Olaylar Ve Görüşler

Yargı yoluyla hukuka tecavüz

08 Aralık 2015 Salı

Can Dündar ve Erdem Gül hakkındaki soruşturma basın faaliyeti nedeniyledir. Daha da ötesine geçilerek, kaçma veya kanıt karartma olasılığı bulunmadığı için tutuklanma koşulları da olmamasına rağmen, tutuklama yoluna gidilmekle, adeta yargılamadan infaza da başlanmıştır.
İktidar, hizaya soktuğu yargı üzerinden, hem basına yönelik, hem de topluma yönelik yeni bir hizaya sokma girişiminde bulunmuştur. Geçmişteki DGM’ler, daha sonra ÖGM ve sonra da terör mahkemesi tabelası altında karşımıza çıkmıştır. Şimdi bu görev sulh ceza yargıçlıklarına yüklenmiştir. DGM yedek yargıçlıkları, sulh ceza yargıçlıkları tabelası altında, sadece soruşturma aşamasına özgü, ancak çok daha genişletilmiş görevleriyle, üstelik bölgesel olmaktan çıkartılıp her ile de yaygınlaştırılarak, çok daha ilkel biçimde ve de güvencesiz olarak kurgulanıp sürdürülmektedir. Bu nitelikteki yargı yerleri faaliyetleriyle hukuk devletine tecavüz etmekle, varlıkları da DGM ve ÖGM’ler gibi hukuki sapıklıktan başka bir şey değildir.
Sulh ceza yargıçlıklarının kararları, kendi içyapıları içinde denetlenmekte, üst yargı organlarınca denetlenmemektedir. Kararlarıyla ilgili etkili, gerçek bir denetim öngörülmeyince, yapılan da biçimsel bir denetimin ötesine geçmemektedir.

Sıkıyönetim organı mı?
Sulh ceza yargıçlıkları, başkanı bile artık MGK’de yer alan iktidar etkisindeki HSYK’nin, sınırlı sayıda yetkilendirdiği yargıçların görev yaptığı, özel yargı yerleridir. DGM yedek yargıçlığına atananlar bile, rızaları olmadan kural olarak dört yıl içinde bir başka yere veya göreve atanamazken, bu yargıçlar ise beklentilere aykırı bir karar durumunda, soluğu olmadık yerlerde almaktadırlar. Gelinen aşamada bu yargı yerleri, adeta her ildeki bir sıkıyönetim organı rolüne sokularak görev yapmaya devam etmektedirler. ÖGM’ler hakkında, “cüppbe giymekle yargıç, tabela asmakla mahkeme olunmaz” dediğim için, beş yıl süren yargılama sonrasında aklanmış isem de, şimdi çok daha geri bir yapılanma ile karşı karşıya bulunulmaktadır.

Sulh ceza yargıçlıklarında, cüppe giymekle savunma yapılamamakta, yapılan savunma ise iktidarın beklentisi karşısında sonuç doğurmamaktadır. Yaşanan son olay da, bu durum bir kez daha görülmüştür.

Mecburi müdafilik
Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarla ilgili olarak ve ayrıca yasada sayılan diğer durumlarda, soruşturma ve yargılama aşamasında, mecburi müdafilik söz konusudur. Yani bu durumlarda avukat olmadan işlem yapılamadığı dikkate alınıp artık söylem dönemi geride bırakılmalıdır.

Bu hukuk dışı yapılanmaların çalışamaz duruma gelerek kaldırılmalarının en etkin ve hukuksal yolu, gelinen aşamada buralarda avukatların görev almamasıdır. Buralarda yargı yeri gibi savunma yapılarak, bu yapılanmalara meşruiyet yaratılmamalıdır. Hukuk devleti yönünden ve de toplumsal sorumlulukları uyarınca görev barolara ve de Türkiye Barolar Birliği’ne düşmektedir. ÖGM’ler için bu yoldaki çağrım sonuçsuz kalınca, anılan mahkemeler görev yapmaya devam etmiş, bu durum ise her defasında yeni hak kayıpları yaratmıştır.

Grev hakkı
Hukukun gerçek anlamda üstün olduğu ve yargıçların, savcıların, avukatların, vesayet altında olmadan, etkili ve de hele hele ayrıca sendika çatısı altında örgütlenebildikleri ülkelerde, böyle bir sorun karşısında atılacak adım, grev hakkının kullanılması olacaktır. Türkiye’de bu aşamaya gelinmemiş olması, benzer adımların atılmasına engel değildir. Barolar ve TBB’nin bu yolda atacağı adımlar, iktidarın sistemden beklentisini de sekteye uğratacaktır. Adalet Bakanlığı, TBB ve barolar ile ilgili avukatlar hakkında derhal soruşturma açma yoluna gidecektir. İktidar karşısında bu adımı atanlar, toplumun ve hukukun güvencesi olacaktır. İktidarın adımları ise, hukukun üstünlüğü karşısında sonuçsuz kalacaktır.
Gün artık söylem değil, hukuksal eylemin ortaya çıkacağı, hukuk dışılık karşısında, hukuksal ve demokratik adımların atılacağı gündür.  

 

ÖMER FARUK EMİNAĞAOĞLU
Ankara Barosu Avukatı



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları