Olaylar Ve Görüşler

Seçimler ve Toplumsal Muhalefet - Şadi OZANSU

24 Ağustos 2020 Pazartesi

Muhalefet 2023 seçimleriyle ilgili yanlış bir tartışma yürütüyor. Bu; adaylarla ilgili tartışma konusunda da olası seçim tarihi ile ilgili yaklaşımlarda da yanlış değerlendirmelere neden oluyor. Muhalefet açısından kimin ya da kimlerin aday gösterileceğinin çok bir önemi yok. Muhtemelen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı verilen bu totaliter yönetim tarzına karşı ne kadar çok aday olursa o kadar iyi olacaktır. Çünkü çok aday “çok görüş, farklı sınıfsal çıkarlar, buna uygun görüşler ve o görüşlerin destekçilerinin topyekûn mobilizasyonu/seferberliği” anlamına gelir ki bu herhangi bir adayın seçimleri ilk turda kazanmasını neredeyse imkânsız kılar. Ama tabii bütün bu adaylıkla ilgili sıraladıklarım normal koşullar altında anlamı olabilecek kriterler. Türkiye normal koşullar altında bir dönemden geçmiyor. Dolayısıyla ilan edilmiş tarihinde veya öncesinde bir seçim olabileceği gibi olağanüstü koşullar (savaş gibi) gerekçe gösterilerek belirsiz bir tarihe de ertelenebilecek veya gene aynı gerekçeyle önümüzdeki iki ay içinde de yapılabilecek bir seçim pekâlâ mümkündür.

MUHALEFET AÇISINDAN ÇÖZÜM KİŞİLERDEN ZİYADE HEDEFTE ARANMALI

Muhalefet ve özellikle ana muhalefet konumunda olan CHP açısından çıkış yolunun aslında hiçbir tartışmaya yer vermeyecek kadar net olması gerekir. Evet, CHP açısından kendi göstereceği adayın gerçekte karşı taraf için çalışacak biri olmaması birinci önceliktir. Bir başka ifadeyle Ekmeleddin İhsanoğlu türü bir aday olmaması gerekir. Ama en az bunun kadar ve belki de bundan bile daha önemli olan kendi adayının seçim hedefini nasıl ilan edeceğidir. Yani aday CB hükümet sistemini karşısına alan, dolayısıyla şu andaki sistemin yetkileriyle ülkeyi yönetmeyeceğini ilan edecek olan bir aday olmalıdır. Ana muhalefet partisi adayı seçildiği andan itibaren elinin altında olacak olan sınırsız yetkileri kullanarak ülkeyi ivedilikle demokratik bir meclis seçimine götürmeyi ana hedef olarak göstermeli, seçmenlerden buna oy vermelerini talep etmelidir. Özcesi böyle bir aday “kendinin” geçici olduğunu ilan ederek totaliter bir rejimden çok daha demokratik bir rejime geçişin aracı olacağının garantisini vermelidir. Ancak bu taahhütte bulunan adaylar ortak bir kitle seferberliği yaratabilme şansına sahip olabilirler.

BU TAAHHÜTLERDE BULUNAN HER ADAYIN KAZANMA ŞANSI YÜKSEKTİR

“Ben bu ülkeyi mevcut sistem altında yönetmek istiyorum” diyecek bir adaya hiçbir muhalif seçmenin güvenmesi söz konusu olamaz. Muhalefet “tek kişi” rejimine duyulan güvensizlik üzerine inşa edilmek zorundadır. Geçen yıl tekrarlanan İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi sonucu bunun açık göstergesidir. Ekrem İmamoğlu’nun karşısındaki gerçek ismin Binali Yıldırım olmadığını cümle âlem biliyordu. İmamoğlu bu seçimleri Binali Yıldırım’ın karşısında kazanabileceğinden çok daha rahat kazandı. Kaldı ki CHP bu seçimde kimi aday gösterse zaten seçimleri kazanacaktı. Önümüzdeki süreçte de aynı durum devam ediyor. CB sistemine son vererek egemen bir Meclis sistemine geçeceğini taahhüt edip ikinci tura kalan her aday seçimleri kazanacak durumdadır.

BU DURUMDA KILIÇDAROĞLU NEDEN ADAY OLSUN?

Sürekli olarak Kılıçdaroğlu’na 2023 seçimlerinde niye aday olmayacağı soruluyor. O da bu soruya çok da anlamlı olmayan cevaplar veriyor. Oysa yukarıda izah ettiğim hedef çerçevesinde hareket edildiğinde adaylığı gündeme gelen her muhalefet partisi başkanı bu soruya şu cevabı verme imkânına sahip olacaktır: “Niye aday olayım ki? Ben önümüzdeki dönemde çok daha etkili bir makam olan Başbakanlığa talip olacağım”.

‘GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM’DEN NE ANLAŞILMALI?

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in sözünü ettiği “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”den ne anlaşıldığı “Tek Adam” rejiminin reddi dışında pek belli değildir.

Oysa ki bu konunun da netlik kazanması bir zorunluluktur. CB hükümet sisteminin değişmesi konusunda seferber olacak bütün muhalif kitleler barajsız ve adil bir seçim, kurulu bütün partilerin eşit propaganda imkânına sahip olacakları bir seçim süreci, partiler yasasında demokratik değişiklik, partisinden ayrılıp başka partiye geçenlerin vekilliklerinin düşürülmesi, seçilmişlerin yerine atanmışların tayininin yasaklanması, milletvekillerinin kürsü dokunulmazlıklarının tam güvence altına alınması, vs. Bu ve benzeri değişiklikler CB hükümet sisteminin yerini alacak Egemen Meclis Hükümeti Sisteminin bütün muhalif kitleleri kucaklamasının bir aracı olacağı gibi 12 Eylül 1980 sonrası rejimin mevcut durumda görüldüğü gibi daha da totalitarizme evrilmesinin de yolunu olabildiğince tıkayabilecektir. Böyle bir sistem önerisiyle ortaya çıkmak 12 Eylül 1980 rejiminin “nimet”lerinden yararlanan hükümetlerin doğmasını engelleyeceği gibi o diktatörlük rejimiyle de göstermelik değil gerçek bir hesaplaşmanın yolunu açacaktır. Çünkü bu hesaplaşma demokrasi yolunda bir kitlesel seferberliği zorunlu kılacaktır. Bu yolda kitle seferberliği ise önümüzdeki dönemin kendisini de belirleyecek olan temel politik eksendir.


Şadi OZANSU

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi, Siyaset Bilimci



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları