Olaylar Ve Görüşler

Türkiye Barolar Birliği’nin düşüşü

04 Ocak 2020 Cumartesi

Cem Alptekin 

Avukat - Yazar

Her şeyden önce bu bir talep değil, kanun gereği, bir çağrıdır. TBB’nin ise bu çağrının içerik değerlendirmesini yapma hak ve yetkisi yoktur. Yaparsa bu da bir yetki gaspı olur. Ne yazık ki geldiğimiz nokta da budur. 

Her ağacın kurdu özünden olurmuş. Hukuk devleti ve demokrasi mücadelesindeki son kurumsal kaleye de en etkili darbe, maalesef kendi özünden gelmiştir.

Hatırlanacağı üzere, Türkiye’nin en büyük hukuk kurumu, savunma mesleğinin kalesi baroların çatı örgütü Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, bu kurumun geleneklerini, yazılı taahhütlerini, kanunla belirlenen asli görevlerini bir yana bırakıp yürütmenin Sarayı’ndaki son adli yıl açılış törenine büyük bir coşkuyla katılınca baroların yoğun tepkisini çekmişti. Ardından, açılışta yaptığı (hukukla ilgisi yargı reformunu yüceltmekten ibaret olan) hamaset yüklü konuşmasında, savaşa giden bir komutan edasıyla, “Söz konusu olan vatansa, gerisi teferruattır” diyerek diğer her şey gibi, hukuku da parantez içine almış; kendisine tepki gösteren barolara yönelen ağır ithamlara ve operasyon sinyaline de hiç tepki vermemiştir. İşte bunlar da bardağı taşıran son damla olmuştur. 

İdeolojik duvar

Geçirdiği bu metamorfoz karşısında barolar da tarihlerinde ilk kez TBB’yi seçimli olağanüstü genel kurula çağırmışlardır. Ancak Feyzioğlu’nun, “Onların eleştirileri başımın tacıdır” dediği avukatların (yüzde 72’sini temsil eden 12 baronun) ortaya koyduğu meşru ve haklı çağrısı, TBB’nin önce “bürokratik”, sonra “ideolojik” duvarına çarparak gerisin geri dönecektir. 

Kısa bir süre önce, Yargı Reformu Strateji Belgesi için, “Bugün açıklanan belgeyi sadece bir reform belgesi olarak görmüyorum, Türkiye’nin büyük kucaklaşmasının adı olarak nitelediğim Türkiye ittifakının yol haritası olarak görüyorum” diyen Feyzioğlu, “yargı reformu” projesi üzerinden kurgulandığı anlaşılan “Türkiye İttifakı” söyleminin bundan böyle kendi gündemleri olduğunu açıkça ilan etmiştir. İşte “ideolojik duvar” budur. 

Olağanüstü genel kurul çağrısının reddine (oyçokluğuyla) karar veren TBB’nin gerekçesi ise adeta saraylara şenliktir: “Türkiye Barolar Birliği ve Barolarımız, kamu kurumu niteliğinde meslek örgütleridir. Siyasi parti siyaseti yapamazlar. Meslek siyaseti yapabilirler. Hukuk devletinin ve insan haklarının korunması ve geliştirilmesi de bu meslek siyaseti tanımı içerisinde barolara ve Türkiye Barolar Birliği’ne verilmiş bir görevdir. Türkiye Barolar Birliği yönetimi herhangi siyasi bir ideolojinin veya siyasi bir partinin temsilcisi olmamıştır, olmamalıdır.” (md.7) Şecaat arz ederken merd-i kıptî sirkatin söylermiş!.. TBB, asli görevini barolara hatırlatırken, aslında kendi ayıbını söylemektedir.

Barosuz TBB olmaz

TBB devamla, “Unutulmamalıdır ki, barolar ile Türkiye Barolar Birliği ayrı tüzelkişiliklerdir. Ancak üzülerek izliyoruz ki olağanüstü genel kurul talep eden Baro yönetimleri, Türkiye Barolar Birliği’ne kendi siyasi ideolojilerini dayatma ya da kabul ettirme yetkisini kendilerinde görebilmektedirler. Bunun kanuni bir dayanağı yoktur” (md.12) diyerek, mevzuyu iddialı bir biçimde tırmandırmakta kararlıdır. Oysa kanuni dayanak çok açıktır: Av.K.md. 109’a göre, “Türkiye Barolar Birliği, bütün baroların katılmasıyla oluşan bir kuruluştur.” Av.K.md. 110’a göre ise TBB’nin görevleri şunlardır: (1) Baroları ilgilendiren konularda her baronun görüşünü öğrenip ortaklaşa görüşmeler sonunda çoğunluğun düşünce ve görüşünü belirtmek, (2) Baroların çalışmalarını ortak amaca ulaşacak şekilde tasarlayıp mesleğin gelişmesini sağlamak, (3) Baro mensuplarının genel menfaatlarını ve mesleğin ahlak, düzen ve geleneklerini korumak...” 

Buradan da açıkça görüleceği üzere, aslında barolar yoksa TBB de yoktur. Yani TBB ayrı bir tüzelkişilik olsa da, kanunla belirlenmiş yetki ve görevleri uyarınca barolardan bağımsız hareket etme imkânı bulunmayan bir çatı örgütüdür. Dolayısıyla o çatıyı ayakta tutan yapı olmadığı sürece TBB’nin ayakta kalma şansı olmadığı gibi, o tüzelkişiliğin tek başına hiçbir anlamı da yoktur. 

Kaynak anayasa olmalı

O nedenle barolar, kanundan kaynaklanan hak ve yetkilerini kullanarak, çoğunluğun düşüncesini yansıtmayan, ortak bir amaca yönelmeyen, mesleğin ilke, düzen ve geleneklerini korumayan, hukuk devletini savunmak yerine, ısrarla iktidarın siyasi/ideolojik hattını, palyatif reform paketleri üzerinden savunan TBB yönetimine karşı, -şekil şartını da yerine getirerek- olağanüstü genel kurul çağrısında bulunmuşlardır. 

Bu da yetmezmiş gibi TBB, kendisine, (Av.K.md.109 uyarınca) “konumunu” ve (Av.K.md.110 uyarınca) “asli görevini” hatırlatarak itiraz eden baroları da, “kendi siyasi ideolojilerini dayatmakla” suçlayabilmektedir. Oysa, TBB’nin barolara dayattığı “biat özgürlüğü” karşısında, baroların TBB’ye dayattığı bir ideoloji varsa; o da, olsa olsa kaynağını anayasadan alan “özgürlükçü demokrasi” ideolojisi olmalıdır.

Keyfi anlam

TBB, red kararının bir başka gerekçesinde de, “1136 sayılı Avukatlık Kanunu’na ve yerleşik içtihatlara göre, olağanüstü genel kurulun seçimli yapılabilmesi, sadece başkanlık makamının boşalması durumunda olabilir. 

Dolayısıyla seçim talepleri hukuka aykırıdır.” (md. 4) diyebilmiştir. Bu gerekçedeki dayanaksız “içtihat” vurgusu bir yana,burada “başkanlık makamının boşalması”na yüklenen anlam da tamamen keyfidir. 

Zira Avukatlık Kanunu, “olağanüstü genel kurul” kavramına, “olağan genel kurulu” düzenleyen bölüm başlığı altında (md.115’de) yer vermiştir. Bu nedenle, olağanüstü bir durumda, seçim de dahil olmak üzere, “olağanüstü genel kurul”, “olağan genel kurulun” görev alanına giren (md. 117) her işi yapmakla mükelleftir. Bunun için (esasen) “olağanüstü bir halin” ve (şeklen de) “en az 10 baronun yazılı talebinin” olması gerekli ve yeterli şarttır. Burada hangi durumun “olağanüstü” hal olduğunun takdiri (iddia edildiği gibi) TBB yönetimine değil, çağrıcıların iradesine bırakılmıştır. 

Kanuni çağrı

Aksi halde, TBB yönetiminin iki dudağı arasında kalan, “olağanüstü genel kurul” müessesesinin hiçbir anlamı olmazdı. Kaldı ki, somut olayımızda, asli görevi yönetim tarafından bilfiil ortadan kaldırılan TBB’de işlevsel olarak “başkanlık makamı boşalmıştır.” 

Bu “olağanüstü” gelişmeyi dikkate alan barolar da doğal olarak, TBB’yi seçimli olağanüstü genel kurula çağırmıştır. Her şeyden önce bu bir talep değil, kanun gereği bir çağrıdır. TBB’nin ise bu çağrının içerik değerlendirmesini yapma hak ve yetkisi yoktur. Yaparsa bu da bir yetki gaspı olur. Ne yazık ki geldiğimiz nokta da budur. 




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları