Olaylar Ve Görüşler

Taşımalı eğitim - Duran Güldemir

07 Ocak 2025 Salı

Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) mezra ve köy okulları için uyguladığı bir sistem olan taşımalı eğitiminde köy okulları belirli noktalardaki daha büyük okullarla birleştirilmekte, öğrenciler sabah servis araçlarıyla köylerinden alınıp merkez sayılan köy veya kasabadaki okula götürülmektedir.

Taşımalı eğitimin ne olduğunu daha iyi anlayabilmek için hep birlikte bir empati kuralım: Sabah daha gün ışımadan altı-yedi yaşındaki çocuğunuz yatağından kalkıp karda kışta yola koyuluyor. O ruh haliyle okuluna gidiyor. Öğretmeni elinden geldiğince ona bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama o çocuk yarı aç yarı tok bir durumda günü akşam ediyor. Ve o günün sonunda yine aynı sıkıntılarla eve dönüyor.

EĞİTİMDEN TASARRUF! 

İnsanın içini acıtan o tablo böyle başlıyor işte. Daha sonraki yıllarda bu sıkıntılar azalacağı yerde aynı zorluklarla devam ediyor. Dört yıl ilkokulda, dört yıl ortaokul sıralarında bu çileyi çekmek zorunda kalan bu çocuklar, sekiz yıllık bu eğitimden sonra lise sınavına giriyor. Ve bu çocukların hepsinden aynı başarı bekleniyor. Daha da kötüsü, bu zorluklar içinde okuluna gidemeyen kız çocukları, okulu terk etmek zorunda kalıyor ve erken yaşta evliliğe zorlanıyor. Bütün bunların sonunda da “eğitimde fırsat eşitliği” deniyor.

Taşıma suyla değirmenin dönmeyeceği çok iyi biliniyor ama nedense bu bir başarıymış gibi bununla da övünülüyor. Bu uygulama yetmezmiş gibi buna bir yenisi ekleniyor. Bu öğretim yılı başından itibaren, getirilen sınırlamalarla taşımalı eğitim daha da zorlaştırılıyor. Belli mesafenin altındaki köylerde bu uygulamaya son veriliyor. “İtibardan tasarruf olmaz” deniliyor ancak bu son uygulamayla temel insan hakkı olan “eğitim”den tasarruf ediliyor!

Duyarlı her yurttaşı karamsarlığa iten bu anlayışın asıl amacının ne olduğu çok iyi biliniyor. Bu hikâye bizi yıllar öncesine götürüyor. Bu anlayış, Cumhuriyetin eğitim alanındaki en büyük eseri olan Köy Enstitülerini kapatmadı mı? Ardından köy öğretmen okulları da kapatılınca köyler kaderine terk edilmedi mi? Bunun sonunda çoğu -en azındankendi gereksinimini karşılayan köylü, yerini yurdunu terk etmek zorunda bırakıldı. O köyler sahipsiz kalınca dağı, taşı, suyu talan edildi.

Oysa, daha yeni dile getirilen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ndeki “Öğretim Programlarının Temel Yaklaşımı”nda, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nde eğitim, herkesin hayat boyu erişiminin teminat altına alındığı temel bir hak olarak görülür. Eğitim alma ve öğrenme; hayatın toplumsal açıdan herkes için daha güvenli, müreffeh kılınması, birlikteliğimizin pekiştirilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin dinamik vizyonuyla güçlü bir şekilde varlığını devam ettirmesi bağlamında bir ödevdir” denilmiyor mu?

KÖYDE DE KENTTE DE DURUM AYNI 

Köylerdeki bu olumsuzluklardan söz ederken insanın aklına ister istemez şu soru da gelmiyor değil: Köylerde bütün bunlar yaşanırken kentlerde durum bundan çok mu farklı? Bu insanlar gittikleri o kocaman şehirlerde bu temel haklardan gereği gibi yararlanabiliyor mu? Hele ki “nitelikli” diye bir okula gönderme hayali ile çocuğu okutma derdine düşülmüşse aynı sorunlar yaşanmıyor mu?

O zaman şu acı gerçekle yüz yüzeyiz: Köyde yaşayanı da şehirde oturanı da aynı sıkıntılarla karşı karşıya. Bu nedenle sorun bütün olarak ele alınmalı, yurttaşların eşitliği sözde kalmamalıdır. Bunların çözümü konusunda çağın koşullarına uygun adımlar bir an önce atılmalıdır. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ndeki “adalet, hikmet, merhamet, iyilik, doğruluk, çalışkanlık, faydalı olmak gibi değerler üzerinde yükselen bir medeniyet”e kavuşmak için; geleceğimizin güvencesi olan çocuklarımıza hep birlikte sahip çıkmalıyız. Adalet, çalışkanlık, merhamet, doğruluk gibi değerler, sözde kalırsa inandırıcılığını yitirir çünkü. Çocuklar tüm bu değerleri yaşayarak kazanır. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları