Olaylar Ve Görüşler

Toroslar’dan su gelmiş

17 Ekim 2015 Cumartesi

Kıbrıs’ta çok konuşulan ve o zamanlar konuyla ilgilenenlerin de doğruladıkları bir iddiaya göre Başpiskopos Makarios, Türkiye’den Ada’ya su getirilmesi girişimlerine vananın Türklerin eline verilmemesi gerekçesiyle karşı çıkmıştır. Ancak, Kıbrıs Adası sonunda Anadolu suyu ile kucaklaşmıştır.

1998 yılında başlayan balonla su taşınması girişimi, 1999 yılında balonun patlamasıyla sonuçsuz kalmıştı. 2011’de yapımına başlanan bugünkü projenin fikir babası Üzeyir Garih, hükümet tarafından kabulünün mimarı ise zamanın Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’dir. Proje 75 milyon metreküp kapasiteli olup, yaklaşık eşit oranda içme ve sulama amaçlı kullanılacaktır. Anamur Alaköprü Barajı’nın suyu, devasa borularla Akdeniz’de 250 metre derinlikten 80 kilometre uzaklıktaki Güzelyalı’ya getirilmekte ve Geçitköy Barajı’nda toplanmaktadır. Gerekli tesislerin tümü ve boru hatlarının çoğu bitirilmiştir. Şu ana kadar 1.6 milyar TL harcanmıştır. Yabancı gözlemciler dahi, projenin mühendislik bakımından başarılması zor, dünyada bir ilk olduğunu söylemektedir. Toros suyu içmeye başlayan Kıbrıs Türk toplumu Türkiye’ye şükran duymaktadır.
Su, başta Mesarya Ovası olmak üzere KKTC’de sulu tarıma geçilmesini ve giderek tuzlanan yer altı sularının geri kazanılmasını da sağlayacaktır. Tarım üretimi artacak ve ürünler çeşitlenecektir. Ancak, sulama ve tarımsal projeler tamamlanmamıştır. Yönetimi ve işletme konusu da ortadadır. İşletime yönelik, özel sektör öncülüğünde seçenekler olsa da 28 KKTC belediyesi, “KKTC Su ve Kanalizasyon İşletmeleri-BESKİ” adı altında örgütlenerek işe talip olmuştur. BESKİ’nin deneyimsizliğiyle teknik ve finansal yeteneklerinin bu işi tek başına yapmasına engel olacağı öne sürülmektedir. Eksikliklerin kısa sürede tamamlanarak suyun gelişine gölge düşürmemesi gerekmektedir.

Can suyu mu?
1963’ten sonra boşluğa düşen Kıbrıs Türklerinin daha güçlü bir ekonomiye sahip hale gelmesi görüşmeler açısından da önemlidir. Kurulacak ekonomik denge bir anlaşmayı kolaylaştıracaktır. Proje, bu haliyle dahi, Ada’nın güneyine de can suyu olabilecek niteliktedir. İki bölge arasında güveni ve gönenci arttıracak işbirliklerini gündeme getirebilecektir. Geliştirilebildiği takdirde, İsrail ve diğer bölge ülkelerine de uzatılacak boru hattı suya ilişkin gerginliklerin önlenmesine katkı sağlayacak ve bölge barışı açısından fırsat oluşturacaktır.

Rum halkı endişeli
Rum tarafından gelen işaretler ise, iyimserliği zedelemektedir. GKRY Dışişleri Müsteşarı Tasos Tzionis, “suyun işgal altındaki bölgelerin Türkiye’ye bağımlılığını ve yerleşiklerin sayısını arttıracağını” ve KKTC ile Türkiye arasında tam bütünleşmeye yol açacağını savunmuştur. Kuzey’de artacak üretimin kendi pazarlarına olumsuz yansımaları olabileceğini düşünen Rum halkı da endişe duymaktadır. Kıbrıs Rum tarafına benzer görüşlerin, KKTC’deki bazı Kıbrıslı Türk ve Türkiyeli aşırı uçlarca da dile getirildiği ve Türkiye’nin kendi çıkarları için KKTC’yi kullandığı mesajının verildiğine tanık olunmaktadır.
Bu çevreler, halkı etkileyebilmek için yanlış bilgilerle saptırılmış algı operasyonu yürütmektedir. Son ana kadar suyun getirilemeyeceğini savunan çevreler hâlâ dezenformasyondan vazgeçememektedir. Suyun yönetimi ve işletilmesi işinin soruna dönüşmesi olasılığı, Kıbrıs Türk toplumu ile Türkiye arasında gerginliğe yol açabilecek bir düzleme kaydırılmak istenmektedir. KKTC makamları Ada halkının tümüne yönelik aydınlatma çalışması yapmalıdır. Herhangi bir girişimin fırsata dönüşmesi için öncelikle iyi niyet gerekmektedir. Suyun getirilerek barışı sağlamak için Ada halkının tümünün yararına sunulmasına yönelik açık ifadeler Türk tarafının niyetinin ve kendilerine güvenlerinin bir göstergesidir. Rum tarafının olağan olumsuz tavırlarını sürdürmesi ise ne kendilerine, ne Ada’nın tümüne, ne de bölge barışına yarar verecektir.
Umudumuz, Kıbrıs Rumlarının on yıllardır yaza yaza bitiremedikleri Kıbrıs’ın “Kaybolan Fırsatlar Tarihi”ne yeni bir sayfa eklememeleridir.

Dr. RAFET AKGÜNAY
ODTÜ KKK Öğretim Üyesi
Büyükelçi (E)

 

 

Seçim yerine savaşarak almak!

Türkiye, IŞİD’in “tağut” diye adlandırdığı Erdoğan’ın tercihleri sonucu yeni bir maceranın içine çekilmek isteniyor. Görünürde IŞİD’e karşıymış gibi yapılan harekâtın dönüp dolaşıp içe dönük bir operasyona dönüştüğü anlaşılıyor. 7 Haziran’dan sonra “sınırları”na çekilir gibi yapan Erdoğan’ın, yeni bir seçimle başkanlık hayalini gerçekleştirmek istediği görülüyor.
Erdoğan’ı yeniden cesaretlendiren 13 yıl boyunca ihtiyaç duyduğu her an kendisine yardım elini uzatan MHP oldu. MHP’yi bloktan kopartan Erdoğan’ın “başkanlık kabul edilinceye kadar seçim” ısrarında, HDP’nin 7 Haziran’a oranla göreceli geri çekilmesinin etkisini de unutmamak gerekir.
MHP’yi etkisizleştiren, HDP’yi köşeye sıkıştıran ve AKP’yi teslim alan Erdoğan’ın karşısında “düşük yoğunluklu” da olsa CHP kalmış görünüyor. “Hevesli taze” olarak değerlendirilen CHP’nin izlediği olumlu strateji ile realize olabilecek bir AKP + CHP koalisyonuna dair güçlü algıyı ancak bir savaş ihtimali ile durdurabileceğini düşünen Erdoğan, hükümet kurulması görevini Davutoğlu’na verirken bile algı yönetimine başvurmaktan geri durmadı.
Halkın AKP+CHP koalisyonuna sıcak baktığının farkında olan Erdoğan, Suruç katliamı sonrasında planının ikinci evresini de uygulamaya koydu. Buna göre bir yandan IŞİD ile mücadele eder gibi görünürken, diğer yandan barış ortamı dinamitlenerek, iç savaşın gölgesinde, erken seçimin altyapısı oluşturulacaktı. Okların HDP’ye yönelmesi, PKK’nin yangına körükle gitmesinin ve intikamcı şiddet eylemine başvurmasının payı da küçümsenemez.

AKP’yi kurtarmak!
Bu durumu fırsat bilen Erdoğan da, çözüm süreci adı altında kontrolüne alamadığı Kürtleri, savaşarak teslim almak için yeni planını uygulamaya koymuş görünüyor. Faili meçhullerin kol gezdiği Çiller dönemini hatırlatan bir dil kullanan yandaş medyanın, HDP’ye, “Türkiye partisi olmak için PKK’yi lanetlemek” şartını dikte ettirmesi de bu amacın bir parçası. HDP, Türkiye’nin gerçeğidir. Barışı tesis etmek ve 12 Eylül’ün getirdiği seçim barajını yıkmak isteyen seçmenin bilinçli bir tercihinin ürünüdür. İktidarı çileden çıkartan bu tercihin sonucunda politik geçmişleri farklı 80 muhalif milletvekili TBMM’ye taşınmıştır. İktidar, halkın bu tercihinden kurtulmak için yürüttüğü algı operasyonunu savaş ile desteklemek isterken PKK’nin de halkın tercihine burun kıvırdığı anlaşılıyor.

Algı operasyonu
Saray eksenli algı operasyonunun ilk hedefi hükümet kurulmasını engellemek ve dolayısıyla seçimin yenilenmesini sağlamak iken, diğer hedefi de muhtemel bir seçimde HDP’yi tekrar barajın dışına iterek AKP’yi tek başına iktidara taşımaktı. 7 Haziran’dan önce çözüm sürecini rafa kaldırıp, şimdi savaş tamtamları çalan saray eksenli iktidarın yürüttüğü algı operasyonlarına karşı yapılması gerekenlerin başında bir an önce savaş kışkırtıcılığına karşı durmak gelmektedir.
Bu halk, Erdoğan’ı “başkan” yapmadı; şimdi de Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına çekilmesine ve çocuklarının kurban edilmesine göz yummayacaktır. Erdoğan, seçim ile alamadığını savaş çıkartarak da alamayacaktır.  

Yüks el Işık
Gazeteci-Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları