Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Sivas Kongresi - Prof. Dr. Hakkı UYAR
Birinci Dünya Savaşı’nın yenilgiyle sonuçlanması, yüzyıllardır Batı karşısında
gerileyen Osmanlı Devleti’nin sonunu da beraberinde getirdi. İmzalanan Mondros
Ateşkes Antlaşması, Sevr
Barış Antlaşması’nın
habercisi gibiydi.
İttihatçı liderlerin yenilginin ardından ülkeyi terk
etmeleri, yerlerine gelen rakiplerinin (Hürriyet ve İtilaf Fırkası) galip ve işgalcilerle
işbirliğine yönelmesi
beraberinde bir iktidar boşluğu da yarattı. Eli kolu bağlanan bir millet,
etkisiz kılınmak istenen bir ordu ve işbirlikçi hükümet, kara günlerin habercisi gibiydi.
Başkanlık sorunu Devlet otoritesinin ve gücünün ortadan kalkması, Moğol istilası sonrası Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasıyla oluşan küçük beylikleri ve Timur-Yıldırım Beyazıt savaşı sonrasındaki Fetret dönemine benzemektedir. İşte Sivas Kongresi de oluşan otorite boşluğunu ortadan kaldırmayı ve milli birliği sağlamayı amaçlıyordu.
Kongrede yaşanan ilk sorun başkanlık sorunuydu. Mustafa Kemal
Paşa’nın kongreye başkan seçilmesi engellenemedi. Bu sorunun
ardından bir diğer sıkıntı,
kongrede edilecek yemin metni konusunda yaşandı... Kongre, “milli” bir dava peşinde olduğu için İkinci Meşrutiyet döneminin parti kavgalarının buraya
yansıması istenmiyordu.
Bu nedenle particilik yapılmayacağı üzerine yemin
edilmesi önerilmekteydi. İlk
iki gün yemin metninin nasıl olacağı, İttihat ve Terakki’nin adının yer alıp
almayacağı, İttihat ve Terakki’nin yemin metninde eleştirilip eleştirilmeyeceği
ciddi bir şekilde tartışıldı.
İlginç bir şekilde İttihat ve Terakki kadroları
genel olarak Milli Mücadele yanlısı bir tavır içerisine girerken (aralarında mandacılar, yerel direnişten yana olanlar vs. olsa da) Hürriyet
ve İtilaf Fırkası yönetici ve üyeleri ise Milli
Mücadele karşıtı, İngiliz yanlısı bir tavır içerisindeydiler. HİF üyesi olup Milli Mücadele’yi destekleyen
istisnai birkaç kişi vardır. Rıza Nur ve Sivas HİF yöneticisi Emiri Paşa
(Emir Paşa Marşan), Mustafa Kemal’den yana tavır aldı. Hatta Birinci Meclis’te
milletvekili olarak bulundu.
Manda fikrinin kongreye damgasını vurdu. Fikri destekleyenler genel olarak bakıldığında İstanbul ağırlıklı bir yapıdır. Wilson Prensipleri’nin etkisindeki grubun etkili bir lobi olduklarını, iyi propaganda yürüttüklerini söylemek gerekir. İsmail Fazıl Paşa, Kara Vasıf, Refet Bele, Bekir Sami ve İsmail Hami (ünlü tarihçi İsmail Hami Danişment) beyler önde gelen temsilcileridir. Bunlara karşı olarak Anadolu delegeleri bağımsızlık yanlısıdır.
Manda fikrinin bağımsızlığı zedelemeyeceği, manda fikri rahatsız ediyorsa yerine “müzaheret” (yardımcı olma) denilebileceği, ABD’nin Filipinleri medenileştirdiği gibi bizi de medenileştirebileceği (Halide Edip’in Mustafa Kemal Paşa’ya mektubundan), mevcut gelirimizin borçlarımızın faizlerini bile ödemeye yetmeyeceği dile getirilen konulardı. Hami Bey, manda kelimesinin anlamına takılmayalım, diyordu.
MANDA MESELESİ
Manda fikrinden yana olan Kara Vasıf, kongrede görüşlerini şöyle ifade etti:
“... müstakil yaşamağa vaziyet-i maliyemiz müsait değildir. (...) Parasız, ordusuz ne yapabiliriz? Onlar tayyare ile havada uçuyorlar, biz henüz kağnı arabasından kurtulamıyoruz! Onlar dretnot (bir savaş gemisi türü) yapıyorlar, biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz. Bu hallerde bugün istiklalimizi kurtarsak bile yine günün birinde bizi taksim ederler.”
Kongre sırasında -özel bir sohbette- Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarına şunları söylüyor:
“İstanbul’dan gelen arkadaşlarımız hâlâ bu manda konusunda nasıl ısrar edebiliyor ve bunun bağımsızlığı engelleyici olmadığına inanıp inandırmaya çalışıyorlar?
‘HASTALIKLI RUH HALİ’
İstanbul’dakiler ve buradakiler umutsuz ve hastalıklı bir ruh haline sahip insanlardır. Yabancı işgalinin baskısı altında cesaret ve ümitlerini kaybetmiş olmanın verdiği üzüntüyle ve hastalıklı bir ruh haliyle hareket ediyorlar. Bunun başka türlü açıklaması yoktur”.
Yine aynı özel sohbette Tıbbiyeli Hikmet, manda aleyhtarı olarak şunları dile getirmişti:
“Paşam, temsilcisi bulunduğum Tıbbiyeliler beni buraya istiklal davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun reddeder ve ayıplarız. Varsayalım ki manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i “vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı” adlandırır ve lanetleriz”.
Mustafa Kemal Paşa’nın Tıbbiyeli Hikmet’e verdiği yanıt da şöyle idi:
“Evlat, için rahat etsin. Gençlikle gurur duyuyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak bile mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal, ya ölüm”.
Amerikan mandaterliğini ehveni şer (kötünün iyisi) olarak görenlerin baskısı o kadar çoktu ki Mustafa Kemal Paşa sık sık kongre genel kuruluna ara vermek zorunda kalıyordu.
4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi’nde ülkedeki tüm Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (A-RMHC) çatısı altında birleştirildi. Erzurum Kongresi sırasında kurulan Heyet-i Temsiliye tüm ülkeyi kapsayacak şekilde genişletildi.
TARİHSEL BENZERLİK
Bu kongrenin bir başka önemi de; bir yandan Mondros Ateşkes Antlaşması ertesinde ortaya çıkan kurtuluş yollarından Tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak, ve bölgesel kurtuluş yolları birleşirken, diğer yandan Amerikan mandaterliğini savunan kitlenin de birleşen iki yol içinde çözünmesinin sağlanmasıdır. M. Kemal Paşa’nın önderliğinde birleşmesidir. Bu birleşmeye katılmayan ve ihanet çizgisine kayan İngiliz himayesini savunan İstanbul Hükümeti ve Padişah-Halife idi.
Damat Ferit Paşa hükümetini istifaya zorlamak için İstanbul’la iletişim bağlantısı (telgraf) kesildi. İstanbul’un Anadolu ile bağlantısının kesilmesi, Bizans’ın İstanbul’a sıkışarak Anadolu ile bağının kesilmesine ve Türklerin Anadolu’yu tamamen fethine benzetilebilir. İstanbul Hükümeti de Bizans gibi İstanbul’a sıkıştı. Damat Ferit Hükümeti istifa etti. Meclisi Mebusan seçimlerinin önü açıldı. Misakı Milli kararını bu Meclis alacaktı. Dolayısıyla İstanbul, asi ilan ettiği Anadolu’daki hareketle masaya ilk kez Sivas Kongresi’nin sağladığı başarı ile oturdu (Amasya Görüşmesi).
SEMBOL ŞEHİR
Sivas, Milli Mücadele’nin birkaç sembol şehrinden biri... Milli birlik yolunda ilk adımın atıldığı, İstanbul Hükümeti ve
işgalcilere karşı kararlı bir direnişin sergilendiği, ilk gazetenin çıkarıldığı
(İrade-i Milliye), ilk kadın örgütlenmesinin
(Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti) yapıldığı şehir... Ankara’dan sonra
Milli Mücadele’nin en önemli
şehri... Sivas olmasaydı, Ankara da olmazdı. Sivas’ın Madımak olaylarıyla değil de hem
Türk tarihindeki ve hem de Milli Mücadele’deki yeriyle anılmasını, değerinin
bilinmesini diliyorum.
PROF. DR. HAKKI UYAR
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
En Çok Okunan Haberler
- Narin Güran davasında ikinci gün sona erdi!
- 'Önümüzdeki 72 saat önemli, bir baba olarak...'
- Erdoğan'dan 'sürpriz' 10 Kasım kararı
- 'Kurultay haktır, Genel Başkan padişah değildir'
- CHP'den Oğuz Kaan Salıcı'ya sert yanıt
- Açıklayacağına söz verdiği 'gizli dosyalar' neler?
- Erdoğan'dan kayyum için ilk açıklama
- AFAD duyurdu: Elazığ'da korkutan deprem!
- '22 yılın yükünü sırtıma almam'
- Narin'in köyündeki imam açığa alındı