Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Erdem Gül gazetecidir
Fox TV Ankara Temsilcisi Sedat Bozkurt, gazetemiz Ankara Temsilcisi Erdem Gül’e seslendiği açık mektubunda yaşadığımız şu günleri şöyle özetliyor: Erdem Gül, gazeteci, söyleyeceklerim bundan ibaret...
Aslında “işte böyle Laz İsmail” diye Nâzım ustadan emanet alacağım bir dize ile başlayacaktım seninle sohbete. Ama olmadı. İzin halen gelmedi “devlet”ten. Sağlık olsun. Kocaman cezaevine dönüştürülmüş yurdumuzda hangimizin içerde, hangimizin dışarda olduğu ciddi bir sorun. Aslında bu bizim devletin komik yanını da ortaya koyuyor. Akıl işte, herkes de olmuyor. Bu ülkede solcuları ceza olarak hapiste yatırmanın ne kadar anlamsız olduğunu anlayamamış bir devletimiz var. Yine de uzun sürmez umarım bu seni değil, sevdiklerini cezalandırma yöntemi olan hapislik.
Ankara gazetecileriyiz ya, kimse bizim diğer yanlarımızı çok bilmez. Biraz öğrensinler istiyorum. Örneğin sen niye cızbızsın ve cızbız olmana rağmen bana niye cızbız diyorsun. Bilsinler artık, Bahçeli’deki terasında bir efsane haline gelen ve tutulmayan mangal sözlerini hatırlatmak için adının cızbız olduğunu. Ya da şu kronik baş ağrılarını anlatalım insanlara bilsinler. Her kongre ağrıyan bir başa sahip olma, tıp bilimi açısından da çok ilginçtir. MHP’nin açılmama, AP’nin açılmama kongreleri buna iyi örnektir. Ama hakkını yememek lazım, rahmetli Alparslan Türkeş, “su uyur düşman uyumaz” dediğinde hemen “işte başlık haberin en zor kısmını ben hallettim” de diyerek katkı sağlamıştın!
Geçmişe dönelim...
Expres’ten Özgür Radyo’ya, ÇGD’den, Halkevleri’nin yed-i emindeki eşyalarının taşınmasına, ne kadar çok işle uğraşmışız beraber. Okulun izbe kantinindeki eyleme dönüşen sohbetleri de buna eklemek lazım. İnsanın geçmişini düşünmesi için geleceğiyle ilgili bir sorunla karşı karşıya kalması gerekiyormuş. Ne kadar zavallı bir varlık insan: Geleceğine ilişkin kaygılarından kurtulmak için geçmişine sığınıyor!
Her şeye rağmen sen çok iyi bir gazetecisin. Bir partinin başkanlık divanı toplantısının perde arkasını almak için dinlemek zorunda kaldığımız ne öyküler vardı. Hemen aklıma gelen ve bizim hep kullandığımız yol olur hikâyesi. 28 Şubat’ın en sıcak günlerinde anlatılmış bir öyküydü bu; Hoca sakalını kesmiş, sormuşlar “Niye kestin’ diye o da “Arasından fare geçti” demiş. Bunun üzerine soruyu soran, “Sadece geçtiği yeri kesseydin ya” diye çıkışınca hoca noktayı koymuş: “O zaman yol olurdu” . Şimdi gülmeye başladığını biliyorum. Buna biz yıllarca güldük bak halen bizi güldürmeye devam ediyor. Diğerlerini sen anlat artık.
Ankara gazetecileriyiz ya, herkes bizi mekanik aletler gibi görme eğilimdedir. Sentetik malzemeden yapılan klavyeler gibiymişiz gibi yani. Senle ben buna itiraz ederdik ama günlük yaşam rutinimiz bu teze çok su taşımaz da değildi. Buna rağmen çok ağladık seninle, Kemal Sunal filmi gibi gülerek başladığımız sohbetlerde... 10 yıl kadar önce yapılan bir anketteydi, çocuklara sormuşlardı, “zenginlik nedir?” ve çocuklar yanıt vermişti: Poğaça yemek, apartmanlarda üst katlarda oturmak. Saflar işte, çocuklar ya bilmiyorlar, zenginlik nedir fakirlik nedir! Ne çok benzetmiştik kendimize bu çocukları.
Acı dolu coğrafya
Evet, acı dolu bir coğrafyanın çocukları olarak doğduk ve yakamızı bu acının yarattığı hüzün hiç bırakmadı. Buradan beslenen türkülerimiz, şarkılarımız, öykülerimiz, şiirlerimiz hep acı. Benden önce keşfedilmiş bir gerçek bu, Hasan Hüseyin bunu, “biliriz acıdaki tatlılığı” diye ifade etmiş. Ne güzel değil mi. (Burada niyetim biraz damarına dokunmak. Nâzım Usta’nın cezaevinden önceki ve sonraki şiirlerine bak ne demek istediğimi anlarsın)
Öte yandan hayatın gerçekleri, gazeteciliğin, mesleğimizin koma hali sürüyor. Birisi fişi çekse de biz de kurtulsak. En son kalmayan Adaletin Bakanı, bir bilirkişi edasıyla, “Gazetecilik faaliyetin dolayı tutuklu kimse yoktur” hükmü verdi. Çok güldüm, ama acıklı acıklı güldüm. Bu devlet dili, iktidarı ele geçiren her siyasi yapı tarafından hızlandırılmış kurs ile en iyi öğrenilen şey galiba. Hukuk nedir? Gazetecilik nedir? Demokrasi, insan hakları nedir? Tüm medeni dünyanın üzerinden mutabık kaldığı evrensel değerleri, makarayı başa sarıp tekrar tekrar anlatmak gerçekten ağır bedel ödetiyor insana, senin bugün Can ile yaptığın gibi.
Sen çıkınca...
Ama çıktığında tekrar bu işlere bakacağız anlaşılan, bir teneffüs sonrası çalan zil ile ders başı yapan liseli gençler gibi. (Bir beyaz saçlı ile bir kelden ne kadar liseli olur ona da bakacağız tabii) Öte yandan sadece ve sadece ölümleri duymamak için, dünya ile tüm ilişkisinin kesilmesi için bu dönem zindanda yapacak bir ruh hali hâkim hepimizde. Çocuklar ölüyor. Dedelerinden önce, babalarından önce torunlar, çocuklar ölmemeli, dünyanın düzenine aykırı bu derken, kucağında torunuyla ölen dedeye tanıklık yaptık, anaların cesetleri günlerce sokak ortasında kaldı. Kıyılara her gün çocuk cesetleri vurdu. Bu kadar günaha rağmen bu dünya ortadan ikiye yarılıp yıkılmadı. Düzenleri de dünyaları da, bu kadar ölüme rağmen hâlâ ayakta. İnsanlığın yükü ağır. Ama insan hâlâ “insan” olma yolunda, binlerce yıl yetmemiş anlaşılan.
Bu arada BBP lideri Mustafa Destici ile aynı gün CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu seni andılar. Hem de çok iyi sözlerle gazeteci kimliğin üzerinden. Bu iki ayrı siyasi kutbun insanının gündemine mesleki kimliğinle gelmem, dosyadaki bütün komik savları bence çürütmeye yeter. Bunu sorgulamak bile abes ama yazalım şu köşede dursun bu bilgi de. Bir mahkeme repliği de bulunsun bu yazı da o zaman; “Erdem Gül gazeteci, söyleyeceklerim bu kadar.”
Fiziki bir ayrılık bu
Sonuçta fiziki ayrılıklar kolay değil, bilirim. Ama vicdanının da kafanın da çok rahat olduğunu biliyorum. Sıkıntılı durum evdeki yaratıklarla ilgili. Onların temas hissini verecek cümleyi dünya tarihi henüz icat edemedi, edemeyecek de.
Bu yılın barış ile birlikte herkese özgürlüklerini iade edecek bir yıl olmasını diliyorum. Dostluklarımla...
SEDAT BOZKURT
Fox TV. Ankara Temsilcisi
-
Tutuklamadaki yanlış
Bir aydan bu yana Türkiye, tutukluluk konusunu bütün yönleriyle yeniden konuşmaya, tartışmaya ve daha da önemlisi eleştirmeye başladı. Türkiye’nin en köklü ve Cumhuriyet’le yaşıt gazetelerinden biri olan Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni ile Ankara temsilcisinin tutuklanmaları üzerine kamuoyu ayağa kalktı.
İstanbul Sulh Ceza Hâkimliği’nin verdiği tutuklama kararının basın faaliyeti nedeniyle değil, Ceza Kanunu’nda yer alan önemli bir suça ilişkin olduğunu önce yetkili bir savcı dile getirdikten bir süre sonra Sayın Adalet Bakanı da aynı görüşü ileri sürdü. Bunun yanı sıra, pek çok siyaset adamı ve halen siyasal iktidarda görev almamış eski bir Meclis Başkanı ve Başbakan Yardımcısı karardan duyduğu üzüntüyü belirtti. Tepkilerin devam ettiği sürede bazı gazeteciler, yazarlar ve düşünce adamları Sayın Dündar’ın ve Sayın Gül’ün içinde bulundukları Silivri Cezaevi’nin dış giriş kapısında nöbet tuttular.
Benzer bir olay ya da olaylar bundan beş yıl önce bir süreçte de yaşanmıştı. Unutulması mümkün olmayan bu süreçte nice düşünce adamları, gazeteciler, siyasetçiler, generaller, amiraller sayıları yüzleri aşmasına rağmen aynı kararla tutuklanmışlardı. Yıllarca süren tutukluluktan sonra o üzüntülü ve acı günlerin unutulmadığı bir zamanda yeniden aynı yargı işlemine başvurulması gerçekten düşündürücüdür.
İlk akla gelen!
Türk savcısı ve yargıcı nedense tutuklamayı çok seviyor. Her olayda hemen tutuklama akla geliyor. Yıllardan beri bu durum devam ediyor. Eski CMUK’ta yer alan tutuklama sebepleri her ne kadar önce 1973 değişikliğinde ve daha sonra Yeni CMK’da sınırlandırılmaya çalışılmışsa da uygulama bu yönde gelişmiyor. Bugün CMK 100. maddede tutuklama nedenleri içinde bilinen ve eskiden bu yana var olan kaçma ve delilleri karartma, yargıya katılan kişiler üzerinde baskı uygulama gibi bilinen sebeplerin dışında, ancak belirli suçlarda tutuklama kararına gidilebileceği ortaya konulmasına ve tutuklamada süre ve usul hayli sıkı koşullara bağlanmasına rağmen kanunun genel içeriği, genellikle uygulamaya yansımamaktadır. Öyle ki, Cezaevi İncelemeleri Milletlerarası Merkezi’nin (ICPS) istatistiklerine göre Türkiye, bugün Avrupa devletleri içerisinde Rusya Federasyonu’ndan sonra 50 bin dolayındaki tutukluluk sayısı ile en çok tutuklunun bulunduğu ikinci ülke konumunda bulunmaktadır. Bu sayı, Fransa, Almanya ve İtalya’daki istatistiklerin iki, üç mislidir.
Ülkemizde tutuklular için cezaevlerinden ayrı bir rejimin var olmaması, çağdaş tutukevlerinin bulunmaması, tutukluların eğitim, sosyal, mesleki ve sağlık durumlarının göz önünde tutulmaması bu durumu daha da ağırlaştırmaktadır.
En ağır yaptırım
Tutukluluğun kabul edilemez bir uygulama oluşunu şu örnek ve karşılaştırma ile ortaya koymak mümkündür. Avrupa ülkeleri ile Türkiye’nin ceza rejiminde en ağır yaptırım (müeyyide) hapis cezasıdır. Bu sistem içerisinde yargıç, hapis cezasını en son çare olarak düşünür; erteleme, genel güvenlik gözetimi altında bulundurma, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi kurumlar, hapis cezasından önce gelen ve hapis cezası gibi ağır bir müeyyide yerine yürürlüğe girmiş olan kısıtlamalardır. En ağır nitelikteki hapis cezasını yargıç, yıllarca süren ve Yargıtay’ın da incelemesinden geçen bir süreç sonunda verir. Kısaca, bir insanın cezaevine gönderilmesi gibi ağır bir uygulama yıllarca süren bir yargılama sonunda verilmektedir.
Oysa, tutuklama kararı, Sulh Ceza Hâkimliği’nde dosyanın çok kısa bir sürede gözden geçirilmesiyle verilmektedir. Hapis cezası ve tutuklama insanın özgürlüğünün elinden alınması açısından aynı niteliktedir. İnsanın en önemli hazinesinin elinden bu şekilde kolayca alınması 21. yüzyıla yakışan bir önlem niteliğini katiyen taşımamaktadır.
Prof. Dr. KÖKSAL BAYRAKTAR
Yeditepe Üniv. Hukuk Fak.
Öğretim Üyesi
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Yoğun kar yağışı beklenen iller açıklandı!
- Yandaş yazar, son anket sonuçlarını açıkladı!
- Saadet'te yeni genel başkan belli oldu
- Afyonkarahisar'da feci kaza
- Yıkımda son perde
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- 4 kişiyi öldürüp intihar etti!
- 'Bu işin şakası yok, herkes ayağını denk alsın'
- Ölü ve yaralı var!
- AKP'li isim açıkladı!