Olaylar Ve Görüşler

ÖSYM Soruları Açıklasın

15 Mart 2015 Pazar

2015 YGS sınavının yapılacağı pazar günü ÖSYM, yapılan sınavın tüm soru ve yanıtlarını açıklayarak gecikmeksizin uygulamak suretiyle milyonlarca öğrencinin beklentisini karşılamalıdır.

Ankara Barosu Başkanlığı tarafından, 2014 YGS’de sorulacak soruların yüzde 20’sinin yayımlanmasına ilişkin ÖSYM Yönetim Kurulu’nun 12.03.2014 günlü ve 7 sayılı kararının iptali istemiyle açılan davada; Danıştay 8. Dairesi’nin 08.12.2014 günlü ve E: 2014/8893 sayılı kararıyla, işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilir.

Gerekçeli karar
Kararın gerekçesinde, ÖSYM tarafından merkezi olarak yapılan ve yüz binlerce öğrencinin katıldığı sınavların hemen akabinde soru ve cevapların kamuoyuna açıklanması şeklinde bir teamülün bulunduğu, bu durumun sınav soru ve cevaplarının kamuoyunda tartışılmasının önünü açacağı, sorulan sorular ve idarece kabul edilen cevaplara ilişkin olarak kamuoyuna bilgi verilmemesi halinde, hak arama özgürlüğünün sınırlanması anlamına geleceği, dava konusu işlemin, ülkemizin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan ve “hukuk devlet ilkesi”nin vazgeçilmez ilkelerinden olan “hak arama özgürlüğü”, “adil yargılanma hakkı” ve “mahkemeye başvuru hakkı”nı doğrudan veya dolaylı olarak ihlal ettiği kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
Aynı doğrultuda Anayasa Mahkemesi’nin 04.12.2014 günlü ve E:2013/114, K:2014/22 sayılı iptal hükmüne de atıf yapılmıştır.
Karar, 05.03.2015 tarihinde Ankara Barosu’nun internet sitesinde de yayımlanır.

ÖSYM’nin açıklaması
Buna rağmen, ÖSYM tarafından; 12.03.2015 tarihinde internet sitesinde yapılan açıklamada, Danıştay’ın anılan kararına atıf yapılmadan, 2015-YGS’den sonra tüm telif hakları bedelsiz devredilerek soruların yüzde 20’si (32 soru) sınavın tamamlanmasından hemen sonra tüm adayların ve ilgililerin erişimine ÖSYM’nin internet sitesinden açılacağı, soruların geri kalan yüzde 80’inin de sınav sonuçlarının açıklanmasından sonra 10 gün süreyle adayların erişimine bilgi edinme amaçlı açılacağı belirtilmiştir.
Danıştay’ın yukarıda belirtilen kararında; davacının sınava katılan öğrenci olmayan Ankara Barosu Başkanlığı olması, karar içeriğinde ÖSYM tarafından merkezi olarak yapılan ve yüz binlerce öğrencinin katıldığı sınavların hemen akabinde soru ve cevapların kamuoyuna açıklanması şeklinde bir teamülün bulunduğu, bu durumun sınav soru ve cevaplarının kamuoyunda tartışılmasının önünü açacağı, sorulan sorular ve idarece kabul edilen cevaplara ilişkin olarak kamuoyuna bilgi verilmemesi halinde, hak arama özgürlüğünün sınırlanması anlamına geleceğinin belirtilmesi ve bu kararın ÖSYM’ye tebliğ edilmiş olduğu halde 2014 YGS’deki tutum devam ettirilerek sorular kamuoyuna açıklanmak istenilmemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinde, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin verdiği kararlarının icaplarına göre idarenin, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu ve bu sürenin hiçbir şekilde idareye tebliğinden itibaren otuz günü geçemeyeceği vurgulanmıştır.
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı’nca bu pazar günü 2015 YGS sınavı yapılacaktır.

ÖSYM ne yapmalı?
Bu nedenle, 2577 sayılı kanunda ifade edilen gecikme hali 2015 YGS sınavı sorularının açıklanması yönünden mevcuttur. ÖSYM bu hususu dikkate alarak Danıştay tarafından verilen kararı, pazar günü yapılan sınavın tüm soru ve yanıtlarını açıklayarak gecikmeksizin uygulamak suretiyle milyonlarca öğrencinin beklentisini karşılamak yanında, TC Anayasası’nın 2. maddesinde düzenlenen “hukuk devleti ilkesi” ile 36. maddesinde düzenlenen “hak arama özgürlüğü” ilkesinin hayata geçirilmesine katkı sağlayan hukuka bağlı idare anlayışını da göstermesi gerekir.

M. ÖNDER TEKİN Danıştay Tetkik Hâkimi

                                                                                                                     

Dilimiz ve Dilciler
Ömer Seyfettin, “Eskiden (...) eline kalem alan Arapça Acemceyi iyi bildiğini göstermeye kalkar, birbiri ardına birçok cafcaflı terkipler düzerdi. (...) Edebiyat kamusu, Arapça, Farsça idi. Çarşıda satılan lugat kitapları içinde bir tek Türkçe yoktu. (...)İdadide benim bir kitabet hocam vardı. Sade Türkçe yazanlara kızardı. İki defterimiz vardı. Biri ezberleyeceğimiz Arapça, Acemce kelimelere mahsus, öteki okuduğumuz eserlerden toplanmış güzel Arapça, Acemce terkiplere mahsus. Bu kelimeleri vazifelerinde en çok kullanan mükâfat alırdı” der (Türk Kadın Dergisi, 1918/1919).
Bugün de “Arapça, Acemce”ye öykünenler, “vizyon, misyon, performans, okey” gibi “cafcaflı” sözlerle yazıp konuşanlar “mükâfat” alıyor; dile yönelik hiçbir araştırması olmayan, Türkçenin tarihsel akışını bilmeyenler (en çok da gazeteciler), TV’lerde başköşeye kuruluyor.

‘Müsait’ tartışması
Son günlerde “müsait” sözcüğünü tartışanların çoğu Başbakanlık’a bağlı Türk Dil Kurumu (TDK) ile Dil Derneği’ni karıştırdı; bu iki kurumun nasıl kurulduğunu, amacını, koşullarını bilmedikleri belliydi. Sözlüğü masasındaki kalın kitap ya da bilgi-sunar sayfası olarak görenler; sözlükbilimini, bir sözlüğün nasıl hazırladığını, sözlükçünün eğitimini, birikimini, dili nasıl izlediğini; sözcüklerin serüvenini bilmeyenler, dilcilerin çok “yalnız” olduğunu kanıtladılar. Sorgulandık, suçumuz kesinleşti; cezamız kesildi.
“Müsait” sözcüğüne verilen 2. anlam, “flört”le birlikte düşünülmeli, bunların toplum belleğine/dile ne zaman, hangi örnekler saptanarak girdiği araştırılmalıdır; iki sözcüğü birlikte düşündüğümüzde kadına yönelik olumsuz anlam, artık geçersizdir; toplumun büyük kesiminin kadına ve “flört”e bakışı değişmiştir.
“Muhafazakâr” ana babalar evlenecek kızı için ekranlardaki “flört”ü hoş görmekte; genç kızlar “flört”üyle övünmektedir. Sözlük yapıcısı olarak eksiğimizi biliyoruz; toplumsal değişim öne geçmiş, “müsait”in 2. anlamını silmiştir.

Dil Derneği’nin savaşı
Bir (birkaç) sözcük için duyarlı olan aydınların çoğu, Atatürk’ün “vasiyetnamesinin” çiğnenerek TDK’nin devrim karşıtı yapıya dönüştürülmesini; bu hukuksuzluğa tepki için kurulan Dil Derneği’nin gönüllü birliktelik ve kısıtlı gelirle yaşama savaşımını görmemektedir.
Atatürk’ün kalıtını “mirasyedi” gibi kullanan resmi TDK, siyasetin güdümündedir; para ve olanak denizinde yüzmektedir. Türkçe yeniden yabancı diller boyunduruğuna girerken, tümce kurma bilincimiz yara alırken seyretmektedir.
Aydınların çoğu Dil Derneği’ni yalnız bırakmıştır. Yabancı dille eğitim, yabancı adlandırmanın yanı sıra, iktidarın ilkokula bile soktuğu Arapça, Osmanlıca ve eski yazıya girişimlerimizde destek vermemiştir. “Müsait”e tepkili yazarlarla sanatçıların kimi, “Westside İstanbul, My Home, Paykek Şekl-i Şahane, Kremini Jelly” gibi adlar taşıyan yuva (ev), yiyecek ve “baby” reklamlarında boy göstermekte, dilcileri suçlamaktadır.

Sorun Türkçede değil!
Türkçeyi sahiplenmeyen, yabancıya bağımlı ve hayran devlet yöneticileri ve aydınlar yüzünden yüzyıllar önce olduğu gibi bugün de dil sorunlarını çözemiyoruz. Sorun Türkçede değil; devleti yönetenlerle aydınlardadır. İlkin bu sorunun giderilmesi gerekir.  

SEVGİ ÖZEL Dil Derneği Başkanı



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları