Olaylar Ve Görüşler

İnternet Yaşamdır

14 Nisan 2020 Salı

PROF. DR. OSMAN COŞKUNOĞLU

22. ve 23. dönem milletvekili

Üç yıl önce kaybettiğimiz, ülkemizde “internetin babası” diye anılan Mustafa Akgül bundan 20 yıl önce “İnternet yaşamdır” sloganını ortaya atmıştı. O zamanlar, hatta yakın bir zamana kadar bu sloganın aslında çağımızın bir gerçeğinin saptaması olduğunun farkına pek varılmamıştı. Evlere kapandığımız şu günlerde ise yaşamın hemen her boyutunun internet tarafından desteklendiğini, hatta internet sayesinde mümkün olduğunu hemen herkes anladı. Ülkemizde internet daha çok ve yaygın olarak sohbet için kullanılıyordu. Okulların kapalı ve insanımızın evde durduğu şu günlerde ise eğitimden bakkaliye alışverişine, iş toplantılarından dünyanın ünlü müzelerini gezmeye kadar hemen her ihtiyacımızı internet üzerinden karşılayabiliyoruz.

13-19 Nisan İnternet Haftası. Hafta boyunca ilgili STK’ler tarafından yapılacak etkinlikler de internet üzerinden olmak zorunda. Bunlar arasında, sosyal ağlarda #İnternetYaşamdır ve #İnternetHaftası2020 etiketi (hashtag) ile yapılacak bilgilendirici ve katılımcı paylaşımlar da var. Bu paylaşımlarla, gerek internetin pek bilinmeyen zenginlikleri ve bunlardan nasıl yararlanılacağı, gerekse ülkemiz internetinin sorunları üzerine somut bilgiler sunulacak. Toplumumuz yaygın şekilde bu paylaşım kampanyasına katılırsa, salgın krizinin yarattığı veya su üstüne çıkardığı bazı fırsatlar değerlendirilmiş olur.

Krizin fırsatları

Hemen her kriz, tehditler yanında fırsatlar da yaratır. COVID-19 salgınının yarattığı sağlık ile ilgili tehditlerin yanı sıra, salgın öncesi de var olan ama yeterince dikkat çekmeyen bazı sorunlar ve olanaklar da kriz sırasında ortaya çıkıyor. Hem bu sorunların üstüne gitmek, hem de daha önce farkında olmadığımız olanakları değerlendirmek önümüzde duran fırsatlardır.

İnternet bağlamında önemli bir örnek, online eğitim ile ilgili ortaya çıkan sorundur. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un yaptığı açıklamadan, K-12 öğrencilerinin yaklaşık yüzde 20’sinin internete erişiminin olmadığını öğrendik. Yaklaşık 4 milyon öğrenci evlerinden EBA (Eğitim Bilişim Ağı) üzerinden yapılan eğitime internetten katılamıyor. Bu büyük kitle, varsa evlerinde, sadece televizyondan izleyebilecek dersleri. Etkileşimli olarak katılamayacak.

Aslında, bu ciddi sorun diğer ülkelerde, hatta ABD ve İngiltere’de de ortaya çıktı. Ancak bu ülkeler etkin şekilde sorunun üstüne gitti. ABD’de telekomünikasyon sektöründe düzenleyici kuruluş FCC’nin (ülkemizdeki, Bilgi Teknolojileri Kurumu benzeri) “Amerikalıları Ağa Bağlı Tutun” girişimine internet servis sağlayıcıları olumlu yanıt verdi ve kablosuz erişim alanları (hotspots) kurarak ihtiyaç sahiplerine ücretsiz internet erişimi sağladılar. İngiltere’de de dijital konularla ilgili bakanlığın girişimiyle, erişim veya ödeme sorunu olan öğrenciler için internet servis sağlayıcılar yeni ve uygun olanaklar sağladı. İngiltere’de önemli ve güçlü bir gözetleyici STK olan “Ofcom” bile bu yapılanları övdü.

Bu eğitim örneğinde, sorun sadece internete erişim olanağı ve fiyatı değil. Yoksul ailelerin bilgisayar sahibi olmaması da bir sorun. Bunun da üstüne gidildi. Örneğin, Boston belediyesi dezavantajlı ailelere bilgisayar temini için bir kampanya açtı. Hem telekomünikasyon hem de bilgisayar firmaları bu kampanyaya önemli katkılar sundu.

Yukarıda belirttiğim örnek çözümler, sadece anlık bir yara bandı olma ötesinde sorunların köşeli bir şekilde tartışılmasını ve kalıcı çözümlerin üretilme çabalarını da yarattı. Yani, zaten var olan sorunların bu salgın krizi sürecinde belirgin bir şekilde ortaya çıkmasını, o sorunlara kalıcı çözümler yaratma fırsatı olarak değerlendiriliyor birçok ülkede.

Toplumsal baskı şart

Ülkemizde ise eğitim bağlamında zaten var olan, şimdi ise iyice su yüzüne çıkan internete erişim sorunu çözme yönünde bir anlayış hükümette dolayısıyla telekomünikasyon sektöründe görülmüyor. Örneğin, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın hem telekomünikasyon hizmeti hem de internet servis sağlayıcısı olan Türk Telekom, Türkcell ve Vodafone firmalarından indirimli internet erişim ücreti talebi bile kabul görmedi. Diğer bir örnek de zaten dünyada giderek geri kaldığımız fiber optik internet altyapısı sorunu. Bu da deprem sırasında çarpıcı olarak ortaya çıkmış olduğu halde çözüm adımları atılmamıştı. Önümüzdeki günlerde internet kullanımı yoğunlaştıkça, yetersiz altyapı sorunu kendini gösterebilir.

Örneklerini verdiğim ülkelerin telekomünikasyon firmaları veya devlet yönetimleri, toplumun dezavantajlı kesimine karşı ülkemizdekilere göre daha mı duyarlı? Örnekler öyle gösteriyor, ama bu durum onların iyi niyetli olmasından kaynaklanmıyor. Üzerlerindeki toplumsal baskı ve talep, onları böyle davranmaya zorluyor. Katılımcı demokrasiyi özümsemiş toplumlar güçlü ve etkin bir şekilde taleplerini ortaya koyuyor ve hem firmalar hem de hükümetler üzerinde baskı oluşturabiliyor. Ülkemizdeki çok ciddi eksik budur.

Burada, ülkemizde toplumun çoğunluğunun yeterince farkında olmadığı bir garabeti ortaya koymam gerekli. Telekomünikasyon sektörünün önde gelen firmaları, onları düzenlemekle görevli devlet kuruluşu -yani, BTK- ve hükümet iç içe girmiş durumdadır. Örneğin, Türk Telekom’un yönetim kurulu başkanı aynı zamanda Ulaştırma ve Haberleştirme Bakan yardımcısıdır. Aynı kişi, bundan önceki BTK başkanıydı!

Durum buyken, toplumsal talep ve baskı ağırlıklı olarak, devletin ve sektörün tüm iplerini elinde tutan hükümete yöneltilmeli. Sektör büyük ölçüde hükümetin güdümünde görünüyor. Ayrıca, telekomünikasyon firma cirolarından alınan paylardan oluşan Evrensel Hizmet Fonu’nda biriken, büyük bir kaynak var. Bugünkü parayla yaklaşık 20 milyar TL olduğu tahmin edilen bu kaynağı harcama yetkisi hükümette. Dezavantajlı yurttaşlarımızın yararlanabileceği yatırımları finanse etmesi gereken bu fon, maalesef şimdiye kadar doğru yerlere harcanamadı.

Sonuç ve öneriler

Şu anda hepimizin kafasında kısa ve uzun vadede ne olacağı soruları var. İçinden geçtiğimiz ve geleceği belirsiz bu sıkıntılı süreci daha olumlu veya olumsuz yaşamak? (Şu anda yazın sonlarını yaşayan güney yarımküredeki durum, ülkemizdeki yaz ayları ile ilgili olumlu beklentiyi kuşkuya düşürüyor.) Bu soruların yanıtını, bizim şimdiki davranışlarımız belirleyecek. İnternetin sunduğu zenginlikleri toplum olarak nasıl ve ne ölçüde değerlendirdiğimiz; sorunları fırsata dönüştürmek için yapacağımız talepkâr katılımcılığın gücü ve etkisi belirleyecek.

İnternet Haftası boyunca, #İnternetYaşamdır ve #İnternetHaftası2020 etkiketleriyle yapılan paylaşımları izleyerek bilgilenmek ve destek olmak gerekiyor. Hem salgın krizi sürecini olabildiğince daha iyi yaşamak hem de sonunda daha iyi, çağımızın daha da gerisinde kalmamış bir Türkiye’ye uyanmak amacıyla internetimize sahip çıkmak, katılımcı demokratik baskı ve talepleri güçlü bir şekilde haykırmak gerekiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları