi, ama eninde sonunda bağrından ulus devletler doğardı! Tarihi bir gelişim olarak, bu böyle... Davutoğlu, teorik olarak bunu görmüyor ve karşı çıkıyor! Hayatla takışan teori, ancak çöp olur.
Ama ümmetçi bir kısım İslami yazarlar, ulusçuluğu ve ulus devletleri tarihsel bir yanılgı olarak de görmektedir!
Öyle bir yanılgı ki, bütün dünya bu yanılgının içinde! İslam ümmeti dahil! Sadece bizim çokbilmiş ümmetçimiz bu yanılgıyı görüyor!
Aslında Davutoğlu da ulus devletleri kısmen bir yanılgı olarak gören görüşe yakın duruyor. Türkiye Cumhuriyeti’ni, 91 yılını tarihsel kesip atıyor ve kendi iktidarları dönemi Türkiye’yi geriye götürüp Osmanlı ile birleştiriyor.
Osmanlı’dan kalan tek gerçek, bir dizi ulus devlettir... Ve en önemlisi ise Türkiye’dir... Osmanlı yoktur, yaşamını farklı kılıklarda ve yeni doğal biçimlerde ve asıllarına uygun olarak sürdürmektedir... Davutoğlu ölüyü canlandıracak!

Ne Restorasyonu!?
Davutoğlu, parti liderliği ve ileriki başbakanlığının açıklandığı toplantıda, en önemli eylemi olarak “restorasyon sürecek” dedi. Restorasyon, Osmanlı ile bütünleşme ve Türkiye Cumhuriyeti’ni fiilen devreden çıkama politikasının ta kendisidir.
Yeniden büyük Osmanlı!
İtilmiş ve kakılmış, bu düşünce altında ezilmişlerin bol olduğu ülkede, ne büyük bir ideoloji ve tapınak bir düşünce!
Tıpkı İttihatçıların “Turan’ı, Turancılığı” gibi... Turancılar Türklük ve Türkçe’den yola çıkmışlardı; bugün hâlâ farklı bir biçimde de Türkçülük milliyetçiliği ve çeşitli tonlarıyla varlıklarını sürdürüyorlar... Bunu İslamcılıkla birleştirdiler üstelik...

Hele Türkiye’yi ve bütünlüğünü koru bir
Davutoğlu ise, tamamen Osmanlıcılıktan yola çıkıyor, Osmanlıcılıktan geride kalan tek unsur veya Osmanlıcılığın günümüzdeki versiyonu ümmetçiliktir. İslamdır yani...
Davutoğlu’nun “Türkçülükle” bir ilgisi yok... Yeni Osmanlı olarak, salt, Osmanlı’nın bakiyesi İslami bölgelerle ilgilenebilmektedir... Eh yani, örneğin Osmanlı’dan ayrılan Yunanistan’a da, Sırbistan’a da “yeni Osmanlı” olarak yaklaşacak hali yok! Davutoğlu’nin teorisi ve “restorasyon sürecek” politikası, ben Türkiye’ye yamamak diyeyim siz katmak deyin, başkası farklı desin, Ortadoğu’daki “Osmanlı Bakiyesi” topraklarda ve Kuzey Afrika’da, ulusçular, devletler ve mezhepçiler ile karşılaştı...
Ortalıkta bir teorinin cam gibi kırılıp dökülüşünü izledik...
Kendisi bunun farkında değil mi ki hâlâ “restorasyondan” bahsediyor!
Öncelik Türkiye Cumhuriyeti Ulus Devleti’nin varlığını ve bütünlüğünü hele bir korumayı becer, tehlikede olan öncelikle o!
Perşembeye sürdüreceğim, pratikteki parçalanma üzerine...

(*) Davutoğlu ile bir kez karşılaştım, sanırım 3 yıl kadar önce Suriye olayının başlangıcında, İstanbul’da bir gazeteci grubu ile özel bir bilgilendirme toplantısına çağrılmıştım. O sırada Suriye’ye müdahale gündemdeydi, bizim hükümet de müdahale vaziyeti almıştı ve bu köşede izlenen politikayı şiddetle eleştiren ve yeren yazılar yazıyordum! Toplantıda Davutoğlu’na, kendimi Cumhuriyet’ten... diye tanıtarak soru yönelttiğimde, hafiften irkildiğini anımsıyorum!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları