Olaylar Ve Görüşler

Güvenlik kaygısı ve haklar

26 Eylül 2015 Cumartesi

Türkiye’de gittikçe artan şiddet olayları, linç girişimleri, parti ve gazete binalarına yönelik saldırılar, sokağa çıkma yasakları uygulamalarıyla sistematik hale gelen hak ihlalleri karşısında, toplumun büyük kesiminin suskun kalması, toplumumuz için tehlike teşkil ediyor.

Ronald Dworkin 2005 yılında yayımladığı yazıda; Guantanamo ve diğer kamplarda tutulan insanların ihlal edilen hakları karşısında, Amerikan halkının sergilediği tutumun, nasıl toplumu tehdit eden bir tehlikeye dönüştüğünü, bu tehlikenin “Amerika Özsaygısını Nasıl Tahrip Ettiğini” çarpıcı bir şekilde anlatır.
“Güvenliğin toplumca tanınan tek değer haline geldiğini, güvenliği birazcık dahi olsa iyileştiren her şeyin(!) hiç sorgulanmadan meşru olduğuna dair kendiliğinden bir inanç, bir önyargı oluştuğunu” belirtir. “Güvenlik ve haklar arasında yeni bir denge kurulması” söyleminin tek tek kişileri ve toplumu bir yanılgıya sürüklediğini; bu deyimin bireylere, “güvenliği” kendi haklarına değil, başka insanların haklarına göre değerlendirme kolaycılığı sunduğunu” söyler. Bu saptama önemlidir.

İhlalleri meşrulaştırma
Zira bu kolaycılık her bir bireye; başkalarının temel haklarının ortadan kaldırılması veya sınırlandırılması karşısında ahlaki, felsefi, hukuki her tür sorumluluğu ve bilinci bir kenara bırakarak, bu ihlallere seyirci kalma, hatta korkuyla öğretilmiş bir “güvenlik kaygısıyla” bu ihlalleri meşrulaştırma, yeniden üretme davranışı için geçerli bir entelektüel gerekçe sunar. Dworkin’in deyimiyle bu durumda; “cesaret ve onur, güvenlik önyargısına feda edilmiş olur” oysa “güvenliğimizi, kendi şerefimiz karşısında değerlendirmek, çok daha önemli sayılmalıdır”.
Türkiye’de gündemden düşmeyen ve gittikçe artan şiddet olayları, linç girişimleri, parti ve gazete binalarına yönelik saldırılar, silahlı çatışmalar, özel güvenlik bölgeleri, sokağa çıkma yasakları uygulamalarıyla sistematik ve yaygın hale gelen bireysel ve toplu hak ihlalleri karşısında, toplumun büyük kesiminin suskun durumda kalması, aynı tehlikenin bizim toplumumuz için de geçerli olduğunu ortaya koyuyor.

Risk artınca...
Zira, “güvenlik algısına yönelen tehlike ve risklerin boyutları arttıkça, bunlara karşı korumanın ancak temel kişi haklarının geniş bir şekilde sınırlanması, devletin gözetim mekanizmalarının çoğalması ve yetkilerinin genişletilmesi ile mümkün olabileceği” yönündeki inanış artıyor. Böylelikle devlet, hem hakları ve özgürlükleri tanıyacak, hem de ihlal edebilecek yetkiye sahip tek özne konumuyla, aynı zamanda kendisine yönelik yasakları hayata geçirme görevini de yüklemekte olan bu hakları etkisizleştirmeye yarayan hukuksal teknikleri rahatlıkla ve yaygın şekilde uygulamaya koyuyor.
Glenewinkel’in dediği gibi;
“... yasaklar önlemleri, önlemler kontrolleri, kontroller de temel hak ve özgürlüklere müdahaleyi getiriyor, modern teknolojinin tehlikelerinden korunması gereken kişinin-bireyin- kendisi, bu koruma mekanizmalarının bilfiil kurbanı oluyor.”
Kişiler olarak her birimiz devletin, meşruiyeti sorgulanır olan hukuksal tekniklerle uygulamaya koyduğu bu “yasal şiddeti”, arkasına sığındığımız öğretilmiş güvenlik kaygılarımızla, sorgusuz bir tevekkül içinde ahlaken meşrulaştırmaya koyuluyoruz. Devlet erkini sınırsız şekilde kullanmakta olan iktidarın oluşturduğu ve yönlendirdiği sosyal-tarihsel bir toplumsal belleğin birikimi olan önyargılar ve “politik” bir taraftarlıkla, toplumsal barışın kalıcı olarak sağlanmasının ve geleceğe dair beklentilerimizin, birilerinin vaat ettiği şekilde ve oranda(!), onların sihirli ellerinde(!) gerçekleşeceğine dair umutlarımızın kabartıldığı, sanal bir seçim gerçekliğine gömülüyoruz.
Sanallığın her şeyi örttüğü bu süreçte; akan kanı durduracak, “insan hakları ile doğrudan bağlantılı bir koşullar bütünü, bir hukuk durumu” olan kalıcı toplumsal barışın nasıl sağlanacağı, eşit katılım temelinde müzakereci bir demokrasinin olanaklarının nasıl yaratılacağı, herkesin kimlik aidiyetleriyle, herhangi bir ayırımcılığa uğramadan özgürce yaşayabileceği, tüm insan hak ve özgürlüklerinin gerektirdiği koşulların herkes için nasıl yaratılacağı gibi sorulara hiçbir siyasi partinin açık, net ve uygulanabilir çözümleri olmadığı gerçeği de anlamını yitiriyor.
Bu anlamsızlığı aşmak ancak, sesimizi yükselterek bizi temsil ettikleri iddiasında olanların sessizliğini bozmakla mümkün görünüyor.
Zaman kaybetmeden dilsiz tevekkülümüz ile meşrulaştırdığımız “sessizliği” dağıtacak ve toplum olarak “özsaygımızı koruyacak” ortak bir sesi oluşturmaya ihtiyacımız var.

Yard. Doç. Dr . Neval Oğan Balkız Hukukçu-Akademisyen

 

-

 

Yılda bir defa abartısına dikkat!

 

Kurban Bayramı’nda et tüketiminin yanı sıra şeker ve şekerli besin tüketimide artmaktadır. Bu nedenle bayramda beslenme oldukça önemlidir.

Kurban Bayramı’nda yapılan ziyaretlerde gün içinde birçok kez et, şeker, çikolata, ağır hamur işleri ve diğer tatlıların aşırı tüketilmesi, meyve ve sebzenin tercih edilmemesi sindirim sorunlarına davetiye çıkarabiliyor.
Aşırı miktarda et tüketmenin kalp-damar hastalıkları ile gut hastalığı riskini artırdığı, tansiyon ve şekerin yükselmesine neden olduğu da bilinen bir gerçek. O halde bayramda sağlıklı beslenmek için hangi noktalara dikkat etmek gerekiyor?
Dört gün sürecek olan Kurban Bayramı süresince aşırı yemek yemek, mide, kalp ve bağırsak sisteminde çeşitli rahatsızlıklara ve kilo alımına yol açabilir. Kurban Bayramı’nda et tüketiminin yanı sıra bilindiği üzere şeker ve şekerli besin tüketimide artmaktadır. Bu nedenle Kurban Bayramında beslenme oldukça önemlidir.

Kolestrole dikkat
Kurban Bayramı’nın yılda bir defa olmasından dolayı tüketilen fazla miktardaki etin vücuda hiçbir zararının olmayacağı düşünülür ve Kurban Bayramı’nı takip eden haftalarda da tüketilmeye devam edilir. Yüksek miktarda ve uzun süreli tüketilen kırmızı et kolesterol miktarının yükselmesine neden olur. Ayrıca günlük tüketilen fazla miktarda proteinin vücut tarafından kullanılamayan kısmı sonradan kullanılmak üzere yağ olarak depolanacaktır. Et, iyi kalite proteinin yanı sıra yağ, çeşitli mineraller (özellikle demir, çinko, fosfor, magnezyum) ve vitaminleri de (özellikle B12, B6, B1 ve A vitamini ) içerir, ancak C ve E vitaminini içermez. Bu nedenle etin sebzelerle birlikte pişirilmesi veya etin yanında sebzelerin de tüketilmesi sağlıklı beslenme için gereklidir.
Kronik hastalığı olan ve risk grubunda bulunan kişiler için Kurban Bayramı tehlikeli olabilmektedir. Kalp ve koroner arter hastaları, şeker hastaları, tansiyon hastalarıyla böbrek hastaları risk altındadır. Tüketilen fazla miktardaki proteinin sindirilmesi sonucunda oluşan artıkların zararsızlaştırılması için karaciğerimiz daha çok çalışmaktadır.
Kurban Bayramında şekerli ve bol karbonhidratlı besinler fazla tüketilmemelidir. Tüketilen fazla miktarda yağ gereğinden fazla enerji almanıza neden olur. Aynı şekilde fazla tüketilen şekerli besinlerden gelen enerji de harcanamayacağı için doğrudan yağ olarak depolanır.

Pişirme önemli
Bayramda misafirliğe gelenlere pişirilen kavurmalar isteğe bağlı olarak soğuk ya da sıcak olarak ikram edilir. Yağlı etlerden yapılan kavurmaya içerisinde onca yağ varken bir de margarin eklenerek pişirilir. Bu konuda yapılabilecek en uygun öneri; “Kurban Bayramı’nda tüketilen etleri uygun pişirme yöntemleriyle pişirin; pişirdiğiniz etlerdeki görünür yağları temizleyin ve daha az yağlı olması için ızgara, haşlama veya buharda pişirme yöntemlerinden birini tercih edin” olacaktır.
Çok yüksek ısı, dış yüzeyin yanmasına ve su kaybının fazla olmasına yol açarak besin öğesi kaybını artırır. Çok yüksek kuru ısıda (ızgara) uzun süre pişirme ise doğrudan ateşe maruz kalan ve çok pişirilerek yanma noktasına gelen etin çeşitli kanserojen maddelerin oluşumuna elverişli hale gelmesi sebebiyle tercih edilmemelidir. Oluşan bu kanserojen maddeler vücudumuzda serbest radikal oluşumuna neden olarak hücre yapısında değişikliklere yol açar. Etler ızgarada pişirilirken etle ateş arasındaki uzaklık eti yakmayacak, kömürleşme sağlamayacak şekilde ayarlanmalıdır. Yüksek ateş yüzeydeki proteinlerin birdenbire katılaşarak, ısının etin iç kısmına ulaşmasını engeller.
Et ile yapılan yemekler kendi yağı ile pişirilmeli, ilave yağ eklenmemelidir. Yağlı etlerin doymuş yağ ve kolesterol içeriği daha yüksek olduğu için kalp-damar hastalığı, diyabet ve/veya hipertansiyonu olan bireyler Kurban Bayramında, yağsız veya az yağlı etleri tercih etmeli, kısıtlı miktarlarda tüketmeli, aşırıya kaçmamalıdırlar. Etlerin haşlanarak pişirilmesi sağlıklı olmasının yanı sıra, ette olması muhtemel parazitlerin insana geçmesini de büyük ölçüde engeller.
Tüketebileceğiniz kadarından fazlasını mutlaka sonradan kullanmak üzere dondurucuda saklamanız gerekir. Etleri sonradan kullanmak üzere baştan hazırlayın. Etleri, büyük parçalar şeklinde değil, birer yemeklik olacak şekilde küçük parçalara ayırarak buzdolabı poşetine veya yağlı kağıda sararak buzdolabının buzluk kısmında veya derin dondurucuda saklayın.
Etler kolaylıkla bozulabilen potansiyel riskli besinlerdir. Etlerin dondurulduktan sonra tekrar çözdürülmesi bazı mikroorganizmalar için ideal üreme ortamı oluşturur ve bu da sağlığımızı tehdit edebilir. Bu nedenle buzlukta saklanan etler buzluktan çıkarılınca yemek içinde tamamen kullanılacak şekilde parçalara ayrılarak buzluğa konmalı, çözdürülen et hemen pişirilmeli, tekrar dondurulmamalıdır.

Hijyenik ortam
Kurban kesimi için belediyeler tarafından özel olarak ayrılan yerleri tercih edin.
Hijyeni sağlamak için yanınızda temiz et poşetleri, naylon ve eldiven gibi gerekli malzemeleri bulundurun. Kurban kesilen yerde açığa çıkan artıkları sızdırmaz kalın çöp poşetlerine koyup ağızlarını bağlayarak gösterilen yerlere bırakınız. Bakteri yoğunluğu fazla ve temizlemesi zor olan işkembe ve bağırsağın tüketilmemesi gerekir. Bunları tüketmek istiyorsanız mutlaka çok iyi temizlemelisiniz. Sakatatları hamile ve çocuklara yedirmemeniz gerekir. İşkembe ve bağırsakların hijyenik olarak çevreye zarar vermeden birden fazla çöp poşetine konarak belirlenen alanlara bırakılması gerekir.
Satın alacağınız kurbanınız mutlaka veteriner kontrolünden geçmiş olmalıdır. Satın aldığınızda kurbanınızın veteriner kontrolünden geçtiğine dair sağlık belgesini kontrol edin. Veteriner kontrolünden geçmeyen kurbanlıkların bulaşıcı hastalık taşıma riski yüksektir. Bayramda kesilen kurbanların maneviyatı önemlidir. Kesilen kurbanlar günümüzde muhtaç olan kişilere dağıtılmamaktadır. Kestiğiniz kurbanlarınızı ihtiyacı olan kişilere vererek pahalı bir besin olan eti her zaman satın alamayan kişilerin sizin sayenizde birkaç günlüğüne de olsa sağlıklı beslenmesine katkıda bulunabilirsiniz.  

Yard. Doç. Dr . FUNDA ŞENSOY (Okan Üniversitesi- İstanbul)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları