Olaylar Ve Görüşler

Yaklaşan yerel seçimler ve kentleşme sorunumuz - Mustafa AYDIN

11 Ocak 2024 Perşembe

Yaşadığımız kentlerden, yerleşim alanlarından çok memnun ve mutlu olan kişi sayısı muhtemelen çok değildir, belki de çok azdır. Özellikle büyükşehirde yaşayanların; hızla büyüyen yerleşimler, büyük beton yapılar, yüksek binalar, yetersiz park, yeşil alan vb. sosyal donatı alanları, ısınan kentler, trafik zorlukları, ulaşım güçlükleri gibi nedenlerle mutlu olmaları olası mıdır? 

YETERSİZ YAPILAR

Kentlerimiz yeterli olmayan imar planları ve yapılaşmaya odaklı uygulamalarla adeta yaşanamaz duruma getirilmiş, vatandaşın isteği, belediyelerin buna uyması, daha çok bina yapmayı önemseme ve özendirmeler sonucu bugünkü korkunç durum ortaya çıkmıştır. Yoğun ve yüksek binalar, yetersiz yol ve altyapı, zayıf sosyal donatı ve buna ek olarak niteliksiz ve güvensiz yapılar... Sonuç; depreme dirençsiz kentler, afetler sonrası inanılmaz kayıplar.

Tüm bunlar yaşanırken sorumlu bulmakta yaşanan güçlüklerin yanında vatandaşın aynı sorumlulara bir daha yetki vermesi olgusu üzerinde düşünülmesini gerektirmez mi?

Kentleşme ve kentleşme politikaları ve uygulamaları günümüzün en önemli sorunlarının başında geliyor. Özellikle deprem riski bu konunun önemini daha ivedi duruma getiriyor. Aslında konu geçmişte de sürekli gündeme getirilmiştir. Deprem konseyinin 2002 yılında yayımladığı “Deprem Zararlarını Azaltma Ulusal Stratejisi”nde, “Türkiye’de deprem zararlarının aşırı olmasının başlıca nedeni, gerek imar ve yer seçimi kararlarında, gerekse yapılaşma işlerinde, planlama-projelendirme ve uygulamanın yetersiz olması ve denetimlerden uzak kalmasıdır” görüşlerine yer vermiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nca düzenlenen “Deprem Şûrası”nın sonuç bildirgesinde, “...Bu nedenle yerleşme ve yapılaşma süreçlerinin yeniden düzenlenmesi, imar ve yapı sisteminin risk yönetimini içerecek biçimde yenilenmesi gereği açıktır” denilmektedir.

TOKİ tarafından düzenlenen “2011 Konut Kurultayı”nın amaç bölümünde, “Doğal afetlerin tehdit etmediği, insanların endişesiz bir yaşam sürecekleri, ekosisteme uygun ve sürdürülebilir büyümeye katkı sağlayan, toplumsal ortak değerlerle barışık, tarihsel mirasa sahip çıkan aynı zamanda geleceğin dünyasını kucaklayan konutlar ana hedefimiz olarak ortaya çıkıyor” ifadelerine yer verilmiştir. Ancak yaşadığımız çevrede bu ilkeye uygun bir yerleşim alanı var mıdır?

Bunlar devletin kendi kurumlarının görüşleri ama uygulayan, dinleyen yok. Sorgulayan, hesap soran var mı? 

Prof. Dr. Doğan Kuban’la 2010 yılında yapılan bir söyleşide, “...Türkiye’de hiçbir şey rantın dışında gerçekleşmiyor. Yapı alanı denilen şey yağma alanına dönüşüyor, yasa uygulanmıyor. Hızlı kentleşmenin, kültürsüz hızlı kentleşmenin bir sonucu bu” görüşlerine yer vermiştir. 

Uzun soluklu, gerçekçi, kamu yararına ve bilimsel politikalara uygun kentleşme anlayışı zaman ve sabır ister, vatandaşın katılımı gerekir; buna kimsenin sabrı yok maalesef. Önümüzdeki yerel seçimler hem belediye başkan adayları hem de yurttaşlar için bir fırsat olarak görülmelidir. Soru şu olmalı: İnsanlar nasıl bir kentte yaşamalı? Yurttaş nasıl bir kentte yaşamak istiyor? Belediye başkanı nasıl bir kent vaat ediyor? Bunlar konuşulmalı, anlatılmalı yurttaş tercihini ona göre kullanmalı ve akılcı olmalı. Yoksa afetler sonrası acıları bir daha yaşar ve ardından tekrar tekrar konuşuruz.

MUSTAFA AYDIN

EMEKLİ VALİ YARDIMCISI



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları