Olaylar Ve Görüşler

Peki, ne yapmalı?

07 Kasım 2015 Cumartesi

Siyaset bilimi literatüründe uzun yıllar iktidarda kalmayı başarmış partilere ‘hâkim parti’ (predominant party) denmekte. Türkiye’de 2002 yılında iktidara gelmiş Adalet ve Kalkınma Partisi de ‘hâkim parti’ olma yolunda hızla ilerlemekte. Peki, ‘bu durumda ne yapmalı?’ sorusunun yanıtını arıyoruz.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu.

İkinci Dünya Savaşı ertesinde uyguladıkları sosyal demokrat politikalarla 40-45 yıl boyunca her seçimi kazanmış İsveç Sosyal Demokrat ve Norveç İşçi partileri hâkim parti kategorisine örnek olarak gösterilir.
Türkiye’de 2002 yılında iktidara gelmiş Adalet ve Kalkınma Partisi de ‘hâkim parti’ olma yolunda hızla ilerlemekte.
Ancak, İsveç ve Norveç’in Avrupa’nın en istikrarlı demokrasileri arasına girmesini sağlamış bu iki partiye kıyasla AKP’nin 13 yıllık iktidarı Türkiye’nin giderek otoriterleşmesiyle sonuçlanmış, ordu vesayetine son vermiş olan AKP kendi vesayetini kurarak bir dikta rejimine yönelmiştir.

Travma arttı
Siyaset bilimcilerin ‘illiberal demokrasi’ ya da ‘rekabetçi otoriteryanizm’ diye niteledikleri bu model 1 Kasım seçimleri sonucunda sol ve liberal demokrat çevrelerde ciddi bir travmaya yol açmış, seçim galibiyetiyle yeniden gündeme sokulan başkanlık sistemi tartışmaları bu travmayı daha da arttırmıştır. Bu kesime hâkim olan hissiyat yenilmişlik, ümitsizlik, ileriyi görememe, bir çıkış yolu bulamama şeklinde özetlenebilir.

Mujica’nın yanıtı
Bu durumda ‘Ne Yapmalı?’ Yüzyıl önce Lenin’in bu soruya verdiği cevap ve önerdiği model başarılı olamadı. Ancak soru önemli. 1 Kasım tarihli Hürriyet gazetesinde geçen hafta ülkemizi ziyaret etmiş olan Uruguay’ın eski devlet başkanı Jose Mujica ile Çınar Oskay’ın söyleşisi soruyu irdelemek için iyi bir başlangıç diye düşünüyorum. Oskay, Latin Amerika ülkelerinde askeri darbeler sonrasında sol partiler iktidara gelmişken, benzer tarihi paylaşmış Türkiye’de baskıcı bir İslami rejimin kurulmuş olmasının nedenlerini soruyor. Önemli bulduğum Mujica’nın cevabını aşağıda alıntılıyorum: “Bak... Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada solun derdi ‘birlik’ti. Girondistler dönemindeki kırılmayla Fransız Devrimi bitti. İspanyol Devrimi’nde anarşistler, komünistler ve sosyalistler aralarında çatışmaya başladığı günlerde kazanan Franco oldu. Almanya’da komünistler ve sosyalistler birbirini öldürmeye başladığında zaferi Hitler kazandı. Uruguay’da sol, birlik olması gerektiğini öğrendiği gün, ortak programlar yaratmayı, beraber yürümeyi öğrendiği gün kazanmaya başladı. Kazandık, çünkü birleştik. Farklılıklara saygı duyarak birlik olduk. Birleştiğinizde gerçek bir alternatif olmaya başlıyorsunuz... İktidara oynamak için güçlü olmak gerekir. Güçlü olmak büyük kalabalıklarla mümkündür. Oldukça basit ama solun bunu anlaması kolay olmuyor.”

Sıkışılmış alanlar
Türkiye’de son yıllarda yapılmış pek çok araştırma seçmen oylarının dört kümede kemikleşmiş olduğunu gösteriyor. Yakın gelecekte bu durumun değişmesi olası gözükmüyor.
Büyük ölçüde kıyı kentlerine sıkışmış CHP’nin Güneydoğu bölgesinde varlık gösterebilmesi, mütedeyyin seçmeni yakalayamadığı, sol oyları toplayan HDP’yi ise bertaraf edemeyeceği için çok güç.
Öte yandan, Güneydoğu’ya sıkışmış HDP’nin ülkenin diğer bölgelerine açılmak ve Türkiye partisi olmak arzusunu tek başına gerçekleştiremeyeceğini son seçim süreci kanıtladı.

Yeni bir ittifak
Oysa bu iki partinin ÖDP’yi de yanlarına katarak iktidara yeni bir alternatif oluşturmaları mümkün. Ancak bu, dört yıl sonraki seçimlere bir iki ay kala gerçekleştirilebilecek bir alternatif değil.
Bu tür bir işbirliğinin seçmende heyecan yaratabilmesi için şimdiden bütüncül bir vizyon oluşturulması çok önemli.
Bu vizyonun temel taşlarının salt seçimlere indirgenmeyen, çağdaş demokrasilerin olmazsa olmaz diğer koşullarını garanti altına alan yeni bir demokrasi ve hukuk devleti anlayışına dayalı olması; dışlanmış ve ötekileştirilmiş tüm kesimlere eşit vatandaşlık haklarının tanınması; bürokrasinin rasyonel temellere oturtularak liyakat esasına dayandırılması; sosyal politikalarla bölgeler ve sınıflar arası dengesizliklerin giderilmesi üzerine inşa edilmesi gerek.
Böyle bir vizyonla yola çıkmış bir ittifak CHP ve HDP’yi sıkıştıkları alanlardan çıkarıp Türkiye coğrafyasının çok daha geniş bir kesitine açacağı gibi, yaratılmış olan rüzgârla ittifakın iki partinin de aldıkları oyların toplamından çok daha büyük oranlara ulaşması mümkün.
Bu birlikteliği onaylamayan partili seçmenlerin bir kısmı kaybedilse bile, daha çok sayıda yeni seçmene erişme imkânı doğacaktır görüşündeyim.
Bu önerimin ütopik bulunacağının farkındayım. Ancak, Türkiye’nin geleceğinden kaygı duyanlar cesur alternatiflere açık olmadıkları, risk almadıkları, radikal çözümleri düşünmedikleri takdirde daha uzun yıllar seçimlerde hüsrana uğrayacaklardır diye düşünüyorum.

PROF. DR. BİNNAZ TOPRAK
24. Dönem CHP
İstanbul Milletvekili



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları