Olaylar Ve Görüşler

Seçmenin iktidarı

19 Haziran 2015 Cuma

7 Haziran seçimleri, AKP’nin demokrasi, hukuk devleti ve laiklik ilkelerinde yol açtığı ağır tahribatı onarmak ve sağlıklı bir demokratik mücadelenin ön koşullarını hazırlamak için çok önemli bir şans yarattı.

Bu şansı kavrayamayan ve kullanmayanlar tarih önünde ağır bir sorumluluğun altına girmiş olurlar. AKP ve liderinin böyle bir sorumluluğu yoktur. Çünkü onlar Türkiye Cumhuriyeti’nin yerleşik temel ilkelerini tasfiye edip, karşı devrimi gerçekleştirme amaçlarına adım adım yaklaşmaktadır. Bu nedenle sorumluluk, seçmenin AKP dışında TBMM’de çoğunluk kazandırdığı partilerindedir.

Kırmızı çizgiler
Bu koalisyonun oluşumu için partiler uzak amaçlarını ertelemeli, insan haklarına dayanan laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti ilkelerini yeniden inşa edecek hedefler üzerinde uzlaşmalıdır. Yeniden inşa tamamlandıktan sonra her parti kendi kırmızı çizgisine dönebilir. Ama söyler misiniz, hangi kırmızı çizgi, aşağıdaki hedefler üzerinde anlaşmaya engeldir?
* Cumhurbaşkanının anayasal çizgiye çekilmesine mi?
* Yüzde 10 seçim barajını kaldırmasına mı?
* Milletvekilliklerinin illere gayri adil dağılımının dengeli bir çözüme kavuşturulmasına mı?
* Bağımsız ve tarafsız bir yargı düzeninin yeniden kurulmasına mı?
* Yandaşına sadaka dağıtan sürükleanlayıştan sosyal hak anlayışına geçecek önlemlerin alınmasına mı?
* Yağmanın, yolsuzluğun, kirliliğin, yandaş kayırmacılığın önlenmesine, bunun yerine hukuk devletinin güvencesi altında adil, güvenilir ve sağlıklı bir ekonomik düzenin kurulmasına mı?
* Sünni İslamın izin verdiği ölçüde laiklik anlayışı yerine, belli bir din ve mezhebin devlet ve toplum düzeni üzerindeki egemenliğini kaldıran; dinin siyasete alet edilmesini önleyen tedbirlerin alınmasına mı?
* Eğitim ve öğretim düzeninde bilimin belirleyici olmasına mı?
* Üniversite özerkliğinin yeniden tesis edilmesine, RTÜK’ün özerk kılınmasına, basın üzerindeki baskı ve tasallutun önlenmesine mi?
* Uluslararası alanda AB hedefinden sapmayan barışçı bir dış politikanın oluşturulmasına mı?
Seçmenin AKP karşısında çoğunluğa ulaştırdığı üç partiden hangisi bunlara karşı? Hangi partinin kırmızı çizgisi bunlara engel? Son bir soru: 7 Haziran seçimlerinde seçmen, yüzde on gibi yüksek bir barajı aşma başarısını gösteremeseydi, AKP karşısında böyle bir üçlü çoğunluk doğabilir miydi? Amacınızı, tahrip edilmiş olan laik, demokratik ve sosyal hukuk düzenini onarmak ve korumak olarak tanımlarsanız, AKP dışında üçlü bir koalisyonun oluşmasının önünü kesen hiçbir engel gösteremezsiniz. Ama amaç, her ne pahasına olursa olsun AKP tabanını hedef alan bir erken seçime ulaşmak ise, bununla AKP’yi güldürmüş ve sevindirmiş olursunuz.
Beyler lütfen aklınızı ön plana çıkarın. Size verilmiş bu şansı geri tepme lüksünüz yok. Böyle bir şansı bir daha bulamazsınız. Ve tarih önündeki ağır sorumluluğun yükü altında ezilir gidersiniz.  

Prof. Dr. FAZIL SAĞLAM

 

-

 

Seçimin kazanımları

7 Haziran genel seçimlerinin Türkiye için en önemli kazanımı, tehlikeye giren demokratik hukuk devletinin kurtarılması oldu.

Öncelikle, diktatöryal bir tek parti iktidarı, askeri darbe olmadan seçimle değişti. Nitekim 1961’deki seçimlerde CHP’nin kazanacağı belli iken 27 Mayıs Askeri Darbesi olmuş, böylece Cumhuriyet tarihinde darbe geleneği başlamıştı. Buna bağlı olarak TC yurttaşlarında, yolsuzluk ve hukuksuzluğa batmış bir partinin uzun süren iktidarının zararlarını anlama demokratik kültür olgunlaşması görüldü.
HDP’ye barajı aşma oyunu sağlayarak Kürtçülük ve Güneydoğu Anadolu sorununun TBMM’de tartışılmasını sağladı. Bu seçim, sağduyusunu son iki yıldır yitirmiş olan yüzde 52’lik Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı yüzde 25’lik eski CHP Başkanı Deniz Baykal’ın ayağına götürerek parlamenter rejimden “aman diler” duruma düşürdü.

Ortak vaatler
CHP, MHP ve HDP’nin seçmenlerine verdikleri ortak vaatler, AKP yolsuzluklarının tekrar yargı önüne getirilmesi, başta Suriye olmak üzere tüm Ortadoğu devletleriyle geleneksel barışçı dış politikaya dönülmesi ve parlamenter sistemin desteklenmesidir.
Dolayısıyla, görünen o ki, en geçirgen parti CHP’dir.
CHP’nin MHP ile geçirgenliği üniter devletin korunması ve Türkçenin tek resmi dil olması; HDP ile geçirgenliği, AB uyum süreci çerçevesinde hazırlanan ve beyannamesiyle dile getirdiği yerel yönetimlere mali özerklik verilmesi ve Kürtçenin seçmeli ders olması, temel hak ve özgürlüklerin anayasal güvenceye tekrar kavuşması, seçim barajının düşürülmesi vb. olarak özetlenebilir.

Sağın desteği
Bu bağlamda, CHP-MHP azınlık hükümetine AKP içinden liberal sağın destek vermesi sağlanabilir.
“Neden liberal sağ destek versin” sorusunun yanıtı ise liberal sağın keskin bir ideolojiye sahip olmaması, serbest piyasa ekonomisinin işlerliğini sağlama güvencesi veren partilere yönelmesidir.
Merkez Bankası’nın özerkliği korunduğu ve Ali Babacan’ın saptamasında olduğu gibi “Hukuk devleti sağlam temellere dayandığı” sürece hem yabancı sermaye akışı /yatırımı sürecek hem de serbest piyasa ekonomisi işlerliğini sürdürecektir.
Bu konuda en çarpıcı örnek ise Marksist sol gelenekten gelen SYRİZA’nın lideri Başbakan Aleksis Çipras’ın Yunanistan’ıdır. Ayrıca güven oylamasında serbest bırakılacağı söylenen bazı HDP’li milletvekillerinin de CHP-MHP koalisyonuna desteği alınabilir.

Deniz Baykal
Dahası, çok büyük bir olasılıkla CHP- MHP- HDP ve bazı AKP’lilerin duraksamadan oy vereceği Meclis Başkanlığı’na Deniz Baykal seçilebilir.
CHP-MHP azınlık hükümeti de asgari ücretin 1.500 TL’ye yükseltilmesi, emekliye iki ikramiye, taşeron işçilere kadro, mazotun 1.5 TL’ye indirilmesi, yolsuzluk dosyalarının tekrar yargıya taşınması gibi ortak seçim vaatlerine yönelik yasal düzenlemeleri yaparak erken seçime gitmeleri durumunda CHP’nin tek başına iktidar olma ve MHP’nin de çift rakamlı oy oranlarını koruma sonucu yakalanabilir.
MHP’nin “kırmızı çizgim” dediği HDP’nin yönetsel özerkliğe gideceği savı ise bu ortamda iki nedenden dolayı mümkün görünmüyor. Birincisi, Demirtaş’ın IŞİD’in Güneydoğu Anadolu’ya sızma iddiası. Hizbullah-PKK’nin IŞİD’le çatışma olasılığı, böylece Ortadoğu bataklığına sürükle nerek bölgenin kan gölüne dönmesi kaygısıyla NATO’ya bağlı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bölgeyi koruması güvencesi; ikincisi de HDP’ye CHP’den kayan en az yüzde 3-4 puanlık oy veren seçmenin yönetsel özerkliğe karşı çıkması olacaktır.
Bu ortamda öyle görünüyor ki, HDP’ye altın tepsiyle bölgede değil özerklik, bağımsızlık bile verilse orta vadede bunu ironik bir biçimde istemeyeceğidir. Bölge halkının isteğinin de bu yönde olduğu tahmin edilebilir. Böylece şiddet yanlısı PKK ile arasına sınır koymak zorunda kalacak olan HDP, bir Türkiye partisi olduğunu da kanıtlamış olacaktır.
Azınlık hükümetinin varlığı sürecinde ekonomik ve sosyal sorunları yönetmekte başarılı olan CHP-MHP, orta vadede AKP içindeki liberallerin partiden ayrılıp merkez sağ bir parti kurmalarına yol açabilir ve AKP’nin ideolojik oy oranı da yüzde 15-25 aralığına inebilir.
Aksi takdirde, AKP-MHP koalisyonunda, demokratik hukuk devletine dönüş şansı yitirilebilir.
Bir sonraki seçimde de MHP’nin olağan oy oranının yüzde 7-9’luk sınıra düşmesi kaçınılmazdır.  

Prof. Dr. NURŞEN MAZICI Siyaset Bilimci



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları