Olaylar Ve Görüşler

Ebedi Acının Ayı: Muharrem - Gani Aşık

28 Ağustos 2020 Cuma

Miladi 20 Ağustos 2020 Perşembe günü, hicri takvimin 1442’nci yılının birinci ayı olan Muharremin başlangıcıdır.

10 Muharrem 61’de (10 Ekim 680) Kerbela Savaşı’nda, yezitin askeri, cehennemlik mel’un en-Nehai, büyük İslam peygamberinin torunu, ciğerparesi Hz. Hüseyin’in, önce ipek saçlarını, sonra mübarek başını ürpermeden kesti. Masum ve mazlum şehit Hüseyin’in pirüpak cesedi, Kerbela’da toprağa verildi. Kutsal başının ise kendi mezarına veya babası şehit Hz. Ali’nin kabrine (Necef), daha güçlü bir olasılık olarak da Medine’de Baki Mezarlığı’na defnedildiği kaynaklarda belirtilir. (TDV İSL ANS CİLT 18, sy 520). Hz. Hüseyin’in çocuklarından Ali el Ekber, babası ile birlikte şehit düştü. Cafer ve Abdullah isimli çocuklarından devam etmeyen soyu, diğer oğlu Ali Zeynelabidin ile sürüp Seyyid unvanını almıştır. Hz. Hüseyin’in Fatma ve Sekine isimli iki de kızı vardır. Alevi kardeşlerimiz Muharrem ayına yas orucu ile başlar ve 10 Muharremde aşure geleneğini icra ederler. Bu kadim yas ve acı, kanaatimce sadece Alevilerin değil, tüm İslam dünyasının yası ve utancıdır. Peygamber torununa ve nesline (ehli beyt’e) yapılan hunharlık, mezhepler üstü bir insanlık trajedisidir.

KERBELA UTANCININ KAYNAĞI

Kerbela olayının askeri safahatını daha önce yazmış olduğum için buna girmeyeceğim ve Kerbela’nın sebep değil, sonuç olduğunu değerlendireceğim. Bu bağlamda önemle ve özellikle vurgulanması gereken husus, 1400 yıldan bu yana tüm Müslümanların ve İslam dünyasının vicdanını kemiren Kerbela vahşetinin temelinde, Araplardaki “asabiyet” bağnazlığı gerçeğidir. Aralarında kan bağı olanların bir dayanışma duygusu etrafında örgütlenerek / bütünleşerek başka soydan olanların dışlanmasının adıdır “asabiyet”. Hem Sıffin hem de Kerbela katliamının temelinde Halife Osman’ın, 12 yıllık iktidarı boyunca mensubu olduğu Ümeyye oğullarını (Emevileri) kolladığı, devlet hizmetinde öne çıkardığı, yaygın bir genel kabuldür. Muaviye’nin, Osman’dan sonra, Ali’nin hilafetine başkaldırması ile yaşanan Sıffin ve Kerbela katliamları da Ali’nin Kureyş kabilesinin Haşimi kolundan olması yüzündendir. Mahiyeti itibari ile siyasi bir taht kavgası olan kanlı savaşlar, sosyal ve siyasi dinamiklerin eşgüdümünde ve gelişen zaman sürecinde dini bir niteliğe büründürülerek itikat ve ibadet ekseninde çeşitli biçim, yorum, ekol, mezhep ve içtihatlara neden olarak kitleleri bölüp parçalamış ve asırlar boyu kanayan bir yaraya dönüşmüştür. Cumhuriyetin, laik, sosyal ve hukuk devletinin güvencesi olan Anadolu Alevilerinin, hem Osmanlı hem de Cumhuriyet dönemlerinde (Maraş, Çorum, Sivas olayları) yaşadıkları tarifsiz acıları besleyen utanılası kin, Emevilerin bağnaz, dini, idari ve siyasi ideolojisinin bu topraklarda yeşertilmek istemesinden besleniyor. Oysaki, Anadolu ve Rumeli topraklarını İslamın kök hücreleri ile buluşturan Alevi /Bektaşiler (Horasan Derenleri), Anadolu Alevilerinin dedeleridir. Hünkâr Hacı Bektaş ise Türk/İslam inanç mefküresinin batmayan güneşidir. Türk Müslümanlığının, Arap İslamı ile kıyaslanmayacak ölçüde; derununda merhamet, bağışlama, hoşgörü, sevgi ve çağdaşlık ile örgülenip billurlaşan zenginliğinde Anadolu Aleviliğinin etkisi büyüktür.

İKTİDARIN DİN VE DEVLET ANLAYIŞI HASTALIKLIDIR

Laik ve demokratik bir devletin referansı çağın değerleri ve modern hukuktur. İktidarın yönetim tarzı ise Emevi ve İhvan modelidir, belki biraz daha ötedir. Muhalefetin sıkça dillendirdiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin “parti devletine” dönüştürüldüğü eleştirisi bence biraz masum kalır. Çünkü Türkiye “aile devleti”ne evrilmiştir. Aile, devasa devletimizin 81 valisini, 900’den fazla kaymakamını ve yüzlerce rektör ve genel müdürünü kendi soyundan karşılayamadığı için hem bir partinin genel başkanı hem de tüm milletin Cumhurbaşkanı (!) olan Sayın Erdoğan “siyasi, mezhebi ve tarikatları da kapsayan dini bir asabiyet” oluşturmuştur. Buna Emeviliğin 21’inci yüzyıl versiyonu da diyebiliriz. Bu sistemde, sadece Alevi yurttaşlarımız değil, eğer biat kültürünün katran kazanında benliğini buharlaştırmamışsa, Sünnilerin de kendisine yer bulması mümkün değildir, bulamıyorlar da.

23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim’lerin AKP zirvelerinde adeta bir kara gün kaygısı ve tedirginliği yaratmasını, boğulan Türklüğün silkinip dirilişi olan milli bayramların layıkı olduğu coşku ile kutlanmasının hemen her yıl uyduruk bahanelerle devletçe sabote edilmesini anlamakta zorlamıyoruz. Çünkü, Türkiye’yi yönetenlerin de Türk olduğunu düşünüyoruz. Milli bayramlar Türklerin yeniden doğuş bayramıdır. Soylu milletimizin kadirbilirliği ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin DNA’sı ile zıtlaşan bu uygulamanın mimarı siyasal İslamcılar bilmeliler ki oruç ve ve kurban bayramlarımızı milli bayramlar sayesinde kutluyoruz, elimizden çıkmış olan vatanımızı Atatürk’ün önderliğinde 30 Ağustos’ta tekrar ele geçirebildiğimiz için.

GERÇEKLE YÜZLEŞMELİ

Türklere Allah’ın lütfu olan o büyük insan olmasaydı, bugün vatanımız da devletimiz de olmayacaktı, bre haytalar! Bilinmelidir ki Atatürk düşmanlığının öteki adı, emperyalizmin kullanışına uygun irfan ve bilinç yoksunluğudur. Milletçe zor bir dönemeçteyiz; laik sistemin fiilen askıya alınmasının, hasta garantili şehir hastaneleri, uçuş garantili havaalanları, geçiş garantili köprü ve tüneller ihalesinin her nedense (!) hep aynı firmalara verilmesi yanında yasama, yargı ve yürütmenin Saray’ın kontrolüne girmesinin, muhalefet ve aydınlar tarafından eleştirilmesini AKP, amiyane tabirle ne kadar ırgalıyor? Develi, özgün kültürü, nüktedan ve renkli insanları ile çok özeldir. Develili bir yurttaş, kaymakama Kaymakam Bey, senin için ‘yarım kuzuyu tek başına yer, üstüne yarım kilo baklava olsa onu da yer’ diyorlar” deyince, Kaymakam, hiç de umursamaz bir tavırla, Onlar diye dursun, ben de yiye durayım” karşılığını verir. Demokrasi, hukuk devleti, laik sistem ve Cumhuriyetin değerleri gibi bir kaygısı olmayan AKP iktidarını, muhalefetin ve aydınların bu bağlamdaki eleştirileri, Develi Kaymakamı kıvamında bile etkilemez, etkilemiyor da... Tayyip Bey’in yıllar önce ilan ettiği manifestosu paralelinde iktidar, demokrasi tramvayından ineceği istasyona çok yaklaştı. Bu gerçeğin hâlâ görülememiş olması, milletçe büyük hüsranımız olacaktır.


GANİ AŞIK

E.MÜFTÜ VE CHP KAYSERİ MV.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları