Olaylar Ve Görüşler

Enerji savaşının neresindeyiz?

15 Ocak 2016 Cuma

Dünya fosil enerji rezervlerinin yüzde 70’inin Avrasya’da; bunun büyük bölümünün de Ortadoğu’da olduğu dikkate alındığında, bu bölgedeki bitmez tükenmez krizlerin, kaosların, mezhep ve etnik savaşların asıl nedeninin enerji jeopolitiği olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Dünya’nın yıllık enerji talebi 13 milyar ton, Türkiye’nin ise yaklaşık 125 milyon ton petrol eşdeğeridir. Gerek dünyada gerekse de ülkemizde enerji tüketiminin yüzde 90’ı üç fosil kaynaktan karşılanmaktadır. Diğer tüm kaynakların payı ise sadece yüzde 10 düzeyindedir. Bugünkü tüketim trendi ile hesaplandığında petrolün 40, doğalgazın 60 ve kömürün de 140 yıllık ömrü kalmıştır. Konfor ve gelişme talebindeki artışla bu ömrün çok daha kısıtlı olacağı açıktır. Kişi başına birincil enerji ihtiyacına baktığımızda ise; dünya ortalaması 2 TEP iken ülkemizde 1,6 TEP civarındadır. Bunun anlamı şudur; Türkiye, gelişmekte olan bir ülke olup sanayileşmesi için daha fazla enerjiye ihtiyacı olacaktır.

İthal enerji
Ülkemiz enerji ihtiyacının ancak dörtte biri yerli kaynaklardan karşılanmakta geri kalan dörtte üçü ise yıllık yaklaşık 60 milyar dolar ödenerek ithal edilmektedir. Üstelik bu kaynağın üçte biri de kriz yaşamakta olduğumuz Rusya’dan temin edilmektedir. Bu rakamlar aslında şunu gösteriyor ki en temel insan hakkımız olan yaşam için gerekli olan enerji açısından kökten dışa bağımlıyız, esas olarak da senaryosunu bilmediğimiz, oyuncusu olmadığımız enerji savaşlarının önemli aktörlerinden biri olan Rusya’ya bağlıyız. Dünya fosil enerji rezervlerinin yüzde 70’inin Avrasya’da; bunun büyük bölümünün de Ortadoğu’da olduğu dikkate alındığında, bu bölgedeki bitmez tükenmez krizlerin, kaosların, mezhep ve etnik savaşların asıl nedeninin enerji jeopolitiği olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Öyle ise ülkelerin reel dış politikaları da amaçsız, hedefsiz, nostalji ve hamaset duyguları yerine, enerji alanı başta olmak üzere ekonomik çıkarların optimize edileceği bir senaryo ekseninde şekillenmelidir.

Yerli kaynaklar
Esasen bizler çok şanslıyız. Çünkü Cumhuriyetimizi kuran irade bu ekseni de, bu senaryoyu da 90 yıl önce tanımlamıştır. Bu adil ve demokratik senaryo da “Yurtta sulh, cihanda sulh”tur. Bu ufuk açıcı konseptin; aslında, günün koşullarına uygun dinamik bir yaklaşımla projelendirildiğinde; ekonomik kültürel ve sosyal sonuçlar üretecek ve bunları adil dağıtacak, ülkeler arasında; krizlerin, savaşların yaşanmayacağı bir anahtar olduğu anlaşılmalıdır. Enerji jeopolitik boyutu ekseninde yaşamakta olduğumuz kriz göstermiştir ki yerli kaynaklara ağırlık verilmesi şarttır.

Aradaki fark
Ancak 780 bin kilometrekarelik Misakı Milli sınırları içinde gerek yüzeyde gerek yeraltındaki enerji hammaddeleri başta olmak üzere doğal kaynaklarımızın varlığı maalesef sistematik bilimsel etüt ve arama çalışmalarına yeterli kaynak ayrılmamış olması nedeniyle, tam olarak belirlenememiştir. Basit bir karşılaştırma yapacak olursak; ABD her bir 20 kilometrekarelik alanında yaptığı sondaj çalışmaları ile topraklarının yaklaşık üç bin metre derinliğindeki varlığını yüzde 90 doğruluk derecesi ile belirlemiş ve çoğunu da katma değer yaratacak tarzda ekonomiye kazandırmışken biz kısıtlı kaynaklarla yapılan çalışmalarla topraklarımızın en fazla 150-200 m altındaki varlıklarımızı yüzde 50 doğruluk derecesi ile tahmin edebilmekteyiz, dolayısı ile de ulusal ekonomiye yeterince kazandıramamaktayız.

Önemli değerimiz kömür
En kısa zamanda bu yönde kararlar alınarak bu ayıptan kurtulmamız gerekmektedir. Öyle ise ilk aşamada bilinen kaynaklarımızdan önemli bir rezerve sahip olduğumuz kömürü, çevre dostu teknolojiler kullanarak en kısa sürede enerjiye dönüştürmeliyiz. Eşzamanlı olarak da yenilenebilir enerji kaynaklarımızı hızla ekonomiye katmalıyız.

Alternatif kaynaklar
Esas olarak da alternatif enerji kaynaklarından yararlanmalıyız. Bu kaynaklardan biri de hidrojen enerjisidir. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, bu alandaki temel hammadde kaynakları hidrojen sülfür ve bor mineralleridir. Ülkemiz bu açıdan çok avantajlıdır. Dünya bor rezervlerinin yaklaşık yüzde 75’ine ve de Karadeniz’deki geniş hidrojen sülfür oluşumuna sahibiz. Bu varlıklarımız, hidrojen enerjisi kullanımında, ülkemizi önemli aktörlerden biri haline getirebilecektir. Sahip olduğumuz bu enerji jeopolitiği sayesinde geliştirilecek strateji ile bir yandan ulusal kaynaklara dönülerek ekonomimize daha fazla katma değer kazandırılacakken öte yandan enerji savaşlarının yıkıcı etkileri azaltılarak dünya barışına katkıda bulunulacaktır

Prof. Dr. ALİ KAHRİMAN
Maden Y. Mühendisi / Okan Ü.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları