Olaylar Ve Görüşler

Yarın çok geç olabilir!

09 Eylül 2015 Çarşamba

Tehlikeli bir gidişin içindeyiz... Son zamanlarda Türkiye büyük bir çatışma ortamına sürükleniyor. Kardeş acısıyla haykıran yarbayın feryadı her geçen gün daha da anlam buluyor, haklılık kazanıyor.

Bu haklılık cevaplanması gereken bir soruya dönüşüyor. “Düne kadar çözüm ve barış diyenler bugün ne oldu da birdenbire savaş demeye başladı?” Düne kadar bu iş silahla çözülmez diyenler neden şimdi ‘son terörist kalmayıncaya kadar..’ diyor. Onlar da bu işin silahla, savaşla, çatışmayla bitmeyeceğini, aksine daha da büyüyeceğini bilmiyorlar mı? Kuşkusuz biliyorlar.

O halde neden?
Bu çatışma ortamı bir amaca ulaşmak için her türlü aracı mubah sayanların kullandığı bir araç. Ama diyeti ve bedeli ağır ödenen, hem de toplumca ödenen bir araç.
Çünkü savaşları çıkaranların çocukları ya da yakınları ölmüyor, onlar savaş alanlarında olsaydı savaş bir gün bile sürmezdi. Savaş politik amaçlar için bir araca dönüştüğünde kamufle edilmesi gerekiyor.
O halde barış için önce bu kamuflajın kaldırılması ve halkın yararına olmayan bu amaçların teşhir edilmesi lazım.

Çatışma çözüm değil
Tarihe baktığımızda savaş isteyenler hep toplumu yalan beyanlarla oyalamış ve kandırmıştır. Sonuçta ateş herkesi yakmaya başladığında herkes kendini savaşın ve çatışmanın içinde bulmuş, bir tarafa sürüklenmiştir. Kendini onun bir parçası sanmaya başladığında ise artık iş işten geçmiştir.
İşte o zaman çaresiz kalan kalabalık kitleler çatışmayı, savaşı kendi çıkarları doğrultusunda sürükleyenlerin peşinden sürüklenmekten başka bir çare düşünemezler. Düşünseler bile o noktadan sonra bir şey gelmez ellerinden.
Bir kere dün barışa dair denilenlerin doğruluğu sadece düne ait değil yüzyıllık bir deneyimin sonucudur. Eğer bu iş silahla çözülseydi 1925’lerde, 1930’larda, 1938’lerde binlerce silah patladı, on binlerce insan öldü, katliamlar oldu, yüz binlerce insan sürgüne gönderildi, mecburi iskâna tabi tutuldu ama çözülmedi. Eğer silah çözseydi o zaman çözerdi.
Silahlar savaşı, savaşlar ve çatışmalar ölümleri, ölümler yıkımları, o da düşmanlığı körükledi, çözümsüzlüğü getirdi. Hatta çözümsüzlüğü daha da büyüttü. Sonra uzun bir süre Kürt meselesinin üstü betonlandı, bugünkü tabirle buzdolabına konuldu. Orada donacağı, unutulacağı sanıldı. Ama öyle olmadı.

Büyüyen çözümsüzlük
Nitekim otuz yıl önce başlayan silahlı çatışmalar aralıklarla sussa da devam edegeldi. 50 bin insan öldü, bunun iki misli insan yaralandı, sakat kaldı.
Bunların hepsi bu ülkenin çocukları. Üstelik öyle tuzu kurular da değil, hepsi yoksul halk çocukları. Binlerce operasyon yapıldı, çelik çekiç, sandviç isimleriyle yurtdışına operasyonlar gerçekleştirildi. Sonuç alınamadı. Kandil yüzlerce kez bombalandı. O kadar hareket yapıldı ki artık ad vermek için literatürde kelime kalmadı. Sonunda bu yolun yol olmadığı görüldü, teslim edildi, çözüm ve barış süreci başlatıldı. İki yılı aşkın bir süreydi cenazeler gelmiyordu. Halk rahatlamıştı, çözüm için umutlanmıştı. Ne olduysa seçimle birlikte oldu.

Seçim ve sorunlar
Seçim çözümü ilerletecek, barışı kökleştirecek diye beklerken, savaşı getirdi. Birileri halkın sandıktan çıkan iradesini beğenmedi. Kürtler kendisine oy vermedi diye öfkelendi, Rojava’da elde edilen kazanımlara hiddetlendi ve savaş başladı, başlamakla kalmadı harlandı. Her gün gencecik insanlar ölüyor. Yazık günah değil mi? Bu yolun yol olmadığını anlamak için bir 50 bin insan daha mı ölsün isteniyor? Seçimden sonra AKP-CHP koalisyonu kurulsaydı bütün bunlar olur muydu?
Dağlıca’dan gelen acı haberler düştüğü yeri yakarken aynı saatlerde cumhurbaşkanı televizyonlarda 400 milletvekili istiyordu. Oysa hiçbir seçim, hiçbir siyasi kazanım, hiçbir siyasi makam bir tek insanımızın canından daha değerli olmaz.
Hatırlayın, AKP “Kürt sorunu vardır ben çözeceğim” dediği müddetçe Kürtlerden oy almadı mı? Vakta ki Kürt’ü yok saydı, Rojava’yı düşman ilan etti, o zaman Kürtler de AKP’den el çekti. Eğer AKP Kürtlerden oy almak istiyorsa bunu savaşla, bastırmayla, çatışmayla yapamaz. Savaşta ısrar eden, güvenlik politikalarında ısrar edenler çözüm getiremedikleri gibi kendileri de giderler. Onun için zararın neresinden dönülürse kârdır. Çünkü ne kadar çok ölüm olursa o kadar az çözüm olur. Yeni ölümler yeni çatışma, yeni düşmanlıklar demek. Oysa bizim ihtiyacımız olan barıştır.
O halde AKP’nin seçim hükümeti şunu görmeli. Bu yol yol değil, bundan vazgeçilmeli. Bu yolun sonunda çözüm yok. Acı var, ölüm var, gözyaşı var, patır patır düşen yoksul halk çocukları var. Bu iş bombayla, silahla, savaş tezkeresiyle çözülemez. Bu yıllarca denendi. Bir kez daha deneyip düşmanlıkları körüklemeyin, insanların ölümüne sebep olmayın, aklıselime dönün.
Bu görev en başta iktidarda olan AKP olmak üzere, anamuhalefet partisi CHP, HDP ve tüm sivil toplum örgütlerine düşüyor. Vakit geç olmadan önlem almak lazım.  

Prof. Dr. Ahmet ÖZER



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları