Boğaziçi’nde Yanan Meşale

06 Ekim 2024 Pazar

Bugün milletvekili ama düne kadar önce Polis Akademisi sonra da Hacıbayram Veli Üniversitesi öğretim üyesi profesör ile ilişiğimiz kesilmeden önce HT ekranlarında çok sık karşı karşıya geldik. Tam da Boğaziçi Üniversitesi’ne ilk kayyumun atandığı zaman. Uluslararası nitelikte bir üniversitede yapılmaya başlanan kıyımın varacağı sonu anlatmaya çalışıyordum.

Muhatabım ise orası özel seçkinlerin zenginlerin bir üniversitesi, Anadolu’dan yoksul çocukların girebileceği bir üniversite olacak, diyerek bir uyduruk bahane ile tribünlere oynuyordu. Oysa üniversite kendisi öğrenci seçmiyor, üniversiteye giriş sınavlarında kazananlar, zengin yoksul artık neyse, oraya kaydını yaptırıyordu.

İşin ilginci bunca kıyıma rağmen BOÜN’e giriş yine sınavla oluyor. Kayyumlar arka kapıdan “yoksul öğrenci” içeri sokuyorlar mı bilmem!

Geçen hafta Boğaziçi Üniversitesi’ni kayyum atama rektörler eliyle çökertmeye karşı Direnen Boğaziçi Üniversitelilerin (mezunlar dahil) “Dünden yarına Boğaziçi Üniversitesi buluşması” yapıldı, salon tıklım tıkım dolu ve üniversitenin geçmişi, yapısı, başarısı, yapılan kanunsuzluklar... Hepsini dinledik.

Bugün direnmeyi bu noktaya getirmeselerdi, üniversiteye zarar daha az olurdu diyenler var, bir ara da acaba bu düşüncede doğru yönler olabilir mi diye anlamaya çalıştım. Ama hayır, o zaman Boğaziçi’ni tamamen diğer devlet üniversiteleri düzeyine düşürmek olacaktı, bugün de yapılan budur.

Fakat bu kabul edilebilir olamaz. Hiçbir devlet üniversitesinden atanmış rektörlere, hukuksuzluklara ve kayırmalara ses çıkartılamıyor. Sanki ebedi bir huzur içinde yaşıyorlar. Ama oralarda çok sayıda öğretim üyesinin de keşke biz de direnebilseydik diye düşündüklerini biliyoruz.

Bu açıdan Boğaziçi’ndeki direniş, onlar adına da bilim adına da demokrasi insan hakları ve özgürlükleri, hukuk ve adalet adına da yanan bir meşaledir.

Bu meşaleyi taşıyanlara selam olsun.

Bu vesile ile Nuri Çolakoğlu ve Aytaç Demirci’nin hazırladıkları “Boğaziçi’nde Yanan Meşale” kitabını hatırlatayım.

Robert Koleji’nden Boğaziçi Üniversitesi olmaya ve sonrasına uzanan çok değerli bir araştırma. Adeta bir canlı yayın... Üniversitenin temelinde yatan değer ve ilkeleri, bilimsel birikimini, evrensel niteliğini olayın içinde olan ve yaşayanlardan bizzat öğreniyoruz. (Remzi Kitabevi)

TOP TARİKATI

Söz kitaplardan açılmışken devam edelim. Bilgin Gökberk, herhalde futbolda yaşanan siyasetin güdümünü, çirkinlikleri arka planda anlatan benim bildiğim ve tanıdığım en cesur adamdır. Takım tutmadan. Hem nalına hem mıhına. Çok yönlü bir insandır Bilgin. Yedi ekrandan kovulduğu gibi hayatını kazanmak için güzel bir pizzacı dükkânı da açmıştır.

Eskimeyen, çünkü on yıllardır hiç değişmeden çırpınıp duran bir futbol dünyası ve bataklığı üzerine yazdığı yazıları bir araya getirdi (Kırmızı Kedi) Gökberk tıpkı Atatürk’ün gençliğe hitabesi gibi bir de yazı yazdı: “Ey Türk medyası, birinci vazifen...” Eline sağlık.

DRAGOS

Bir de yine Kırmızı Kedi’de yayımlanan, İpek Özbey’in, Furkan Sezer’in yanıtlarıyla hazırladığı, Adnan Oktar’ın silahlı suç örgütünü anlatan Dragos kitabını öneririm. Müthiş bir hikâye... İpek, çalıştığı TV ve gazetesinde bu konuda çok iyi işler çıkarmıştı. Kediciklerin uysal, sadık her türlü hizmetkâra nasıl dönüştürüldüğü, yerli siyasetçilerin ve yabancı istihbaratçıların da iç içe olduğu bir rezillik. Böyle bir örgüt ancak Türkiye’de olabilirdi ve on yıllarca siyasetin göz yummasıyla yaşayabilirdi.

Sonunda nasıl olduysa, bir dehşet dünyası patlatıldı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları