Cumhurbaşkanı - Başbakan gerilimi ne sonuç verir?

01 Şubat 2016 Pazartesi

Cumhurbaşkanı başkanlık rejimi konusunda düşüncelerini net bir şekilde kuvvetler birliği-uyumu yönünde açıkladıktan ve bu yönde bir kampanya başlattıktan sonra, şüphesiz ki gözler Başbakan’a çevrilmiş durumda.
Başbakan Davutoğlu, bu aşamada her ne kadar Cumhurbaşkanlığı ile uyumluluğu öne çıkarmak zorunda olsa da, alttan alta derinden görüş farklılıkları var.
Bu farklılıkları, aslında ikisi arasında, yandaşlar arasında sürdürdüğü vekâlet savaşında da görüyoruz.
Tabii ilk akla gelen, Davutoğlu’nun yakın zamana kadar asli, şimdi de fahri başdanışmanlarından Etyen Mahçupyan ile Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanlarından Yiğit Bulut arasında neredeyse kanlı bir ağız ve kalem dalaşıdır.

Müthiş bir vekâlet savaşı!
E. Mahçupyan, Burgazada Sakinleri başlıklı yazısında, hayvanları ve sahiplerini anlatırken, “Yüzeysel ve hafiften kibirli bir kalabalık, adayı bir iki hafta içinde istila eder. Bazıları köpekleriyle birlikte... Bunlar çoğunlukla tasmalı, biraz nörotik, şımarık, özentili, koket ve elit bir ‘zümredir’. Sahiplerine ‘bağlı’ olmanın ezikliğini sahiplerinin havalı duruşuyla telafi ederler” biçimindeki benzetmeli sözleri, Y. Bulut gibilerine ağır bir yanıt olarak algılandı.
Yetmedi, şunları da söyledi: “Rakiplerini oyun dışına itmek için yalan söyleyebiliyor, fitne sokabiliyor ve manipülasyon yapabiliyor. ‘Üstleri’ ile muhatap olduğunda ise yaltaklanıyor, ‘ne kadar müthişsiniz beyefendi’ klişesi çevresinde bir edebiyat üretiyor.”
Y. Bulut, E. Mahçupyan’a “Boşuna kim olduğunuzu iyice deşifre edip ortalığa çıkmayın. Birileri sizi besliyor, köşenizde duruyorsunuz, besleme konumunuzda yolunuza devam edin” şeklinde saldırırken, E.M’nin Erdoğan’a yakın Yeni Şafak gazetesindeki konumuna gönderme yapıyor ve onu gazeteye sızdırılmış kişi olarak nitelendiriyordu. Mahçupyan’a göre de “peşinde oldukları şey bir güçlü kişinin ardına gizlenerek dizginleri elde tutma isteği oluyor” idi.

Ama vekâletçilere gerek yok
Zaten Davutoğlu ile RTE arasında farklılıklar o kadar açık ki. Mesela o ünlü “akademisyenler bildirisi” üzerine Saray ve çevresi bir cadı avı başlatır, vatan hainliği suçlaması yöneltir, üniversitelere adeta atın bunları talimatı verirken, Davutoğlu Hukuki ya da başka süreç olmadan, bu akademisyenlerle fikren mücadele etmeyi tercih ederimdiyecekti.
Başkanlık rejimi öngören anayasayı kabul ettirmek için referandum veya gerektiğinde millete, seçime gidilebileceğini savunan Saray ve çevresine karşı da Davutoğlu’nun görüşleri net:
“Türkiye’de herhangi bir şekilde erken seçim, baskın seçimden bahsetmek doğru değil. Türkiye’de en çok ihtiyaç hissettiğimiz; siyaset ve ortamın normalleşmesi. Hükümetin öncelikli hedefi Türkiye’nin her yerinde hayatı, siyaseti normalleştirmek. Gittiniz seçime, tekrar aynı neticeyi alamadınız, anayasa çoğunluğu yok; bunu nasıl izah edeceksiniz... Türkiye’de bu tür beklentilerle seçime giden herkes kaybetmiştir. MHP üçlü koalisyonda yapmıştı bunu; seçime gitti, dışarıda kaldı... Sayın Cumhurbaşkanımız da hep seçimlerin vaktinde yapılmasına önem vermiştir.”
Üstelik RTE’ye gönderme yaparak. Davutoğlu, Parti ve hükümet koltuğuna yerleştikçe, şüphesiz güç kazanıyor.

Arınç ve Çelik’in salvoları
Son olarak, şimdi aktif siyasetin ön safında olmayan, AKP’nin ağır topları Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik’in son çıkışlarını da, bu gerilimde, Davutoğlu’nun yanında bir destek olarak görebilirsiniz.
H. Çelik, “PKK, silahları bırakıp ülkeyi terk etmek yerine, kentlere yerleşti. Çözüm sürecine zarar gelmesin diye de, iyi niyetli olarak valiler, kaymakamlar, polisler, askerler de elleri kolları bağlı beklediler” der ve daha önce TSK’nin açıklamasını doğrularken..
Bülent Arınç, Dolmabahçe deklarasyonunun tamamen Erdoğan’ın bilgisi dahilinde gerçekleştiğini açıklayacaktı.
Bülent Arınç, şimdi Saray medyasının top ateşi altında...
Yani özetle, otoriter başkanlık rejiminin önünde engeller çok, tüm bu engelleri aşması mümkün mü? Bu anlaşmazlık ne sonuç verir, sonraya...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları