Olaylar Ve Görüşler

Türkiye-AB ne yapmalı?

25 Eylül 2015 Cuma

Sığınmacılar AB topraklarına geçmeye çalışıyor. Bu gelişme hem hukuk açısından, hem de siyasi açıdan cevabı zor soruları ortaya çıkarıyor. Şu anda karşı karşıya kalınan durum, Türkiye, Yunanistan, Macaristan, Almanya gibi birçok ülkeyi etkileyen bir açmazlık halidir. Mültecilerin ve etkilenen tüm ülkelerin çıkarlarını dengeleyecek bir kriz yönetim sistemi üzerinde anlaşmaya varılma başarısı gösterilememiştir. Böyle bir sistemin kurulamamış olması sonucunda da mülteciler, kendi çözümlerini kendileri üretmeye çalışmaktadırlar.

Bu yazıda, hukuka atıfta bulunarak mültecilerin, Türkiye’nin ve diğer ülkelerin hak ve sorumluluklarını irdeleyeceğim.

Ülke seçebilirler mi?

Mültecilerin sığındıkları ilk ülkede sığınmaya başvurma diye bir zorunlulukları yoktur. Mülteci hareketleri iki temel ama farklı soruyu ortaya çıkarır:

1) Mülteciler, savaş veya zulümden kurtulmak için nereye kaçacaklar?

2) Yeni bir hayatı nerede kuracaklar; geri dönecekleri ülkelerinde mi, ilk sığındıkları ülkede mi yoksa bir üçüncü ülkede mi?

Mültecilerin ilk sığındıkları ülkenin, onların yeni vatanı olma mecburiyeti yoktur. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Yürütme Kurulu (EXCOM) ve birçok uzmana göre 1- sığınma başvurusu yapılacak ülkeyi seçme konusundaki hakları sonsuz olmamakla beraber, mültecilerin tercihleri de mümkün olduğu ölçüde dikkate alınmalıdır. BM Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi’nin 12. Maddesi herkese, sığındığı da dahil bir ülkeyi terk etme hakkını tanımaktadır. Sığınma başvurusu yapılan ülke, aynı kişi başka bir ülkeden daha önce koruma talep etmiş ise, o ülkede etkili bir korumanın mümkün olup olmadığını değerlendirebilir. Daha önce sığınma başvurusu yapılan ülke önemli bir sıkıntı altında ise ve sığınmacıların ihtiyaçlarını, kalıcı çözümü içeren koruma standartlarını sağlayamıyorsa, başvuruyu kabul edebilir. Yaşadığımız krizde Yunanistan ve Doğu Avrupa ülkeleri egoistçe davranmakta, sorunun güvenli sığınma ülkesi olması açısından Türkiye’nin sorunu olduğunu söylemekteler. Bu 2 milyon mülteciyi barındıran Türkiye’ye yönelik adil olmayan ve orantısız bir tavırdır.

Başka ülkeler

Buradaki önemli yasak, mültecilerin zulüm görme ihtimali olan ya da yaşamları tehlikede bulunan ülkeye gönderilmeme yasağıdır. Uluslararası hukukta ülkelerin mültecileri kendi aralarında paylaşmayı öngören anlaşmalar yapmalarını engelleyen bir hüküm yoktur. Uluslararası hukuk sorumluluk paylaşımını öngörmektedir. 1951 tarihli Mültecilerin Statüsü’ne dair Sözleşme’nin (Sözleşme) Başlangıç Bölümü’nün 4. Paragrafı, sığınma konularında devletlerin uluslararası işbirliğine gitmelerinin bir yükümlülük olduğunu söylemektedir. 2- EXCOM Kararları, diğer uluslararası belgeler ve uygulamalar da işbirliğinin, uluslararası koruma sisteminin devamlılığı açısından temel teşkil ettiği görüşünü desteklemektedir. Mültecilerin üçüncü ülkelere yerleştirilmeleri bu işbirliği çerçevesinde, sadece mültecilerin haklarına saygı gösterilmesi olarak değil, aynı zamanda önemli bir koruma aracı olarak görülmelidir. Yerleştirme birçok transit ya da ilk sığınılan bölgelerdeki mülteciler için, AB’nin de geniş bir biçimde uyguladığı bir politikadır.

Sorumluluk konusu

Binlerce mülteci Yunanistan sınırına gelerek AB kapısına dayanmış ve “sıfır” noktasına ulaşmak için direnirken sorulması gereken soru şudur: Mültecileri yaşamak istemedikleri bir ülkede yaşamaya zorlamak ne kadar doğrudur? Böyle bir zorlama hem mülteciler hem de onları barındıran ülke için birçok sorun yaratır. Yaşamak zorunda bırakılacakları ülkede hayal kırıklığına düşen ve yabancılaşan mülteciler, ileride o ülke için sorunlar yaratabilirler. Komşu ülkeden gelmiş mutsuz bir azınlık, kendilerini barındıran ülkede gelecekte bir sorun kaynağı olabilir. Dolayısıyla, Türkiye açısından bu insanları kendi topraklarında kalmaya zorlamak ulusal çıkarlarıyla uyuşur mu? Geçmişte Avrupa ülkeleri Türkiye’nin AB’ye aday bir ülke olarak uluslararası sorumluluklarını üstlenmesi ve kendi ülkesinde koruma sağlaması gerektiği gerekçesiyle bu ülkeden yerleştirme yapmamaktaydılar.

Ancak AB ülkelerinin Birlik topraklarındaki mültecileri aralarında dağıtma konusunda anlaştıkları bugünlerde, aday ülkelere de daha fazla destek vermeleri gerektiği görüşü hem ilke olarak hem de pratikte savunulabilir.

Oxford Üniversitesi’nden Profesör Franck Düvell, bugünkü krize bulunacak en iyi çözümün, Yunanistan gibi kriz bölgelerinden mültecilerin tahliyesi planları ve (b) mültecilere barınma imkânı sağlayan Türkiye, Ürdün ve Lübnan gibi ülkelerden başka ülkelere yeterli yeniden yerleştirme olanaklarının sağlanmasını içeren bir anlaşmaya varılması olacağını belirtmektedir. Avrupa Konseyi adına yapılan yeni bir araştırmada da bugünkü krizin yönetilebilmesi için AB’nin elindeki araçlar hatırlatılıyor 3- a) İnsani tahliye ve taşıma; b) İnsani amaçlı vizeler; c) Üçüncü ülkeye yerleştirme; 4) Göçmen vizeleri.

Çözüm ne olmalı?

Suriyeli mültecilerin Avrupa’ya kaçış girişimleri, aynı zamanda Türkiye’den de kaynaklanmaktadır. Türk makamlarının sadece AB’yi suçlamaları bu açıdan bizi çözüme götürmez. Çünkü Türkiye dört buçuk yıldır, Suriyeli mültecilere sadece “geçici koruma” sağlamıştır. Oysa mültecilerin Türkiye’de kalıcı çözüme ihtiyacı vardır. Kalıcı bir çözüm entegrasyon anlamına gelir. Entegrasyon 1951 Sözleşmesi’nin mülteciler için öngördüğü sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi hakları, bu arada çalışma hakkını içerir. Özellikle çalışma hakkı kişinin yaşamını sürdürmesinin en normal ve insani yoludur. Eğer Türkiye mültecilere daha iyi hukuki haklar tanırsa daha az Suriyeli ve başka ülke vatandaşı mülteciler Avrupa’ya gitmeyi isteyecektir. 1951 Sözleşmesi’ne coğrafi kısıtlama ile taraf olan Türkiye’de bugüne kadar “entegrasyon” bahsi bile yasak bir kavram olmuştur. Dolayısıyla bugünkü mülteci krizinde Türkiye’nin de rolü vardır. Er ya da geç AB, Türkiye’yi bu yükümlülüğünü yerine getirmediğinden dolayı suçlayacaktır.

Kim yardım edecek?

Türkiye bir ikilemle karşı karşıyadır: AB’nin mülteci almayı reddetmesi karşısında Türkiye, mültecileri, sınırdan zorla uzaklaştırmakta illere dağıtmaktadır. Hayatlarını insan onuruna yakışır biçimde devam ettirmelerinin önüne yasal engeller koymaktadır. Bu nedenle sivil toplum kuruluşları ve insan hakları izleme mekanizmalarınca sertçe eleştirtilecektir. Öte yandan Türkiye mültecilere izin verip sınıra ilerlemelerini serbest bırakırsa AB tarafından kınanacaktır. Türkiye bu durumda ön almalı, sorunu uluslararası platforma, BM, EU, Avrupa Konseyi’ne taşımalıdır. Türkiye, UNHCR’den Türk-Yunan sınırında yardım isteyebilir. UNHCR, sınırda gelişmekte olan dramatik duruma Avrupa’daki yerleştirme ülkelerinin dikkatini çekmekte etkili olabilir. Uluslararası medyaya Suriyeli ve diğer mültecilerin acılarını iletmelidir. Mülteci ve göçmen haklarının sunuculuğunu üstlenmeli ve neden AB’nin, mültecilerin barınma ve diğer ihtiyaçları için sorumluluk yüklenmesi gerektiğini anlatmalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları