Olaylar Ve Görüşler

Gizlilik kararları adil mi?

20 Ekim 2015 Salı

Ülkemizde siyasi cinayet ve katliamlarda aynı formül gerekçelere dayanan yayın yasağı ve CMK’ye de aykırı mağdur/müştekileri de kapsayacak şekilde uygulanan kısıtlama/gizlilik kararları, neredeyse otomatik işleyen bir yargı pratiği haline geldi.

Yayın yasağı ve gizlilik kararları ile birlikte kamu ve mağdur/müşteki denetiminden uzaklaştırılan soruşturmalar, esasen bu katliamları önlemekle görevli iken görevlerini yap(a)mayan emniyet ve istihbarat birimlerinin inisiyatifine terk ediliyor.
Diyarbakır, Suruç ve nihayet Ankara bombacıları arasındaki sıkı bağlantı, tetikçisi oldukları IŞİD ile istihbarat ve emniyet birimleri arasında artık ayyuka çıkmış ilişkiler; gerek ölenlerin yakınlarında ve gerekse Türkiye kamuoyunda, etkin ve sonuç alıcı bir soruşturma yapılmayacağı, yayın yasağı ve gizlilik kararı ile birlikte soruşturmanın karartılacağı, katliamların üzerinin örtüleceği endişelere neden olmuş durumda.
Bu kaygılar çerçevesinde, söz konusu gizlilik kararlarının enayasanın 17. ve AİHS’nin ise 2. maddelerinde koruma altına alınan yaşam hakkını açıkça ihlal ettiğini söylemek mümkün.
Anayasa’nın 17. maddesi uyarınca devletin; yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, ayrıca, kamusal makamların, diğer bireylerin ve kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır.

Devletin görevi
Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usuli bir yönü de söz konusudur.
Buna göre devlet; doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmalarını sağlayacak etkili bir soruşturma yürütmek durumundadır.
Bu kapsamda yapılan soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve sorumluların, yaşam hakkının ihlali nedeniyle hesap vermelerini sağlamaktır (AYM, B. No:2012/752).
Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin ortaya çıkarılması imkânını zayıflatan her eksiklik, etkili soruşturma yürütme kuralıyla çelişme riski taşır (AİHM, Hugh Jordan/Birleşik Krallık, Dink/Türkiye).

Kamu denetimi
Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkinliğini sağlayan (ya da soruşturmanın etkinliğini değerlendirirken göz önünde bulundurulması gereken) hususlardan biri de (teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için) soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (AYM, B. No: 2012/752; AİHM, Hugh Jordan/ Birleşik Krallık).
Özetle, AİHM’ye göre, etkili bir soruşturmadan söz edilebilmesi için, soruşturmanın suça karışanlardan bağımsız ve resmi bir organ tarafından eksiksiz, titiz ve ivedi bir şekilde yapılması, kamu denetimine açık olması ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece katılmalarının sağlanması, ihlalden sorumlu olanların belirlenmesi ve cezalandırılması konularında sonuca götürebilecek nitelikte olması gereklidir (Tahsin Acar/Türkiye).

Güven sorunu
Ancak, daha önce yaşanan benzer olaylarda tetikçiler dışında gerçek faillerin ortaya çıkartılamamış olması ve yaşanan onlarca olumsuz pratik etkin bir soruşturma yürütüleceğine olan inancı zaten büyük ölçüde zayıflatmışken, yayın yasağı ve gizlilik kararları ile birlikte bu inanç tamamen ortadan kalkmaktadır.
Olayların meydana gelme ve soruşturmaların yürütülüş şekline ilişkin yukarıdaki tespitlerimizden, gizlilik kararının devletin pozitif yükümlülüğünün usuli boyutu olan “etkili bir soruşturma yürütme” yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşılmaktadır.
Gizlilik kararları ile birlikte, hem “soruşturmanın ve sonuçlarının kamu denetimine açık olması” ilkesi, hem de ölen kişinin yakınlarının sürece/soruşturmaya katılması gerektiği” ilkeleri ihlal edilmektedir.
AYM ve AİHM içtihatlarında vurgulandığı üzere; soruşturmanın bağımsızlığı ve etkinliğine duyulan güveni sarsacak makul gerekçelere dayanan her durum ihlalin varlığını kabul açısından yeterlidir.

Adil yargılanma için
Bu tür kitlesel katliamlarda veya siyasi cinayetlerde soruşturmaların olabildiğince kamuya veya en azından mağdur yakınları ile barolara açık olarak yürütülmesi, yaşam hakkı ile birlikte adil yargılanma hakkının da en önemli güvencedir.
Burada temel gaye, kişileri, kamu denetiminden uzak, kapalı kapılar ardında yürütülen gizli bir soruşturma ve yargılama ve bunun doğuracağı endişelerden korumak, toplumun adalete olan güvenini tesis etmektir.  

AHMET DİNDAR Avukat



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları