Olaylar Ve Görüşler

Ölüm Korkusu Mu, Ekmek Kavgası Mı? - Prof. Dr. Nazife Güngör

15 Nisan 2020 Çarşamba

Türkiye’de 10 Nisan akşamı saat 21 sıralarında, o gece 24.00’da başlamak üzere iki gün boyunca sokağa çıkma yasağının uygulanacağına ilişkin kararın açıklanması üzerine insanlar panik halde sokağa döküldü. Market raflarında ne var ne yok telaşla poşetlere doldurulurken, sosyal mesafe çoktan aşılmış, fiziksel temas hat safhada. Kavga, dövüş, bağırış, çağırış hiç de yabancı gelmedi doğrusu. Anımsayacaksınız. 15 Temmuz akşamı da benzer tablo yaşanmıştı. Darbe girişimine ilişkin ilk görüntüler televizyon ekranlarına gelmeye başladığı anda insanlar marketlere, fırınlara doluşmuş, ne buldularsa alıp evlerine taşımışlardı. Olay netlik kazanınca insanlar rahatlamış, bu kez de tamamen bambaşka bir duygu haliyle ve heyecanla sokağa çıkmışlardı.

Öncesi de var. Belli bir yaşın üzerindekiler anımsayacaklar. Sıradan bir Eylül sabahıydı. İşlerine gitmek üzere evlerinden çıkan insanlar asker tarafından durdurulmuş ve evlerine gönderilmişlerdi. Askeri darbe gerçekleşmiş ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Daha öncesinde de siyasal şiddet olayları nedeniyle ülkede defalarca sıkıyönetim ilan edilmiş, insanların hareket alanları kısıtlanmıştı.

AÇ KALMA KORKUSU DİĞER TÜM KORKULARDAN ÖNCELİKLİDİR

Diğer yandan karar süreçleri ve kriz ortamları yönetilirken kitlelerin çok iyi analiz edilmesi gerekir. Kriz dönemlerinde insanların özellikle de kitlesel ortamda duygu odaklı dinamikleri akıl odaklı dinamiklerinin önüne geçer. Bu yöndeki tavır ve davranışlarının motivasyon kaynağı ise temel gereksinimlerdir. Buna göre eğer kitleler bir biçimde aç kalma korkusuna kapılırlarsa, diğer bütün tehlikeler vız gelir.

İnsan, doğası gereği öncelikle yaşamda kalmak için temel gereksinimlerini karşılamak ister. Temel gereksinimlerini karşılayamayacak olma korkusu, onu diğer bütün tehlikeleri hiçe sayma noktasına getirebilir. Hele ki o tehlike olasılık dahilinde ise aç kalma tehlikesinin yanında hiç kalır. 10 Nisan akşamı net olarak gördük. Bir aydan beridir her gün yayınlanan ölüm listeleri, hasta sayıları, virüsün yüksek bulaşıcılık riskine ilişkin açıklamalar, alınması gereken önlemler, ölüm tehlikesi vs. bir anda ekmek kavgasına yenik düştü. 

SOSYOEKONOMİK KARAKTERİ DOĞRU ANALİZ ETMEK GEREKİYOR

Kitleleri iyi tanımak gerekiyor. Özellikle de işin karar verici kısmında bulunanların, karar oluşturma, strateji geliştirme süreçlerini toplumun tüm dinamiklerini dikkate alarak yapmaları, beklentilere uygun yanıtlar alınması açısından çok önemli. Toplumlar her ne kadar zaman zaman birtakım olaylar ve durumlar karşısında kitlesel bir homojenlik hali ortaya koysalar da ayrıntılarda çok ciddi farklılıklar mevcuttur. Bu farklılıkları anlamak için toplumun sosyoekonomik ve sosyo kültürel dinamikleri doğru analiz etmek gerekiyor. Bunu yaparken tarihsel dinamiği de göz ardı etmemek lazım. Yukarıda da örnekleriyle belirtildiği gibi bir toplumun ortaya koyduğu kitlesel davranışların çoğu geçmiş deneyim ve birikimlerden beslenir.

Toplumun sosyoekonomik karakterini öncelikle materyal ilişkiler bağlamında analiz etmek gerekir. İnsanların maddi koşulları onların davranışlarının biçimlenmesindeki en önemli dinamiktir. Nitekim insanlık tarihi boyunca yaşanan tüm savaşların, çatışmaların temelinde ekmek kavgası olduğunu unutmamak gerekir. İşte tam da bu nedenle toplumu analiz ederken, insanların öncelikle gelir durumlarına, yaşam standartlarına, iş ve uğraş koşullarına bakılması gerekir. Birtakım karar ve uygulamaların beklenen sonucu verebilmesi için insanların öncelikle bu yönden kendisini güvende hissetmesi gerekir. 

Diğer taraftan toplumun kültürel kodlarını çözümlemek ortaya konulacak karar ve uygulamalardan beklenen sonucun alınması açısından büyük önem taşır. Her toplumun kendine özgü bir kültürel karakteri vardır ve bu da insanların hangi durumlarda hangi tepkileri ortaya koyacağını ya da hangi davranış biçimlerini sergileyeceğini büyük ölçüde belirler. Kültürel kodların izini ise tarihsel dokunun ayrıntılarında sürmek en doğrusu.

KİTLELER DEĞİL, YÖNETENLER DERS ÇIKARMALI 

Özellikle de kriz süreçlerini yönetirken geçmişten beslenmek gerekir. Kitlelerin değil, kitleleri yönetenlerin ya da yönlendirenlerin geçmişten ders almalarını beklemek zorundayız. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi bir toplumda kitle dinamiğinin işlemeye başlaması, o toplumda rasyonel davranışın büyük ölçüde göz ardı edilmesi anlamına gelir. Özellikle panik durumlarında kitleler davranışlarını rasyonel zeminde ortaya koymak yerine günü kurtarmanın telaşına kapılırlar. Böyle durumlarda geçmişteki yaşanmışlıklara ilişkin kabus kareler panik haldeki insanın zihninde yeniden belirir ve paniği besler.

Krizin yöneticileri ise yaşanmışlıklardan ders çıkararak süreci yönetmelidirler. Geçmişten çıkarılacak dersler hataların tekrarlanmasını önler ve çok daha sağlıklı bir kriz yönetim süreci gerçekleştirilebilir. Geçmişteki benzer olay ve durumlardan hareketle insanların hangi durumlarda, ne gibi davranışlar ortaya koyabilecekleri tahmin edilerek, ona göre önlemler alınmalı, planlama yapılmalıdır.

Sonuç olarak insanları her şeyden önce aç kalma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmamak gerekiyor. Her durumda ve ortamda planlamaların da buna göre yapılması lazım. Yöneticilerin toplumun her kesimindeki insanların koşullarını çok iyi değerlendirmeleri, her kesimle empati kurabilmeleri gerekir. Kitlelerin zaafları ve de gereksinimleri saptanmalı ve öncelikle bu zaafların iyileştirilmesi, eksiklerin giderilmesi gerekir. Ekonomik güçlükler içerisinde kıvranan, maddi yetersizlikle başa çıkmak için çabalayan insanı için virüsle mücadele, ölüm riski gibi şeylerin fantazyadan ibaret olacağını göz ardı etmeyelim. 

PROF. DR. NAZİFE GÜNGÖR

ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ


YAZIYI DİNLEMEK İÇİN 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları