Olaylar Ve Görüşler

Göç, terör, savaş

23 Eylül 2015 Çarşamba

AB, çaresiz insanlara karşı sınırlarını kapatıyor. Özellikle Macaristan, Slovakya, Polonya ve Baltık ülkeleri gibi eski Doğu Avrupa’nın sağcı hükümetleri, bu insanlık düşmanlığında öncü rolü üstlenmiş durumdalar.

ABD’nin IŞİD’e karşı savaş ilan etmesinden bu yana, terör milisi, Suriye ve Irak’taki bazı bölgeler bir yana bırakılırsa, ilerlemesini sürdürdü. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından birkaç hafta önce IŞİD’e karşı savaş ilan edilmiş olmasına rağmen de IŞİD ilerlemeye devam etti. Sadece Palmira’da ve Humus’a doğru değil, Türkiye tarafından kurulduğu ilan edilen tampon bölgedeki El Kaide bağlantılı Suriye muhalefetine ve Halep’in kuzeyindeki Arhar’uş Şam adlı terör milisine karşı da ilerliyor. Bu yüzden iyi niyetli bir yaklaşım gösteren gözlemciler bile, Erdoğan’ın açıklamasını pek inandırıcı bulmuyor.

Aylan Kürdi
Bugün Avrupa’ya ulaşmaya çalışan sığınmacıların çoğu, işte tam da Suriye’de IŞİD’in tehdidi altında bulunan bu bölgelerden geliyor. Örneğin, anne babası Kobane’den (diğer adıyla Ayn el-Arap) gelen ve Akdeniz’de boğulan küçük Aylan Kurdi onlardan biriydi. Ya da Macaristan’da sınırı geçmek isterken bir kadın kameramanın çelme takarak düşürdüğü sığınmacı aile. Onlar da Suriye’nin güneyinden, Fırat kenarındaki Deyrizor kentinden geliyordu. Alman medya portallarında Suriyeli sığınmacılarla gerçekleştirilmiş röportajlar var. Buralarda sığınmacılar, içinde bulundukları sefaletten özellikle Körfez ülkelerini sorumlu tutuyor. Körfez’deki diktatörlükler, ama aynı zamanda Türkiye ve NATO müttefikleri, sığınmacıların bugünkü durumuna ilişkin sorumlulukta belli ölçülerde pay sahibi. Bunun dışında, Ürdün ve Türkiye açısından ayrıca şunu belirtmek gerekiyor: Son zamanlarda bu iki ülkede sığınmacıların yerleştirildiği kampların, IŞİD’e ve İslami Cephe saflarında bir araya gelmiş terör örgütlerine eleman sağlanan üsler olarak kullanılmasına hız verildiğine dair emareler çoğalıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sığınmacıların istismar edildiğini gösteren bu mantıkla, Türkiye’deki sığınmacılar arasından Türkmen milisler için yeni savaşçılar görevlendirmek istediklerini ilan etti. Uluslararası hukukun açıktan ihlal edilmesi anlamına gelen bu açıklama, diğer NATO ortaklarının saflarında şu ana dek bir tepkiye yol açmış değil.

Çaresiz insanlar
AB bunun yerine, çaresizlik içinde kalmış insanlara karşı sınırlarını kapatıyor. Özellikle Macaristan, Slovakya, Polonya ve Baltık ülkeleri gibi Doğu Avrupa ülkelerinde iktidarda bulunan sağcı hükümetler, bu insanlık düşmanlığında öncü rolü üstlenmiş durumdalar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ihlal edilerek Avrupa’da yeni bir demir perde örülüyor. Onları ülkelerinden kaçmaya zorlayan nedenlere karşı değil, sığınmacılara karşı bir mücadele yürütülüyor. Daha doğrusu, yeni göç hareketlerine kaynaklık edecek yeni nedenler üretme yolunda ilerleniyor.

Amaç krizi yenmek mi?
Örneğin Fransa, şimdi artık Suriye’deki IŞİD mevzilerini de bombalayacağını, diğer yanda Esad’ı düşürme hedefinde ısrarlı olacağını ilan etti. Böylesi bir açıklamayla, işte tam da bu yolda ilerliyor. Almanya’da hükümete yakınlığıyla tanınan NATO’ya bağlı düşünce kuruluşu “Münih Güvenlik Konferansı”nın yöneticisi Wolfgang Ischinger, daha da ileri giderek, Almanya Federal Ordusu’nun Suriye’ye girmesi ve Suriye Hava Kuvvetleri’ne karşı bir uçuşa yasak bölge ilan edilmesi talebinde bulunuyor. Buna gerekçe olarak da, sözüm ona sığınmacıların korunması gerektiğini gösteriyor. Ancak temel amaç çok açık bir şekilde ortada duruyor: Krizin üstesinden gelmek değil, aksine Suriye Devlet Başkanı Esad’ı devirmek. Bir yanda Avrupa onlara kapılarını kapatırken, sığınmacılar bu bağlamda sadece istismar ediliyor.

* Sevim Dağdelen, SOL PARTİ Federal Meclis Grubu’nun Uluslararası İlişkiler Sözcüsü ve Göç ve Uyum Politikaları Sözcüsüdür. Federal Meclis Dışişleri Komisyonu üyesi olan Dağdelen, ayrıca Alman-Türk Parlamentolararası Dostluk Grubu’nun başkanvekilidir.  

Sevim Dağdelen *



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları