Olaylar Ve Görüşler

'Kıbrıs'a dikkat ediniz' - AHMET GÖKSAN

16 Temmuz 2024 Salı

Ulusların, toplumların ve toplulukların kendilerine özgü yaşanmışlıkları tarih diye tanımlanıyor. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile KKTC’nin kurulmasına aynı gözle bakmak olasıdır. Her ikisinin de ülke genelinde yakılan çoban ateşlerinin alev topuna dönüşmesi ile halkın birlikte el ele vererek ve direniş örgütlerinin de çabaları sonrasında kurulduğunun unutulmaması gerekiyor.

Ada, 4 Haziran 1878 tarihinde İngilizlere kiraya verilmesine karşın adı geçen ülke iki ulusun uzantıları olan Türkler ile Rumlar arasında ayrım ve baskı yaparak Türkleri göçe zorladı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlatılan Soğuk Savaş uygulamalarını da eklediğimizde her geçen gün adadaki Türklerin sayısı azalıyordu. Böyle bir olasılığa dikkat çeken Atatürk, 1937 yılında Antalya’da düzenlenen askeri tatbikat sırasında komuta kademesindeki subayları şöyle uyarmıştı: “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir.”

Gerek Türkiye gerekse Kıbrıs Türkleri olası saldırılara karşı 1 Ağustos 1958’de Türk Mukavemet Teşkilatı’nı (TMT) kurarak güç oluşturdular. Buna koşut İngiliz destekli Rum saldırılarından beklediklerini bulamayanlar, uzlaşmak ve yeni bir yönetim modeli olarak 19 Şubat 1959’da Türklerin ve Rumların ortak eşitliğine dayanan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş antlaşmalarını Zürih’te imzaladılar. 16 Ağustos 1960’da da Kıbrıs Cumhuriyeti resmen kuruldu. Kurulan bu cumhuriyetten Türkler dışlandı. İki toplum arasında başlayan çatışmalar sırasında Yunanistan’dan getirilen askerler var olan EOKA terör örgütüne karşı EOKA-B olarak örgütlendiler.

Bu örgütler birbirlerine karşı acımasızca saldırarak hatta daha da ileri giderek Makarios’u hedef alan eylemler yapıyorlardı. Örneğin içişleri bakanını öldürdüler. Askeri birliklerden çalınan silahlarla başarılı olacaklarının hesaplarını yapanlar 15 Temmuz 1974 tarihinde Makarios’a karşı başarısız bir darbe gerçekleştirdiler. 19 Temmuz 1974’te BMGK’de konuşan Makarios, adanın Yunan ordusu tarafından işgal edildiğini ve Kıbrıs halkının can güvenliğinin tehdit altında olduğunu söylüyor ve garantör ülkelerden müdahale etmelerini istiyordu.

Türkiye Cumhuriyeti hükümeti de garantör ülke olarak uluslararası hukuk kuralları ve Garanti Antlaşması’nın verdiği hakkı kullanarak 20 Temmuz 1974 tarihinde adadaki duruma müdahale ediyordu. Türkiye’nin yaptığı haklı müdahaleyle tartışmalara neden olması son derece doğaldı. Bunun için Türkiye’nin TBMM’de aldığı tarihi kararın da bilinmesi gerekiyor. Devlette sürekliliğe ilişkin karar şu şekildedir:

Dış siyasi olayların ortaya çıkardığı şartlar ve TBMM’nin 16 Mart 1964 gün ve 93 sayılı 17 Kasım 1964 gün ve 148 sayılı kararları ile verilen izne dayanılarak Kıbrıs’a yapılan indirme ve çıkarma harekâtının meydana gelmesi muhtemel ihtilaflar karşısında gerekliliği, sınırı ve miktarı hükümetçe takdir olunacak şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesine anayasanın 16. Maddesi uyarınca izin verilmesi TBMM Birleşik toplantısının 20 Temmuz 1974 tarihli 3. birleşiminde kararlaştırılmıştır. (Karar no: 303, Resmi Gazete, 21 Temmuz 1974, sayı 14952)

1961 Anayasasına göre TBMM, milletvekilleriyle birlikte Cumhuriyet Senatosu üyesi senatörlerden kuruluydu ve gerek görüldüğünde ortak toplantı yapıyorlardı. Alınan kararın devlette devamlılığın güzel örneklerinden biri olması nedeniyle bunu kaydetmek gerekiyordu.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar’ın Başbakanlığa yazdığı uyarının da bilinmesi gerekiyor:

19 Temmuz 1974

Başbakanlık makamına,

01: Harekât için bütün hazırlıklar tamamdır.

02: Adaya müdahale için hazırlanan planın uygulanabilmesi için saat 11.00’e kadar hükümetin direktifi gerekmektedir.

Semih Sancar

Orgeneral

Genelkurmay Başkanı

19 Temmuz 1974, saat 10.35.

Uygundur.

Bülent Ecevit

Başbakan

*

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. onur yılına ulaştığımız bugünlerde bir gül bahçesine girercesine şehit olanları her gün artan sevgi ve saygı ile anıyoruz. Bu kararı vermiş olan siyasilerin de tarihin onurlu sayfalarında kendilerine ayrılan yerde durduklarına inanıyoruz. Aradan geçen 50 yıla ve verilen mücadeleye karşın şahsi, siyasi beklentiye girenler varsa tarihin onları affetmeyeceğinin de bilinmesi gerekiyor...

AHMET GÖKSAN

YAZAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları