Olaylar Ve Görüşler

Ölüm üzerinden politika

03 Ocak 2016 Pazar

Kan sunarak iktidar sürdürülüyor, bunun yanı sıra gelecekteki olası rejim değişikliğinin altyapısı hem kandan dolayı oluşturuluyor, hem kanın her yana sıçradığı bir ortamda bütün sesler kısılmaya çalışılıyor. Oysa ne kadar büyük bir yanılgı!

TV haberlerini dinliyorurm. “Tarafsız medyanın tarafsız spikeri” göğsünü kabartarak; “Genelkurmay’dan verilen bilgilere göre üç gün içinde Cizre’de 100, Nusaybin’de 30, Dargeçit’te 9 olmak üzere 139 terörist öldürüldü” diyor. 139 can, 139 ocak, onların akrabaları çevresi, ölümün öldürülmenin infiali vs. Bazıları bu rakamlarla yitinmiyor, sayıyı daha da artırıyor. Belli ki, devletin yüksek katları, toplumun görmesini istediği şeyi pompalıyor. Hem de medyayı bir propaganda aracı gibi kullanarak yapıyor bunu.
Ne kadar çok kan dökülürse o kadar çok düşmanlık tohumları ekiliyor. Kalan son aidiyet bağları da devletin elleriyle kopartılıyor, hem de tanklarla, toplarla. Ve güya bununla bölünme engelleniyor: Oysa yapılanlar her gün biraz daha bölüyor, her gün biraz daha bilerek ya da bilmeyerek ülkeyi bir iç çatışmaya sürüklüyör. Bunu devlet aklının bilmemesi, görmemesi düşünülebilir mi? Bu adamlar hiç mi sosyoloji, politika bilmiyorlar? Kendi kasabalarını tanklarla sarıp bombalayarak, “Kurdun dişine kan değdi; korkun” ya da “Türksen öğün değilsen itaat et” denerek nasıl bir birlik sağlanacak, anlayan, bilen var mı?

Öldürmenin şehveti
Şu kadar adam öldürdük demekle bu iş çözülseydi eğer bu güne kadar Piran’da, Ağrı’da, Dersim’de bunların yüz katı insan öldürüldü, çözüldü mü? Son otuz yılda otuz binden fazla insan öldürüldü, çözüldü mü? Hiç mi tarih bilinci yok bunu yapanlarda/ yaptıranlarda, hiç mi izan yok?
Üstelik şimdi yeni bir jargonla son sürat bir savaş dili kullanılıyor. Eskiden “etkisiz hale getirildi” deniyordu, şimdi etkisiz kelimesi yeterince etkili olmuyor demek ki, iyice halkın gözüne sokmak için “öldürdük” deniyor, büyük bir şehvetle. “Bugün on beş terörist öldürdük, merak etmeyin yarın daha fazlasını öldüreceğiz” böbürlenmelerine sığınarak nereye varılacak?

Sivil ölümleri
Şimdi sivil halk da ölüyor/öldürülüyor. Çoluk çocuk da. Devlet, korumakla yükümlü sivillerin ölümüne sebep oluyor. “Efendim terör örgütü yaptı, onlar olmazsa ölmezdi” vs deniyor. Peki, bu suçsuz korumasız insanların ölümüne mazaret mi? Zor günde vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamak görevin değil mi?
Kasabalardaki öğretmenleri evlerine gönderiyorsun, peki ya geride kalan çocuklar, bırakın eğitimlerini ya can güvenlikleri ne olacak? Öğretmenler senin de oradaki çocukları kendinden saymıyor musun? Öyle ya, eğer bir tehlike varsa öğretmenlerden önce çocukların ve kadınların değil mi öncelik? Bu nasıl vicdan, nasıl adalet diye sorulması gerekmez mi?
Kasabaları savaş alanına çevirmenin, tankla, topla, orantısız biçimde saldırmanın hiçbir mazereti yok. Siz değil miydiniz “bu iş silahla çözülmez, bizden öncekiler bunu yaparak yanlış yaptı, biz hukukla, siyasetle çözeceğiz” diyen. Bir yıl içinde ne değişti birden savaşa dönüldü? Sayılar üzerinden, ölümler özerinden politika devşirmek de neyin nesi? “Bugün yüz kişi öldürüldü, yarın iki yüz öldürülecek” diyerek neyi halledeceksiniz? Ya bu kadar insan öldürüldükten sonra bu yolla halletmeyip tekrar masaya dönerseniz bu ölümlerin hesabını kim verecek? Hani nerede büyük devlet afra tafraları? Büyük devlet kendi şehirlerini kendi tanklarıyla döven devlet mi? Hani Esad bunu yapınca demediğinizi bırakmamıştınız, şimdi neden aynısını siz yapıyorsunuz?

Feryatlar!
Her gün bir şehidin tabutu başında ağlaşan, her halinden yoksul olduğu anlaşılan annesi, babası, kardeşleri, karısı ve kimsenin kulak asmadığı “yeter artık bu savaşı durdurun; bizim ocağımız söndü bari başkalarınki sönmesin” feryatları. Ateş düştüğü yeri yakmaya devam ederken, yetkililerin bildik hamasetleri eşliğinde ertesi gün, daha ertesi gün bu terane böyle devam edip gidiyor. Bu daha ne kadar sürecek böyle?

Çözüm savaşta değildir
Dikkat edin her iki taraftan da ölenler yoksul halk çocukları. Konuşanlar, nutuk atanlar, hamaset yapanlar, bu kavgayı harlayanlar ise tuzu kurular. Hiç kimsenin şehit olmasını istemiyoruz, ama bu şehit hamaseti yapılırken neden birileri çıkıp da “Ey ehli vatan bu şehitlik mertebesi niye bir gün de sizlerin semtine uğramıyor?” demiyor/ diyemiyor? Eğer öyle olsa bu çatışma bu savaş bir gün sürmez biterdi, emin olun.
Yönetenlerin yönetemediği, yönetenilenlerin yönetilemediği günlerden geçiyoruz. Ölüm başarı değil. Her ölüm bizi biraz daha birbirimizden uzaklaştırmaktadır. Tek çözüm aklıselime, diyaloğa, müzakereye bir an önce geçilmesidir. Deve kuşu politikasıyla asla bir yere varılamaz. Gerçeklere gündüz gözünü kapatan, sadece kendine dünyayı gece yapar. Bizim ise aydınlık bir geleceğe ihtiyacımız var.

Prof. Dr. AHMET ÖZER
Toros Üniversitesi

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları