Olaylar Ve Görüşler

Kadına Karşı Saldırganlık

16 Nisan 2015 Perşembe

Toplumumuzda kadına karşı saldırganlığın nedenlerini sadece saldırgan erkeklerin psikolojik veya hormonal bozukluklarına bağlamak, saldırganları mazur göstermekten başka işe yaramaz.

Kadınlarımızın erkeklerin saldırılarıyla hayatlarını, vücut bütünlüklerini ve sağlıklarını kaybetmelerinin başlıca nedeni, saldırgan erkeklerin hayvani güdülerini kontrol edememeleri değildir. Bu kontrolsüzlük, psikolojik veya hormonal bozukluklardan kaynaklanıyor olabilir. Ancak, toplumumuzda kadına karşı saldırganlığın nedenlerini sadece psikolojik veya hormonal bozukluklara bağlamak, saldırganları mazur göstermekten başka işe yaramaz.

Algı bozukluğunun sebepleri
Kısa bir süre önce gazetelerde, karısını öldüren kocanın, “karısını öldürmeye hakkı olduğunu” söylediğini okuduk. Bu söylem, psikolojik veya hormonal bozukluktan ziyade, hak kavramıyla ilgili algı bozukluğunu göstermektedir. Bu algı bozukluğu, 1) Toplumda mevcut değer yargılarından, 2) Hak eşitliğinin içselleştirilememiş olmasından ve 3) Toplumda hukuksuzluğun egemen olmasından (“anomi”) kaynaklanıyor olabilir.

Değer yargıları
1) “Kızını dövmeyen dizini döver”, “saçı uzun aklı kısa” gibi özdeyişler toplumumuzda kadınla ilgili olumsuz değer yargılarını ele vermektedir. Kadınla erkeğin aynı haklara sahip olmasını içine sindiremeyen, kız ve erkek evladı arasında ayrımcılık yapan zihniyet bu olumsuz değer yargılarından beslenmektedir.
Bu nedenle, okullarımızda değerler eğitimine yer verilecekse, öncelikle, kadın-erkek hak eşitliğine saygılı davranılmasının ahlaki bir yükümlülük, kadına karşı saldırganlığın ise bir erkek için onursuzluk olduğu öğretilmelidir.

Hak eşitliği
2) Toplumumuzda kadına yönelik bakış açısı, AİHM’nin Opuz/Türkiye kararında (9.6.2009) sarsıcı ifadelerle ortaya konmuştur. AİHM bu kararında, karısını 7 yerinden bıçakladıktan sonra sembolik bir para cezasına çarptırılan kocanın, daha sonra kaynanasını öldürmesi, serbest bırakılması ve karısını ölümle tehdide devam etmesi olayında, yargı organlarının konuya aile içi mesele gözüyle bakmasını ve bu ana-kızı korumak için tedbir alınmamış olmasını hak ihlali olarak nitelendirmiş ve kadına saldıranların cezasız bırakılmasının, kadına karşı saldırganlık için elverişli bir ortam yarattığını vurgulamıştır.
Kararda, Türkiye’deki bu saldırganlığın temelinde kadına karşı ayrımcılığın yattığı da belirtilmiştir.
AİHM’nin bu kararından sonra bazı yasal düzenlemeler yapılmış ancak, hak eşitliğinin yargı organları tarafından bile içselleştirilememiş olması nedeniyle, kadına karşı saldırganlığın aile içi mesele olarak görülmesine ve ceza indirimleriyle saldırganların kayrılmasına devam edilmektedir.

Anomi
3) Yasaların yazboz tahtasına döndürüldüğü, iktidar sahiplerinin kendilerini anayasa ve yasa kurallarıyla bağlı saymadıkları toplumlarda hukuk güvenliği ortadan kalkar; yasaların uygulanmayacağı yolunda genel bir kanı oluşur. Böyle dönemlerde topluma hukuksuzluk egemen olur ve her türlü saldırganlık tırmanışa geçer. Günümüz Türkiye’sinde kadına karşı saldırganlığın zirve yapmasında, toplumda yaşanan “anomi” durumunun da payı bulunmaktadır.

Ne yapılmalı?
Sonuç olarak, kadına karşı saldırganlıkla mücadele edilecekse, öncelikle, kadınla erkeğin aynı haklara sahip olduğunun tüm yurttaşlarca içselleştirilmesi ve toplumda giderek egemen olan hukuksuzluğa son verilmesi gerekir.  

MÜNCİ ÖZMEN Türk Hukuk Kurumu Başkan Yardımcısı

 

-

 

Kararı Siz Verin…

 

Siyasiler, özel günlerde verdikleri demeçlerinde daima hamasete önem verirler. Ne var ki bu demeçlerin öncesinde konuyla ilgili söylemlerine baktığımızda, hiç de öyle düşünmedikleri ortaya çıkmaktadır.

Cumhurbaşkanı, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlama mesajında: “Gönlümüzde her zaman müstesna bir yere sahip olan, gerek aile gerek toplum yapımızın temel direği kadınlarımızın karşılaştığı sorunların, esasen tüm toplumun meselesi olduğu, dolayısıyla çözümlerin de ortak bir anlayışla üretilebileceği unutulmamalıdır.
Konuya ilişkin mevcut sorunları dile getirmek, çözüm üretme amacıyla birlikte gayret göstermek için tüm imkânların seferber edilmesi gerekiyor. Bu hususta, devletimizin ve sivil toplum kuruluşlarımızın üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmelerinin yanı sıra, kadınlarımızın da kendi haklarına sahip çıkmaları, her türlü ayrımcılığa, hak gasbına ve şiddete karşı mücadeleden çekinmemeleri de hayati önem taşıyor” demektedir...

Dilekler gerçek mi?
Bu güzel dileğe katılmamak olası değildir. Ancak bilinen bir gerçek vardır ki onu da unutmamak gerekir... Siyasiler, özel günlerde verdikleri demeçlerinde daima hamasete (dinleyenleri etkilemek veya heyecanlandırmak amacıyla yapılan abartılı anlatım) önem verirler...
Ne var ki verdikleri hamaset dolu demeçlerin öncesinde konuyla ilgili söylemlerine baktığımızda, hiç de öyle düşünmedikleri ortaya çıkmaktadır. Yılların siyasetçisi olan Sayın Erdoğan, daima bunun en güzel örneklerini sergilemektedir...

Erdoğan’ın ‘kadın’ söylemleri
Sayın Erdoğan’ın, gerek Başbakanlığı, gerekse Cumhurbaşkanlığı döneminde kadınlar hakkında söylediklerine birlikte bakalım:
* 8 Mart 2008 günü Uşak’ta Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla kadınlara seslenirken “Batı’nın oyununa gelmeyerek en az 3 çocuk doğurun” diyerek özel yaşamlarına müdahale etmekte sakınca görmemiştir...
* 2010 yılı Temmuz ayında, sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileriyle yaptığı toplantıda, “Ben zaten kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum. Onun için fırsat eşitliği demeyi tercih ediyorum. Kadınlar ve erkekler farklıdır, birbirinin mütemmimidir” demiştir...
* 2011 yılı Haziran ayında Konya’da yaptığı mitingde, Ankara’daki Hopa eyleminde panzere çıkan ve polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş için, “Bir polis panzerine tırmanan bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem. Neymiş Hopa’nın hesabını sormaya geliyorlarmış. Bu ülkenin meydanları boş değil” demiştir...
* 2012 yılı Mayıs ayında Hilton Otel’de düzenlenen Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı’nda konuşan Başbakan Erdoğan, “Sezaryenle ilgili doğumlara karşı olan bir başbakanım. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etme hakkı olmamalı. Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz ha doğduktan sonra öldürürsünüz. Hiçbir farkı yok” demiştir...
* 2014 yılı Mart ayında Gaziantep’te yaptığı mitingde Berkin Elvan’ın acılı annesini taraftarlarına yuhalatmıştır...
* 2014 yılı Aralık ayında bir nikâh töreninde yaptığı konuşmada; “Bu ülkede yıllarca bir doğum kontrolü ihaneti yaptılar ve neslimizi kurutma yoluna gittiler. Neslin önemi, gücü ekonomide olduğu gibi manen de çok önemli” demiştir...
* 2015 yılı Şubat ayında yaptığı konuşmada, “Bu feministler filan var ya, ‘Kadın Allah’ın erkeğe emanetidir’ deyince kızıyorlar, senin dinimizle ilgin yok ki” demiştir...

Kadınların tepkisi
Bu konuşmalarının kimisinde, kadının özel yaşamına karışıldığı, kimisinde de hakaret ederek aşağılandığı görüldüğünden, kadınlar sokaklara dökülerek, TV’de programlara çıkarak gereken protestoları yapmışlardı...
Şimdi soruyorum... Hamaset dolu demeçlere mi, yoksa gerçek niyete ve bu niyeti açığa vuran söylemlere mi inanmak gerekir? Ben sordum... Kararı siz verin...  

GÜNDÜZ AKGÜL Emekli Cumhuriyet Savcısı



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları