Olaylar Ve Görüşler

Şiddetle Yaşamak - A. Celal BİNZET

05 Mayıs 2020 Salı

Şiddete eğilimli bir toplumuz. Her gün bağırmaların kulak tırmaladığı haberlerle doluyor gündem. Salgın nedeniyle evlere kapanan insanlar için kaçınılmaz bir durum. Gün boyu zamanının çoğunu televizyon karşısında geçirenlere başka seçenek bırakılmıyor. Öyle görünüyor ki bu gidişle asla normalleşemeyeceğiz gibi. Görünmez bir düşman olan virüsün yarattığı ürkü ortamı yeterince umutsuzluk yaratmış zaten. Sokağa çıkma yasakları, alışverişlerde yağmalanan yiyecek maddelerini kucaklayanlar, maskeli yüzler.. 

Bir yağma ve talan taşkınlığı. Bunların tümü bir korku filminin görüntüleri olarak yansıyor bizlere. Ya da savaş sırasında toplumu saran ölüm ve açlık duygularının çarpışmasına benziyor. Gün boyu karşımızdan yüzlerce görüntü akıp geçmede. Yurdun değişik yerlerinden adı sanı bilinmedik kimliklerin taşkın hareketleri ekranları dolduruyor. Onca hareketlilik içinde en yoğun yerlerin sağlık kurumları olduğu belli. Yoğunluk, oraya koşan hastaların sağaltılma isteği. Bu son derece normal bir istek. Ancak o eylemlerin arasında bir başka olağanüstülük daha var. Hücrelere sinmiş şiddet güdüsünün açığa çıkma yerlerinden birisinin bu yerler olduğu da gizlenemez bir gerçek. Gün geçmiyor ki bir doktor ya da sağlık çalışanına karşı şiddet eylemi gerçekleşmesin. Bu konuda sayısız örnek var. İnsanın içini acıtan en son örnek geçtiğimiz günlerde gazete sayfaları arasında kayboldu gitti. Bir kadın doktorun ezilmiş kolu olayın boyutunu göstermesi açısından ilginç ama acı bir örnek.

BİLİME KARŞI DOGMA                                                                                                                                                            
İleride ilginç bir araştırma konusunun toplumbilimcileri beklediği kanısındayım. Şiddet olgusunun sağlık alanına ilişkin bölümündeki kişilerin eğitim, kültür ve ekonomik yapıları üzerine bir çalışma neden yapılmasın? Kabaca görünen bir gerçek bu insanların çoğunlukla alt-kültür gruplarından çıktığını gösteriyor. Bu yaklaşımın bilimsel bir yanı olmadığı bilinmez mi? Bilinir elbet. Ama görünen yüzünden yansıyanlar savımızı yaklaşık olarak destekler gibi.                                                                                     

O kadar çok olumsuz örneğe ve gerçeğin de bilinmesine karşın önleyici yasal düzenlemenin yapılmamasını sorgulamadan edemiyor insan. Akla gelen olasılıklardan birisi kamunun kimi kesimlerine yapılamayacak karşı tepkileri bu alana kaydırarak yumuşatma yoluna mı gidilmekte? İşin içinde bir de bilime karşı dogmatizmi öne çıkarmak kaygısının varlığını imleyelim. Çünkü bunun geçmişte yaşanmış örnekleri var.                          

Şevket Süreyya Aydemir’in “Tek Adam”ından aktarıyorum. (cilt: II, sayfa:348-349) İlk mecliste çıkarılacak yasalarla ilgili görüşmeler sürerken sıra frengi yasasına geliyor. Konu üzerinde konuşmalar yapılırken yasayı savunan Operatör Emin Bey’e şiddetle karşı çıkılır. Meclisteki sarıklılar tekme tokatlarla doktora saldırırlar. Hacı Bayram Şeyhi cübbesiyle sıraların üzerinden atılarak kavgaya karışacaktır.  Çünkü sıtma ve frengi gibi hastalıkların yayılması mikroplar nedeniyle değil Allah’ın takdiri olarak yorumlanmakta, dolayısıyla buna karışılmaması gerekmektedir. Söz konusu olay o günlerin bir milletvekili tanıklığıyla bizlere yansır.           

GEÇMİŞTEN BERİ                                     
                                          
Kısacası şiddet olgusu kanımıza işlemiş sayılır. Onsuz yapamıyoruz. Dahası, her gün biraz daha yükseltilen çıtalarla ona bulaşmayı özendirici, sırt sıvazlayıcı söz ve hareketlerle özendirilmekte bir bölüm insanlar. Yaşananlara baktıkça benzer eğilimlerin geçmişten beri sürdüğünü görmek ne acı!                                                                                                                                                               
Atatürk aydınlatması bu karanlık görüşleri yok etmek üzerine kurulmuştu. Tam anlamıyla gerçekleşebilseydi ülkemiz bugün bulunduğu yerlerin çok ilerisinde olacaktı. Bilgisizlik üzerine kurulmaya çalışılan sistemler, kendileri için en uygun ortamı orada buluyorlar. Atatürk adıyla özdeşleşmiş düşünceye karşı çıkmaları salt bu yüzden.        



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları