Olaylar Ve Görüşler

Kıdem Tazminatı İştahı

14 Mart 2015 Cumartesi

Hükümet, kıdem tazminatını belirli aralıklarla ısıtıp temcit pilavı gibi gündeme getiriyor. İşçisendikaları ve çalışanların tepkisi üzerine, adeta kamuoyunun gazını alırcasına konu rafa kaldırılıyor. Belli bir süre geçince hükümet kıdem tazminatını yeniden gündeme getiriyor.

En son 2012’de çıkarılması öngörülen Kıdem Tazminatı Fonu taslağı yoğun eleştiriler ve tepkiler üzerine geri çekilmişti.
Aradan 2 yıl geçti, fon bir kez daha gündeme geldi.
Yüksek Planlama Kurulu’nun (YPK) hazırladığı 2015 programında da mevcut kıdem tazminatının yerine fon kurulması yer alıyor.
Bir yanda “İşçilerin ve sendikaların onayı olmadan fon kurulamaz” diyeceksiniz, diğer yanda çalışan kesimin çok duyarlı olduğu bu konuyu bir veya iki yılda bir gündeme taşıyacaksınız.
Artık, bu senaryo çok sıktı ve usandırmaya başladı.

Emekçinin tek güvencesi
Alın terinin birikimi olan kıdem tazminatı emekçilerin en önemli hakkı ve emekli olduğunda tek güvencesidir.
Hükümet, mevcut sisteme göre iflas ve işten çıkarmalardan ötürü işçilerin yüzde 85’inin kıdem tazminatı alamadığı gerekçesiyle fon kurulmasının zorunlu olduğunu savunuyor.
Aslında kıdem tazminatını alamayan işçilerin çoğunluğu özel sektörde çalışan, sendikasız işçilerden oluşuyor.
Sendikal örgütlenmenin yaygın olduğu işyerlerinde genelde kıdem tazminatı sorunu yaşanmıyor.
Daha önce gündeme gelen taslağa göre fondan yararlanabilme koşulları ağır.

Askere gidenler alamayacak
Bu taslağa göre, evlenen kadın işçilerle askere gidenler kıdem tazminatı alamayacak.
İşçi, fondan tazminat alabilmek için ölümlerin dışında 10 veya 15 yıl bekleyecek.
Aslında Ücret Garanti Fonu’na bir madde ekleyerek kıdem tazminatları güvence altına alınabilir, emekçiye de parası buradan ödenebilir.
Ücret Garanti Fonu, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 33. maddesine göre, işçilerin, işverenin ödeme güçlüğüne düşmesi hallerinde iş ilişkisinden kaynaklanan son üç aylık ücret alacaklarını garanti ediyor.
İşverenler, çalıştırdıkları işçiler için her ay işsizlik sigortası primi ödüyor. Bu primin bir kısmı “Ücret Garanti Fonu”na gidiyor.
Eğer şirket batarsa, çalışanlar fona başvurup son üç aylık maaşını alabiliyor.
Yani, işverenin ekonomik sorunlardan, iflastan ötürü çalıştırdığı emekçiye ücret verememesi durumunda, Ücret Garanti Fonu’ndan bu işçilere bir kez üç aylık ücretleri ödeniyor.

Saatli bir bomba
Mevcut bu fona eklenebilecek bir maddeyle kıdem tazminatları da güvence altına alınabilir.
Bu düzenleme yapılırsa yeni bir fona gereksinim duyulmaz. Türkİş ve DİSK’in kırmızı çizgisi, genel grev gerekçesi saydığı kıdem tazminatı saatli bomba gibidir. İşçinin onayı alınmadan, “ben yaptım oldu” mantığı ile hayata geçirilecek düzenleme çalışma barışını bozabilir. Çok dikkatli olunmalı.  

ŞÜKRÜ KARAMAN Gazeteci

                                                                                                 

İnsan Hakları, Eğitim ve Demokrasi

İnsan hakları kavramı aslında insanın kendisini keşif yolculuğu sonucunda oluşmuş ve hukuksal bir zemine oturtularak uygarlık tarihinde yerini almıştır.

1776 tarihli “Virginia Haklar Bildirisi”nde belirtildiği gibi her insan yaşamak, özgürlük ve mutluluğu aramak hakkına sahiptir.

Ancak insan sosyal bir varlık olduğundan bazen “başkaları” onun cehennemi olabilir. “Başkaları” ise bazen bir devlet, bazen siyasal rejim biçimi, bazen örgütlü bir din, izlenilen ekonomi politikası, etik anlayış olduğu gibi, insanın toplumsal etkileşiminin gerçekleştiği bireyler arası düzlemde de ele alınabilir.
Görüldüğü gibi insan hakları kavramı hukuk, siyaset, ekonomi, sosyoloji, psikoloji, etik gibi dalların bileşiminden oluşmaktadır.

Düşünen insan
Ortaçağ’da “ inanan insan”ın yerini günümüzde “düşünen insan”ın alması sonucu pozitif düşüncenin benimsenmesi, birey kavramını da tarih sahnesine çıkarmıştır. Acaba birey en çok ne tür bir siyasal rejim altında kendisini daha mutlu hissedebilir, sorusuna verilen yanıtların çoğunu demokrasi kavramı oluşturmaktadır. Demokrasi de bir siyasal rejim biçimi olmanın çok ötesinde yaşamın içinde somutlaşır.
Demokrasi çoğunluk diktası şeklinde ele alınmamalı, çoğulculuk şeklinde işletilmelidir. Ancak çoğulcu rejimlerde insan hakları kavramı işlerlik kazanır.
Bu bakımdan insan hakları ve bireysel özgürlüklerin ancak laik, çoğulcu demokrasi, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkeleri temelinde gelişebileceği tartışma götürmez bir gerçektir.

Hak ihlallerinin önüne geçmek
Günümüzde hemen hemen bütün dünyada insan hakları ihlallerine rastlanmakta, gerek devletler arasında gerekse bireyler arasında insan hakları ihlallerinin önüne geçilememektedir.
Oysa eğitim yoluyla insan hakları ihlallerinin bir ölçüde önüne geçilebilir.
Örneğin beden eğitimi dersinde “olimpizm” felsefesinden yararlanarak insan hakları ilkelerinin öğrenciye benimsetilmesi yoluna gidilebilir.
Tarih derslerinde devletlerarası savaşlar dar milliyetçi kalıplarla değil, insani boyut öne çıkarılarak öğrencide bir bakış açısı geliştirilebilir.

Evrensel insan
Uomo Universale’ye yani “evrensel insan”a ancak insan haklarını tüm düşüncesiyle benimsemiş bireylerden oluşan toplumlarda ulaşılabilir.
Aksi durumda ise halihazırdaki eğitim sistemi ve felsefesi, toplumda potansiyel faşistler yetiştirmekten öteye geçemez.

Yrd. Doç. Dr. AYŞE ATALAY Emekli Öğretim Üyesi 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları