Olaylar Ve Görüşler

Tarikat/cemaatler sivil toplum örgütü müdür? - Prof. Dr. Özkan YILDIZ

03 Ocak 2024 Çarşamba

“Özerk” ve “çoğulcu” sivil toplum oluşumları (örgütleri), modern toplumlarda, demokratik ve seküler yaşamın vazgeçilmez unsurudur. Türkiye gibi hem laik hem Müslüman toplumlarda, “sivil toplum” kırılgandır. Güçlü merkezi devlet, İslamiyet ve demokrasi arasında gerginlik yaşanagelmiştir. 600 yıllık teokratik ve monarşik Osmanlı’dan günümüze uzanan derin tarihsel, toplumsal ve kültürel ayrışmalar bu gerginliği beslemiştir. Bu nedenle, sivil toplum örgütlerinin siyasal iktidarlarla ilişkisi, her zaman sorunlu olmuştur. Sivil toplum alanı farklı gündemlere sahip grupların ideolojik çekişmesine sahne olmuştur. Bu çekişme, elbette devlet, toplum ve birey ilişkilerinin demokratikleşmesini sekteye uğratmıştır.

MODERN SİVİL TOPLUMUN FELSEFİ RUHU

Batı dünyasında, ulus-devlet sürecinin bir sonucu olarak, “yurttaşlık” düşüncesinin gelişimi, modern sivil toplumun olmazsa olmaz koşuludur. Sivil toplum, “yurttaş” kavramıyla bağlantılı analitik bir kavramdır. Sivil toplum yurttaşların oluşturduğu toplum düzenidir. Sivil toplum tarikatları, cemaatleri, etnik grupları değil, yurttaşı birim olarak ele alan düzendir. Kant, sivil toplumu, yurttaşların yasamaya katıldığı “toplumsal düzen” olarak tanımlar. Ernest Gellner, sivil toplumun temelinin toplumsal ve teolojik bağlarla kösteklenmeyen, amaçlarını özgürce seçen, kısıtlanmamış ve laik bireyde yattığını söyler.

Bu bakış açısından hareketle, denilebilir ki tarikatlar ve cemaatler felsefi, hukuki ve yasal açıdan sivil toplum örgütleri olarak kabul edilemez. Doğaları itibarıyla bu oluşumlar, fundamentalist (köktenciköktendinci) hedeflere sahiptir. Çünkü fundamentalizm her şeyden evvel gerçeğin tekliğine (tevhid) ihtiyaç duyar. Aşkın, gerçeklik anlayışı gündelik yaşamın çok boyutlu dinamizmiyle çatışır. Bu yapıların kendilerini sivil toplum örgütü olarak tariflemesi “otomatikman” demokratik oldukları anlamına gelmez. Kapalı cemaatler, laik, demokratik ve çoğulcu yaşama direnç gösterir. Oysa sivil toplum, Walzer’in yerinde ifadesiyle, insan topluluklarının hiçbir güç tarafından zorlanmaksızın içinde hareket edebilecekleri, kendini belirleyebilecekleri alanın adıysa, tarikatlar ve cemaatlerin birey, toplum ve devlet tasavvuru, tamamen tek, aşkın bir hakikate göre biçimleneceğinden modern toplum düzeniyle kökten paradoks oluşturur.

CUMHURİYET MİRASININ KORUNMASI

Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin ilanı ve halifeliğin kaldırılması Türkiye’de büyük Aydınlanma devriminin dönüm noktasını oluşturur. Bu süreçte laik kanunların çıkarılması, Şeriyye ve Evkaf vekâletlerinin kaldırılması, Şeriyye Mahkemelerinin kapatılması, eğitimde birliğin sağlanması (Tevhidi Tedrisat Kanunu) kritik adımlardır. Köhnemiş, otoriter ve teokratik düzene dayalı imparatorluğun devrilmesinin ardından devleti sekülarize eden müdahaleler toplumun özgürleşmesi, laikleşmesi ve medenileşmesi için bir zorunluluktu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, böylesi bir toplumsal dönüşüm yoluyla Müslümanlığı asla reddetmeden, dinin siyasete alet edilmesini, devlet işlerinde dinin kontrolünü kaldırmıştır. Atatürk, Kastamonu konuşmasında “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler dervişler, müridler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur” derken Batı’nın uygar uluslarıyla eşit bir duruma gelmek, ancak seküler bir devlet ve toplum sistemiyle mümkün olduğuna inanmıştı.

Cumhuriyetin, modernleşme projesi ve tarihsel mirası korunmalı ve geliştirilmelidir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, tarikatlar ve cemaatler gibi türlü gerici unsurlarla işbirliği protokolleri yapması, destek vererek meşruiyet kazandırması çağdaş, laik ve açık toplum idealiyle asla bağdaşmaz. Demokratik, toplumsal ve siyasal muhalefetin uyanık olması, bu gidişata topyekûn direnç göstermesi bir zorunluluktur.

PROF. DR. ÖZKAN YILDIZ

SOSYOLOG-SESADER BAŞKANI



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları