Olaylar Ve Görüşler

Uygarlığın meydan zaferleri, bilim ve sanatın yürüyüşü

12 Nisan 2020 Pazar

PROF. DR. ERHAN KARAESMEN

Günümüzde de biyoloji ve tıp bilimleri ağırlıklı olmak üzere uygarlık, büyük bir salgın düşmanına karşı mücadele veriyor. Klasik savaş meydanlarındaki silahlı bir karşılaşma değil bu.

Uygarlık, doğadaki ve insan varlığının oluşumundaki evrimleri özetleyen olağanüstü bir maceralar dizisidir. Bilimsel ve sanatsal yaratıcılık adı verilen unsurlarla desteklenmiş bir büyük yürüyüşün şanlı duraklamalar yaptığına tanık olunmuştur.

Oralarda uygarlık, büyük meydan zaferleri kazanmıştır. Günümüzde de biyoloji ve tıp bilimleri ağırlıklı olmak üzere uygarlık, büyük bir salgın düşmanına karşı mücadele veriyor. Klasik savaş meydanlarındaki silahlı bir karşılaşma değil bu. İnsan aklının en önemli unsuru olan yaratıcılığın gücüyle teknolojinin iş görme beceresini de birleştirerek çok azimli bir direniş sergileniyor. Zaferle bitmesi umuduyla insanlık tarihinden bazı yaratıcılık örneklerinin hatırlanmasının bugünlerde moral verici bir boyutu olduğunu düşündüm. Aşağıdaki uygarlık zaferi örnekleri bu düşünceyi desteklemek üzere kaleme alındı.

Curie ve kanser

Bu meydan zaferlerinden bazıları aşağıdaki gibi hatırlanabilir. Bilim ve insanlık tarihinin büyük kadını Marie Cruie’nin uzun yıllar büyük sabır ve meşakkat ürünü olarak geliştirdiği “Radyum” elementinin fiziksel bir nesne olarak ilk kez görünür hale getirilişi, bilim tarihinde yer alan bir resim tablosunun konusunu oluşturmuştur.

Eski Paris yıllarında çeşitli amaçlı uğramalarımda ünlü enstitü Poincaré’nin büyük salonlarında asılı bu ünlü tablonun bir uygarlık zaferi heyecanını çevresine yayan atmosferinden çok kereler duygulanma fırsatı bulmuştum. Adı henüz “kanser” olarak konmamış o uğursuz belaya yakalanışı da “Radyum” araştırmalarının olumsuz ve kederli bir ürünü olarak bilim tarihine geçmiştir.

Tarihin akışı içinde hüzünlü yaşam öykülerine yol açan başka büyük bilim ve sanat zaferlerine de rastlanmıştır. İtalyan Rönesansı’nın büyük adamı Michelangelo, heykeltıraş, mimar, ressam ve kısaca sanat içeren her şey olarak tarihin parlak sayfalarını dolduran kişiydi. Vatikan yerleşkesinin girişindeki Sistina Kilisesi’nin duvar resimlerinin yapılması işi ona verilmişti. Bazı yardımcılarını da katkısıyla kilise mekânında kurulmuş büyük iskeleler üzerinde koşuşturarak iki sene boyunca duvar ve çatı yüzeylerini boyamıştı.

İskelede sırt üstü yatarak ve diz çökerek birbirinden etkileyici o yüzlerce duvar kompozisyonunu tasarlamış ve boyamıştı. Yemek yiyecek ve yorulan bedenine bakım yapacak vakit bulamıyordu.

Büyük azim ve sabırla yapılan bu iş tamamlandığında, aylarca çıkarmadığı çoraplarını söküp aldığında ayak derisinin de bir bölümü gitmişti. Bunun acısını ve ıstırabını hayatı boyunca yaşadığı bilinirdi ama Sistina, onun için bir uygarlık meydan savaşıydı ve onu kazanmıştı. Sanat ve bilim tarihinde acılarla ve kederlerle anılmayan başka meydan zaferleri de vardır. Bereket versin.

Benzersiz yapıt

İnsanlığın bir diğer yüz akı Ludwig van Beethoven, genç yaşta bastıran ve hayatında çeşitli güçlükler yaratan sağırlığı ile pratik yaşam güçlükleri yaşamıştı ama benzersiz bir iç ses örgüsü yoğunluğuyla ve alışılmışın çok ötesinde kudretli bir ses anlatımıyla uygarlık tarihinin müzik dilindeki en güçlü örneklerini vermeyi becermişti.

Sadece müziksever dünyanın duyarlılığıyla değil genel kamuoyunun yoğun ilgisiyle de yaklaşık 200 yılını tamamlamakta olan ünlü 9. Senfoni’nin ilk dinletisinin yapılışının 196. yılına önümüzdeki günlerde yaklaşıyoruz. 7 Mayıs 1824’te Viyana’daki Theater am Kärntnertor adlı konser salonunda iki bini aşkın müziksever dinleyici Beethoven’ın kendisinin yönettiği orkestra ve koroyla birlikte tüm görkemiyle bu benzersiz yapıtın bitiminde tarihe geçecek bir coşku gösterisi sergiliyordu. Sırtı seyirciye dönük bir Beethoven bu coşku gösterisinin farkına varamıyordu. Koronun solistlerinden bir sopran, büyük insanı kolundan tutup seyirciye doğru döndürdüğünde seyircinin coşkusu daha da yoğunlaşıyordu.

Müzik tarihi anekdotlarına göre o akşamki dinleyici ve besteci buluşması saatlerce sürmüş bir heyecan fırtınasıydı, uygarlığın bir büyük meydan zaferiydi. Büyük Beethoven’in 250. doğum yılı dolayısıyla dünyada ve ülkemizde çeşitli kutlama programlarına tanıklık ediliyor. Bu satırların yazarının hem TRT3 klasik müzik programlarındaki bazı söyleşilerinde hem de şu anda yayın sürecine ulaşmış bir kitabıyla 9. Senfoni dahil, Beethoven’in son dönem yapıtlarının değişik açılardan irdelemesini yapmaya hazırlandığını da hatırlatmak isterim.

Kübizmin doğuşu

Pablo Picasso ve Georges Braque, geçen yüzyılların başlarında henüz üne kavuşmamış coşkulu, azimli iki genç ressamdı. İddialıydılar ve sanat dünyası tartışmalarına katılıyorlardı. Bu arada, kendi ikili ilişkilerinde de yüksek sesli baGünümüzde de biyoloji ve tıp bilimleri ağırlıklı olmak üzere uygarlık, büyük bir salgın düşmanına karşı mücadele veriyor. Klasik savaş meydanlarındaki silahlı bir karşılaşma değil bu. ğırmalı çağrışmalı tartışmalar yaptıkları ve güçlü fiziklerinden yararlanarak tekmeli yumruklu itiş kakışmalara girdikleri de bilinirdi. Paris’in Montmartre Mahallesi’ndeki mütevazı bir bekâr evinde paylaştıkları odadan fırlayıp merdivenlerde birbirleriyle itiştikleri sanat tarihinin eğlenceli anekdotları arasında anlatılırdı. Bu merdiven basamaklarındaki itiş kakışla aslında bir uygarlık zaferinin haberci çığlıklarıydı. Arkasından Kübizm denen muhteşem sanat oluşumu gürleyerek gelecekti.

‘Harika Çocuk Yasası’

Küçük çığlıkların büyük yaratıcılık ve uygarlık oluşumlarının simgesini oluşturuşunun duygulandırıcı ve anlamlı bir örneğini bu yakınlarda Ankara’da yaşadık.

Büyük devlet adamı ve toplumsal gelişmenin sosyokültürel boyutlarına da duyarlı lider İsmet İnönü’nün evinde, ailenin genç fertlerinin müziğe ilgisini artırmak üzere bulundurduğu piyanonun başında geçtiğimiz akşamlarda bir büyük buluşma gerçekleştirildi.

Ankaralıların günlük yaşam dilinde “Pembe Köşk” olarak bilinen ve bir bölümü müze olarak kullanılan tarihi yapıda, İsmet İnönü’nün “Harika Çocuk Yasası”nı çıkararak yurtdışına gönderdiği iki önemli müzisyenimiz İdil Biret ve Suna Kan, yetenekli genç müzisyen obua sanatçısı Ogün Koyunoğlu’nun desteklenmesi amacıyla düzenlenen özel bir törende Ankaralı sanatseverlerle buluştu.

İnönü ailesinin hayatta olan son temsilcisi Özden Toker’in çok anlamlı açılış konuşması ile başlayan bu buluşmada İsmet İnönü’nün piyanosu başında, İdil Biret’i tuşlara dokunurken dinlemek bir başka uygarlık zaferi çığlığıydı. Sağlık sorunları dolayısıyla koltuğundan kalkamasa bile gönlüyle ayağa dikilen Suna Kan’ın oradaki varlığı dokunaklı başka bir anlam taşıyordu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları