Olaylar Ve Görüşler

Demokrasi iktidar ve güçlerin ayrılması - Prof. Dr. Sabri ÇAKIR

06 Mayıs 2023 Cumartesi

Her gün, bıkmadan, usanmadan tartıştığımız bir kavram demokrasi. Bu tartışmaların tarihi çok eskilere, Platon’a, Aristoteles’e, İbni Haldun’a, Montesquieu, J.J. Rousseau vb. dayanıyor. Üzerinde çok düşünülmüş, çok sayıda yapıtlar üretilmiş ama 21. yüzyıla geldiğimiz bugünlerde bile hâlâ anlaşılmayan bir kavram, bir yönetim biçimi olarak tartışılmaya, ona uygun siyasal iktidarlar ve yasalar getirilmeye çalışılıyor. 

Demokrasi, Latince/Yunanca “demos=halk”, “kretos=iktidar” sözcüklerinden türetilmiş bir kavramdır. Sosyolojik anlamı ise halk iktidarı, halk yönetimi demektir. Demokrasi ilk kez eski Yunan kent devletleri olan Atina ve Saparta’da uygulanmıştır. Halk yerel yönetimlerini ve kendilerini yönetecek belediye başkanlarını seçmek için Atina meydanında toplanarak açık oyla seçim yapmışlardır. Yani demokrasinin doğrudan ilk uygulandığı yönetim sistemi yerel yönetimlerdir. Doğrudan demokrasiye çok yakın olan bu sistem Atina demokrasisi olarak da anılır. Kuramsal olarak tüm yurttaşlar mecliste oy verme ve fikrini söyleme hakkına sahipti ancak o günün koşullarında, özgür olmakla birlikte kadınlar, özgür olmayan köleler ve kent devletinde doğmamış olanlar oy verme hakkına sahip değillerdi! 

Demokrasinin esas gelişmesi ve yaygınlaşması 1789 Fransız Devrimi ve 1830’lardaki Sanayi Devrimi ile olmuştur. Bu gelişmede en büyük rolü Fransız düşünür ve yazarları üstlenmiştir. 1789 Fransız Devrimi’nden sonra hemen bir anayasa hazırlanarak iktidar halkın seçeceği bir parlamento ile kral arasında paylaşılmıştır. 

Demokrasinin sosyolojik açıdan önemi, siyasal iktidarın meşruluğunu kurmak için J.J Rousseau tarafından önerilmiş olmasıdır. Onun demokrasi anlayışına göre egemenlik yalnız halktadır; halk ondan ne vazgeçebilir, ne de ona boyun eğebilir. İktidar ya da yönetim anlamında “siyasal iktidar” kavramının kurucusu yine Fransız siyasal bilimci ve düşünürü Montesquieu’dur. O, bu konuda Platon’un fikir ve görüşlerine yaklaşır. Ancak iktidarın belli başlı biçimlerinde ondan ayrılır. 

Montesquieu, siyasal iktidarın meşruluğu ve demokrasinin gerçek anlamda halk egemenliğine dayanması, halkın temsilcilerinin halk adına, halkın çıkarlarını koruması için “güçlerin ayrılması” ilkesini önerir. Bu ilkeler: yasama, yürütme ve yargı erkleri karşılıklı olarak bağımsız bırakılmalı ve birbirlerinin sınırlarına saldırmamalıdır! Bu ilkeler, hem demokrasinin hem halk egemenliğinin hem siyasal iktidarın hem de devlet yönetiminin vazgeçilmez erkleri olmalıdır. Yoksa toplumların ve onu oluşturan bireylerin yurttaşlık hak ve sorumluluklarının yerine getirmesi, özgürleşmesi, laikleşmesi, iktidarı temsil eden hükümetleri denetlemesi, eleştirmesi, soru sorması ve devletin kaynakları ve kurumlarından fırsat eşitliği bağlamında yararlanması olanaksız olur! Toplumu oluşturan bireyler, kurumlar söz konusu bu haklara sahipse, o toplumda korku kültürü, yaşam ve gelecek endişesi yerleşip kök salamaz.

PROF. DR. SABRİ ÇAKIR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları